Yeni açılım sürecinin gerekçeleri pek aklımıza yatmadı ki, kamuoyu araştırmalarına göre toplumun yüzde 70’i sürece olumsuz bakıyor.
Peki, niye inanmıyor ya da inanamıyoruz?
Bunun sebebi, dün çözüm adına yaşananlardan dolayı oluşan güvensizlik ve bugün bize sunulan gerekçelerin tutarsızlığı…
Hemen herkesin ilk aklına gelen şu; İktidar bunu iktidarını pekiştirmek için yapıyor. Türkiye umurlarında değil…
Nitekim ilk açılım sürecinden aniden vazgeçilmesinin sebebi de çözüm süreci muhataplarının bu ucube tek adam sistemine onay vermemesi, dahası Demirtaş’ın ’seni başkan yaptırmayacağız’ demesiydi.
Kafaları karıştıran bir diğer nedense şu; İktidar ‘beka sorunu’ diyor. Ülke bütünlüğü, birlik, dirlik, barış kardeşlik diyor. Ama bir kesimi yani çözüm sürecinin muhatabı olan bir kesimi kucaklarken, bir başka kesimi yani muhalefeti düşmanlaştırıyor.
Bu ne menem bir beka sorunu ise artık, bir terör örgütü ile barışmamız ama yeni cepheler açıp bütün muhalefetle savaşmamız mı gerekiyor?
Kendi evladı Sinan Ateş’e bir taziyeyi çok gören, acılı eşi ve evlatlarının saçının telini okşamayan, Özgür Özel’e saldırıyı kınarken bile adını anmaktan imtina eden Bahçeli’nin, Sırrı Süreyya Önder’in fotoğrafını okşamasıyla mı terör bitecek, bahar gelecek?
Terör bitsin, kim istemez?
Lakin bu terör bitsin gerekçesi de pek tutarlı gözükmüyor.
Çünkü eğer söz konusu PKK terörü ise zaten bitmemiş miydi?
Kökünü kazımışlardı hani?
Bir avuç kalmışlardı ve Süleyman Soylu onları donlarının rengine, ayakkabı numaralarına kadar biliyordu hani?
Bu yeni süreç her ne kadar Bahçeli’nin bir konuşması ve Erdoğan’ın pek perde önünde görünmemesiyle şekillendiyse de asıl mimarı kim biliyor muyuz?
ABD, NATO ve türevleri bu işin neresinde, biliyor muyuz?
Bahçeli istemişmiş de falan, geçin bunları…
Benim yazarlık hayatım AKP’den eski ve başından sonuna kadar şunu iddia ederim; PKK narko-terör örgütüdür. ABD ve emperyalizmin taşeronudur. Bunu anlamadığımız ve kuklacılar dururken kuklalarla mücadele etmeyi terörle mücadele etmek zannettiğimiz sürece ancak kendimizi ve toplumu kandırırız.
Bugüne kadar bu narko-terör örgütünün kökünün kazınmayışının tek ama tek sebebi PKK’yla mücadele ediyoruz ayakları altında bunların patronları ABD ve NATO’yla müttefik olmamızdır.
Peki şimdi kökü kazınacak mı?
Kendimizi kandırmayalım, buna ancak ABD ve NATO karar verir, biz o kararı uygularız.
Peki ABD’nin böyle bir karar verdiği ne malum?
Bakalım…
Günümüzün namuslu gazetecilerinden Tuncay Mollaveisoğlu, 2017’de yazmıştı, bu günlerde de yine hatırlattı;
“Uluslararası Kriz Grubu küresel güçlerin emrinde bir kuruluş.
Hedef bölgelerdeki "emperyalist niyetleri" rapor adı altında yayınlıyor ve iktidarlara ayar veriyor.
2 Mayıs tarihli raporu yine "Kürt sorunu" odaklı! Türkiye'nin bölgede ulusal çıkarları için yaptığı askeri hamleler eleştirilirken, iktidara çözüm olarak şunlar öneriliyor:
Ana dilde eğitim hakkı,
Kürtlere yönelik özerk yönetim modeli,
Seçim barajının düşürülmesi,
Kimlikten arındırılmış bir yeni anayasa...
Yani söylemek istedikleri Türk kimliğinin anayasadan çıkarılması...
Ellerinden gelse "Türk milleti yoktur" diyecek kadar ileri gidecekler!
Özeti; 100 yıllık emperyalist plan...
Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı ile denize döktüğü bu kanlı plan küresel güçlerin taşeron örgütleri tarafından Suriye, Irak, İran ve Türkiye'de hayata geçirildi!
Birbirine rakip gibi görünseler de; PKK-YPG de IŞİD de aynı oyunun figüranları...
Uluslararası Kriz Grubu'nun iki raporu arka arkaya yayınlandı. 2 ve 4 Mayıs tarihli raporlar...
İlk rapor Türkiye'ye yönelik, ikincisi ise PKK'nın ne yapması gerektiği üzerine yazılmış.
Raporda, PKK'ya "Türkiye'de çatışmak ya da Suriye'ye yönelmek" gibi iki seçenek sunuluyor.
Kriz grubu 4 Mayıs tarihli raporla PKK'ya hitap ediyor. Önünde iki seçenek var diyor;
Arkası yarın…