CAMBAZA BAK CAMBAZA!!!

Size hep cambaza bakmanızı söylerler.

Siz cambaza bakarken, soyulduğunuzu fark etmezsiniz.

Bugün siyasetimizde bunlar yaşanıyor.

Dün de belirttim, konu önemliydi. Konu iki siyasetçinin ağız dalaşında birbirine söyledikleriyle sınırlı kalmamalıydı. Ülkenin gündemi havada uçuşan hakaretler ve kesilen racon değil sığınmacı belasının başımıza açtığı ve açacağı dert olmalıydı.

Yine bir at gözlüğü marifetiyle, halkın sadece görmesini istediklerini görmesini ve görmemesi gerekenleri gözden kaçırmasını sağladılar ya ona yanarım.

Kavganın başlangıcında Süleyman Soylu onlarca kelime söyledi, hatırlıyor muyuz? Hayır…

Ümit Özdağ, racon kısmına girmeden önce sığınmacılar konusunda gayet bilimsel çerçevede müthiş bir resim çizdi, hatırlıyor muyuz? Hayır…

Aklımızda kalan ve gündemimizi meşgul eden Soylu’nun hakaretleri ve Özdağ’ın raconu…

Oysa Soylu’nun sözleri arasında bu millete hakaret etmek vardı. Selfici sığınmacıları masum göstermek vardı. Gerçek sığınmacı sayısını ve onunla birlikte Emperyalist sebebi örtmek vardı. Sığınmacılar olmasa sanayi çöker savunması vardı. Sığınmacılardan üç beş çapulcu şikayetçi ama sanayici memnun savunması vardı. Adeta sirkatin söyler gibiydi Soylu ve her kelimesi aslında birer

ifşaattı.

Geçtik, o kısmıyla ilgilenmedik.

Takıldık kaldık bir esfel-i safilin kelimesine ve bu kelimeyi gündelik hayatta kullanmaya başladık.

Tek başına bu bile millet olarak hafızamızın kaç günlük olduğunun göstergesi, biliyor musunuz?

Bu kelime ilk kez kullanılmadı çünkü. Ama balık hafızalıyız ya yine ve yeni ilk kez duyduk milletçe!

Önce kelimenin anlamını ve mesajını aktarayım.

Esfel, en sefil, çok sefil, en alçak, en aşağı anlamındadır. Esfel-i safiline dönüşünce de bir kişinin düşebileceği en aşağılık mertebeyi ifade eder.

İslam anlayışına göre de hayvandan da daha aşağıda bir mertebede olma hal ve durumudur.

Nitekim Kuran’da da geçiyor; Tin Suresi 5-6. Ayetler:

“Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ödül vardır.”

Ayetin tefsiri hayvandan da aşağıya düşülmesidir. Tabi ki buradaki hayvan tabirinden hayvan dostlarımız ve hayvanseverlerimiz alınmasın, buradaki tarif biyolojik değildir. Nitekim hayvanları sevmek ve onları korumak hem Mevla’nın hem de Efendimizin tavsiyeleri arasındadır.

Karşılığı da meleklerden üstün olmaktır, biliyorsunuz. Yani eşrefi mahlukat (canlıların en şereflisi) olarak yaratılan insan, tercihleriyle ya hayvandan aşağı bir duruma düşecek ya da meleklerden üstün bir hale gelecek manasındadır.

Gelelim hafıza kısmına;

Esfel-i safilin kelimesi bizim siyasi literatüre 2011 yılında girmişti.

Dönemin Başbakanı Erdoğan, Bahçeli ve Ülkücülere yönelik hakaretler etmiş, “Sayın Bahçeli sen bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Bozkurtların sana hayırlı olsun. Ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahluk olan insanlarla dolaşıyorum. Bizim gençliğimizin bugüne kadar illegal hiçbir eylemi olmamıştır. Ama senin geçmişinde bunlar var, bunu biliyoruz.

Sayın Bahçeli, böyle kovalamaca oynayacak bozkurtların varsa sen o bozkurtlarla, o alanlarda yine koşturmaya, kovalamacaya devam et.

Kimin peşinde olduğunuza dikkat edin. İnanıyorum ki hayvanın bizim dinimizde yeri vardır, kutsaldır ama eşrefi mahluk olan insanı onunla tehdit etmek aklıselim sahibi insanlara yakışmaz” demişti.

Bahçeli’nin yanıtı da şöyle olmuştu;

“Aziz dava arkadaşlarıma hayvan iddiasında bulunarak alçak ve rezil bir ifade kullanmıştır. Kendisi eşrefi mahlukatla dolaştığını söylemiştir.

Bizi küçümsemiş ve hakaret dolu ifadelerle saldırmıştır.

Evet Recep Tayyip Erdoğan ben bir bozkurt olarak elbette bozkurtlarla dolaşıyorum.

Ama senin etrafında eşrefi mahluk olarak gördüklerin aslında Esfel-i Safilindir.

Sen onları iyi bilirsin, emir aldıkların ve taşeronluğunu yaptıkların da Esfel-i Safilindir.

Müslümanları katleden, eşrefi mahlukata kıyan da yanında hizaya girdiklerindir.

Sen asil bozkurtları yanındaki çakallarla mı karıştırıyorsun?

Etrafta bulunan insan suretindeki ahlaksızlarla aziz dava arkadaşlarımı bir tutmaya nasıl cüret edersin.

Varsın ihanetle el birliği etsin, varsın okyanus ötesinden güç ve destek alsın.

Kendisi de aile fotoğrafında arkasında okyanus ötesini alsın, önüne peşmergeyi koysun, sağına Kandil ve İmralı'yı, soluna Ermeni ve Rumları oturtsun.

Biz milletimizin desteği, Bozkurt'un cesareti ve dava arkadaşlarımın fedakârlığı ile yolumuza devam edeceğiz ve inandıklarımızdan dönmeyeceğiz."

Gördüğünüz gibi ‘Esfel-i Safilin’ sözünü Türk siyasetine sokan siyasetçi Devlet Bahçeli'dir.

Dolayısıyla, Bahçeli'nin koruma kalkanı altındaki sarayın bakanı Süleyman Soylu da Bahçeli'nin izinden gitmiştir.

Siyasi tarihimizde bu tür hakaretler havada uçuştu her zaman ve siyasi tarihimiz birbirine hakaretler yağdıranların sonradan nasıl bir araya, kucak kucağa geldiklerini de gösterdi bize…

Bunu şunun için söylüyorum; kavga esnasında söylenen sözlere takılıp kalmamak lazım, zarfa değil mazruba bakmak yani zarfın görüntüsüne değil içindeki mektupla ilgilenmek lazım.

Yoksa, biz böyle kelimelere takılıp işin aslını unutmaya devam ederiz.

 Siyasetçiler bugünü kadar birbirlerine çok hakaretler ettiler, taraftarları olan bizler de ‘gooolll’ diye sevindik, nasıl çaktı ama diye övündük, sürekli netice yerine Hatice’ye bakmayı tercih ettik.

Sonuç: Onlar birbirleriyle kucaklaştılar, olan onların kavgasında taraf olup ardından bir araya gelemeyen, halen birbirinden nefret eden, halen küskün ve halen eski düşünceleri sebebiyle sokaktan, işten, kamudan mahrum milyonlarca insan var.

Yani liderlerin kışkırtıp birbirine düşürdüğü taban, liderler kadar hızlı dönüşler yapıp kucaklaşamıyor, anladınız siz onu…

Anlamayanlara birkaç kelam daha edelim.

Siyasetçiler tepede kavga ederler, biz de taraf olur kavganın kralını yaparız. Oysa tepedekilerin kavgası danışıklı dövüş de olabilir, kayıkçı kavgası da…

Nitekim onlar zaman gelir unutur, öpüşür, koklaşır ama tabanın büyük bir kısmı hep ayazda kalır.

Biz o kavgalardan besleneceksek, aç kaldık demektir.

Dolayısıyla bu kavgalara ve hakaretlere pek itibar etmemek gerek.

Hatırlar mısınız, bugün ‘kanki’ olan Soylu hem Erdoğan hem de Bahçeli için neler diyordu?

Hadi hatırlayalım;

Soylu’dan Erdoğan’a;

“Bu ülkenin herkese çatan ve kaos yaratan bir Başbakanı var ki, akşam evine gittiğinde karısına ve çocuklarına boynu bükük kalan esnafın, çiftçinin yerine kendini koymuyor.

Kendisi evindekilerin yüzüne nasıl bakıyor.

AKP iktidarından önce işsizlik yüzde 6'ydı bugün 11.3'e çıktı. Başbakan at üstünde durmayı nasıl beceremediyse, ülke yönetmeyi de aynı şekilde beceremedi.

AKP hükümeti, yanlış ekonomi politikası sonucu bayramları da millete zehretti. İnsanlarımız gülmeyi unuttu. Beceriksizlik ve yetersizlikle, Türkiye'yi krizle karşı karşıya bıraktılar.

Paçalarından yolsuzluk akıyor. Türkiye'de ihale ve yandaş belediyeciliği yapılıyor.

Çeviriyorsun, boş geliyor. Bir daha çeviriyorsun, pas geliyor.

Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eğdin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü Tayyip Erdoğan.

Yolsuzluklarla mücadele edeceğim diyen hükümet, Türkiye'yi yolsuzluk çukuru içine batırdı. Tüyü bitmemişin hakkını yedirmeyeceğim dediler. Her gün tüyü bitmemiş yetimin üzerinden siyaset yapıyorlar.

Bu ülkeyi rant ülkesi yapmayacağım dedi Sayın Başbakan, rantın babasını getirdi. Bunlar yarım doktor, yarım hoca.

AKP mensupları uzun zamandır genel başkanlarını ve başbakanlarını, Başbakan da kendisini padişah olarak görmek istiyor.

Ülkemizde sadaka kültürü var.

Türkiye'de 3 kişiden biri fukaralık sınırının altındadır.

Eleştirilmesi gerekenler insanları bu duruma düşüren hükümettir.”

Soylu, ardından AKP’ye transfer oldu ki ilk mesajı da şöyle oldu:

“Allah şahittir ki bütün bedenim kan gölüne dönse de Erdoğan'dan ayrılmayacağım…"

Ya hızlı bir AKP’li olduktan sonra Bahçeli için söyledikleri;

“Hadi CHP’yi anladım. AKP ne yaparsa Türkiye’de, kim iyi birşey yaparsa o istemezük der. Peki, Milliyetçi Hareket Partisi’ni, Devlet Bahçeli’nin getirdiği halini görüyor musunuz? Koskoca CHP’ye metres yaptı Milliyetçi Hareket Partisi’ni.

Trabzon’da Araklı’da milliyetçilik yapmak kolay. Arkadaş, sen burada bana milliyetçilik yapacağına git Diyarbakır’da yap o işareti de delikanlılığını göreyim senin.
Hadi Diyarbakır’da eline bir ayyıldızlı bayrak al da bir miting yap Devlet Bahçeli. Sana söylüyorum git bakalım Batman’da, Şırnak’ta, Hakkari’de, Van’da, Ağrı’da yap. İzmir’de, Antalya’da, Konya’da yapmak kolay.

Bizim milliyetçiliğimiz nedir biliyor musunuz?
Bizim milliyetçiliğimiz kuru laf milliyetçiliği değil bizim milliyetçiliğimiz Hakkari’nin Yüksekova’sında havalimanı yapıp orada ayyıldızlı bayrağı dalgalandırmaktır.”

Bahçeli ve MHP AKP’ye yanaşınca Soylu;

“Sayın Devlet Bahçeli'ye güven ve inancı için minnet ve şükran duyuyorum. Allah razı olsun.”

Vee AKP’ye yanaştıktan sonra Devlet Bahçeli;

“Türkiye’nin terör kamburundan kurtulması için insanüstü bir çaba sarfeden devlet ve siyaset adamlarımızı, tıpkı terör örgütlerinin ağzıyla hedef tahtasına koyanlar tarih huzurunda büyük bir vebalin altındadır. Hiç kimse terbiyesizlik yapmasın, herkes sınırını ve yerini bilsin.

Şu hususu herkes bilmelidir: Türkiye’nin terörle mücadeleyi yurt içinde ve yurt dışında kararlılıkla ve kahramanca icra ettiği bir dönemde milli güvenliğimizi müdafaa, milli bekamızı muhafaza eden kurum ve kuruluşların iğrenç polemiklerin içine çekilmesi alçak bir komplodur.

Sayın İçişleri Bakanımızın ve İçişleri Bakanlığımızın hedef alınması, saat 11 randevusuyla bakanlık çevresine yığınak yapılması vaka-ı adiyeden bir olay şeklinde görülemeyecektir. Bu pis bir kumpas, bayağı bir tezgah, küstah bir tertip ve beyhude bir çırpınıştır.

Nereye ve hangi çevrelere hizmetkarlık yaptıkları sır olmayan menfur zihniyetlerin siyasi kamuflaja bürünerek sokak üslubuna heveslenmeleri, bu vesileyle toplum huzurunu zehirleme teşebbüsleri çok ciddi bir tehdittir.

Başta İçişleri Bakanımız olmak üzere terörle mücadeleyi inançla, imanla ve iradeyle yürüten kim varsa milletimizin desteği sonuna kadar arkalarındadır. Bu saygın isimlere kim ya da kimler hakarete yeltenmişse hepsini birden şiddetle kınadığımız ve kınayacağımız tartışmasızdır.

İçişleri Bakanımızın ismi Süleyman Soylu’dur. Bakanlık önünde pespaye görüntüler eşliğinde magandalık yapanlar, anarşist yöntemlere müracaat edenler ateşle oynayan provokatörlerdir. Türk milleti Soylu duruşu da bilmekte, lekeli ve gölgeli müfterileri de görmektedir.

Biz herkesin ederini de, giderini de, ciğerini de iyi biliriz. Sudan sebeplerle, fuzuli polemiklerle, sipariş gayelerle Türk devletine cephe açıp terör örgütlerinin ümidi olanlara bu aziz vatanı heba ve heder ettirmeyiz."

Bir daha üstüne basarak, altını çizerek söylüyorum;

Kayıkçı kavgalarına, danışıklı dövüşlere itibar etmeyin. Takım taraftarı gibi davranıp evde eşiniz ve kardeşlerinizle, dostlarınızla, komşularınızla kötü olmayın.

Yukardakiler gün gelir dönüverir, sizin de döneceğim derken aşınız dönebilir!

GÜNDEMİN KARİKATÜRÜ