Bazı meslek grupları vardır ki direk insan hayatıyla ilgilidir. Dolayısıyla onlara kasteden insanlığa kastetmiştir.

Bu meslek gruplarından birisi öğretmendir, diğeri doktor…

Doktor yaşatır, öğretmen eğitir.

Dolayısıyla en öncelikli ve en çok itibar görmesi gereken kesimdir doktor ve öğretmenler…

Ama maalesef son yıllarda en çok saldırıya uğrayan iki meslek grubu haline geldi.

Hatta getirildi.

En üst perdeden öğretmenlerin aşağılan siyasi dil, öğretmenleri, o dile biat ve itaat edenlerin hasmı haline getirildi.

Okulları bir iş yeri, öğrencileri de müşteri gören zihniyet, velileri de şımartınca, okul basmak, öğretmen dövmek sıradanlaştı.

Aynı şekilde doktorlar da…

Şehir hastanesi furyası ile hastaneleri işyeri ve tamirhane, sağlık personelini tamirci ve vatandaşı da müşteri gören bir zihniyet yaratıldı.

Peki aynı durum başka meslek grupları için yaratıldı mı? Mesela hakim ve savcılar için?

Bu ülkede yanlış teşhis koydun diye doktor dövülüyor da yanlış karar verdin diye bir yargı mensubuna yan bakabiliyor musunuz? Hastaneyi basıyorsunuz da adliye sarayını basabiliyor musunuz?

Tabii ki hayır?

Çünkü yemiyor değil mi?

Ama hastaneyi basıp doktoru, okulu basıp öğretmeni dövmek/öldürmek kolay.

Peki sebep? Yaratılan algı…

Ve o algının, doktorları terörist ilan edip Türk Tabipler Birliği’ni hedef göstermekle perçinlenmesi…

Ya da “Doktor benim vatandaşımın emrinde olacak. Benim vatandaşımın emrinde olmazsa o doktor vatandaşa hesap verecek… Giderlerse gitsinler…” sözleriyle, doktor hasta ilişkisinin esnaf-müşteri seviyesine indirgenmesi…

Buna bir de şu Konya’da Kayalar Camii’nin imamı Ahmet Gür’ün tahriklerini de ekleyin;

 “Bir doktor öldürüldü diyerek hastanelerin hiçbir tanesi görev yapmadı. Bu kadar fırsatçılığa da gerek yok. Bu doktorların daha fazla öldürülmesini getirir. Sen öldürmez misin, sövmez misin, dövmez misin? Herkes akıllı olsun kardeşim.”

Siyasetçiler doktor öldürmeyi bir nevi biat ve itaat noktasına getirirken, bir sözde din adamının da adeta ‘katledilmeleri vacip’ anlamında fetva vermesi, karşı tarafın bilenmesine yol açmıyor mu?

Nitekim sanal alemde yapılan yorumlara bir bakın. Tamam bir kısmı trol ürünü, besleme trollerin yarattığı algı ama neticede kustukları zehirden etkilenenler de az değil.

Biliyorum, okuyan ve diplomalı insanlara tahammülünüz yok. Yaratılan iklim de bunun eseri, eseriniz…

Biliyorum, doktorların son zamanlara en büyük kusuru, iktidarın şehir hastaneleri efsanesini çökertmeleri…

İktidarın o çok övündüğü sağlık sisteminin asıl yüzünü bireysel ve örgütsel olarak ifşa etmeleri…

Doktorların “Varsın giderlerse gitsinler…” türü söylemlerle itibarsızlaştırılmaları dahası Türk Tabipler Birliği’ni terörle iltisaklandıran beyanları hep bu yüzden…

Maalesef bu ülkenin yarısı, sadece dünya görüşleri ve karşı fikirleri sebebiyle düşman edildi. Kendileri gibi düşünmeyen ve muhalif herkes düşman, karşı taraf ve “emperyalist uşakları” parantezine alınarak toplumdaki fay hatları tetiklendi.

Ve tetikleniyor…

“Ülkenin ve milletin kazanımlarından sırf bize ve partimize fayda getireceği için üzüntü duyan, buna karşılık ülke ve milletin yaşadığı her sıkıntıyı sevinçle karşılayan bir güruh peyda oldu. Türkiye işgale uğrasa düşmanı çiçekle karşılayacak bu güruhu bir asır öncesi kibarca manda ve himaye taraftarlığı olarak ifade edilen emperyalist uşaklığı olarak tanıyoruz. İnşallah meydanı başkalarının çöpüne hayranlık duyup kendi ülkelerinin güzelliklerine öfkeyle saldıran bu emperyalist uşaklarına bırakmayacağız” demek ne demek?

Yani bu ülkede “iktidarı değiştirmek” isteyenler hep hain mi? Hepsinin katli vacip mi yani?

Onlara kalırsa öyle ve doktorun katli de vacipti maalesef...

Değilse de ardından yapılanlarla, söylenenlerle o hale dönüştürüldü.

Bırakın siyaseti ve siyaset kurumlarını, camide yahu camide, üstelik de aldığı eğitim, yüklendiği misyon gereği “…Kim haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur” demesi gereken bir din görevlisi, doktorun katlini meşrulaştırıyor ve maalesef cemaatten birisi de çıkıp ’sen ne diyorsun’ demiyor.

Peki ‘sen ne yapıyorsun’ demesi gereken kurum ya da kurumlar?

Diyanet lütfetmiş, açıklama yapmış; “Cami mihrabından sağlık çalışanlarına yönelik yakışıksız sözler sarf ettiği iddia edilen” diye başlayan bir açıklama…

Daha mihrap ile minberi bile birbirinden ayıramayan bu teşkilat, suçluyu suçsuzdan nasıl ayıracak, o da ayrı muamma?

Haliyle örtülecek…

Oysa burada halkı isyana teşvik var, ayrımcılık var, kışkırtma var büyük suç…

Düşünün, bunu bir muhalif yapsa ne, halkı iktidara karşı kışkırtmayı bırak, sadece eleştirse ne olur?

Derhal adı ‘başkalarının çöpüne hayranlık duyup kendi ülkelerinin güzelliklerine öfkeyle saldıran emperyalist uşak’ hanesine yazılır. Sabaha karşı evinden alınır ve defteri dürülür.

Birileri ülkemizi “biz” ve “bizden olmayanlar” ikilemi yarattı ve anlaşılan o ki bu aynı zamanda kendilerinin seçim stratejisi olarak devam edecek.

Herkes aklını başına alsın.

Ha, bu arada, tamam doktor da katil de öldü, olay bitti mi? Defter kapandı mı?

Tamam katil öldü de o katili, hadi azmettirenleri de geçtim, böyle bir ruh hastasını ki raporlarla sabit, paylaşımlarından psikopatlığı da belli bu adamı güvenlik görevlisi yapan ve daha kötüsü bu tipe silah ruhsatı veren kişi ve kurumlar ne olacak?

Asıl cinayetten yargılanması gerekenler onlar değil mi?