Türk gençliği yıllardır susmuştu. Birçoğunun sesi kaybolmuş, bir kısmı ise kendi hayatlarını kurtarmaya çalışırken, politikadan ve toplumsal olaylardan uzak durmayı tercih etmişti. Bu sessizlik, bir kırılma noktasıyla sona erdi. Gençler artık yalnızca izleyen değil, değişim isteyen bir nesil olarak sahneye çıktı.

Gençliğin bu isyanının kaynağı neydi? Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması mı, yoksa çok daha derinlerde bir yerde kopan fırtınalar mı? Burada İmamoğlu’nun tutuklanmasının sadece bir kırılma noktası olduğunu anlamamız gerekiyor. Türkiye’de gençlik, İmamoğlu’na dair olan öfkesinden çok daha fazlasını içinde biriktirdi ve bu öfke bir anda patladı.

OLAY ÇOK DAHA DERİNLERDE

İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından yapılan protestolar sadece bir belediye başkanının tutuklanmasından ibaret değil. İmamoğlu'nun tutuklanması, derinlerde biriken toplumsal huzursuzluğun sadece bir sembolüydü. Gençlerin sokaklara dökülmesinin arkasında yatan temel sebepler, İmamoğlu'nun bireysel bir suçlamadan çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu, gençlerin yıllarca içinde tuttukları tüm isyanın, korkularının ve öfkelerinin dışa vurumu. Kimse bir belediye başkanının tutuklanmasının ardından sokaklara dökülmez. Olay çok daha derinlerde.

Gençler, sadece bir kişiyi savunmak için değil, kendi haklarını savunmak adına sokaklardalar. İmamoğlu’nun tutuklanması, gençlerin, toplumsal düzenin adaletsizliğinden, devletin giderek artan otoriterliğinden ve özgürlüklerinin kısıtlanmasından duyduğu rahatsızlığın patlak vermesiydi. Gençlik yıllardır, bu gibi adaletsizliklerin yavaşça biriktirildiğini hissetti, ama ne yazık ki sesini duyuramadı.

Bu kadar güçlü bir protestonun arkasında sadece bir kişinin tutuklanması değil, bir neslin geleceksizliği yatıyor. Türkiye’de gençler ne okullarda kendilerine bir yer bulabiliyor, ne de iş piyasasında. Yüksek öğretim, her yıl daha da erişilemez hale geliyor. Eğitim, fırsat eşitliği sunmuyor. Gençler, iş bulma umuduyla mezun oluyor ama çoğu iş bulamıyor. Mevcut iş gücü piyasasında ise gençlerin çoğu, hak ettikleri pozisyonlarda değil, düşük maaşlarla uzun saatler çalışmaya zorlanıyor.

Ve tüm bunların ötesinde, gençler geleceğe dair bir umut görmüyor. Birçok gencin tek amacı, işini kaybetmemek, gelirini arttırmak ve geçim derdinden kurtulmak. Kimse demokrasi, özgürlük veya insan hakları gibi değerlerle ilgilenmiyor. Gençlerin gözünde, bu değerlerin ne yazık ki hükümetin politikaları tarafından yok sayıldığı ve her geçen gün daha da silikleştiği bir Türkiye var.

Gençler, artık kendilerine ait olmayan bir ülkenin içinde yabancılaşıyorlar. Sosyal medyanın gücüyle, her geçen gün kendilerine yeni sınırlar çiziliyor, özgürlüklerinin en küçük bir parçası bile devletin denetiminde oluyor. Bu da gençliği sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal anlamda boğuyor. Bu sessizliği oluşturan temel faktörlerden biri de işte bu kültürel ve sosyal baskıdır.

İçinden geçilen bu dönem, aynı zamanda gençliğin içindeki korkunun da kırıldığı bir döneme işaret ediyor. Yıllarca, sokaklarda seslerini duyurmayı hayal eden ancak bir türlü cesaret bulamayan gençler, artık bu korkuyu bir kenara bırakarak, toplumsal yapıyı sorgulamaya başladılar. Sosyal medyanın gücü, aslında onların en büyük silahı oldu. Bu eylemler, aynı zamanda gençlerin tek bir kişiyi değil, tüm düzeni sorgulayan bir çıkış noktası olarak görülebilir.

BU GENLİK ARTIK SESSİZ KALMAZ!

Bu kadar büyük bir öfkenin oluşmasının arkasında her gün büyüyen bir çaresizlik, umutsuzluk ve geleceksizlik var. Gençler, daha fazla baskıya, daha fazla yıldırmaya dayanamayacaklarını fark ettiler. Bu, bir yıkım değil, bir direniş. Gençler, değişim için bir fırsat olduğunu fark ettiler. Toplumun önde gelen kesimlerinin "görmediği" bu gençliği görmek ve anlamak, oldukça önemli. Çünkü bu gençlik, artık sadece sessiz kalmayacak.

GENÇLİK SUSMADI!

Gençler, kendi yaşamlarını savunmak için sokaklarda. Türkiye’nin bu dönüşümünü görmek istemeyenler, belki de bu protestoların sadece "bir isyan" olduğunu düşünüyorlardır. Ancak gerçekte, bu isyan çok daha derinlerdeki bir dönüşümün habercisidir. Gençlik, artık özgürlüklerini, adaletlerini, haklarını savunmak için daha fazla beklemeyecek.

Ve şu bir gerçek gençlik susmadı. Susmak zorunda da kalmadı. Eğer bu ülkenin geleceği, bu gençlerin elindeyse, belki de en sonunda seslerini duyurmuş oldular.