Yaşananları daha doğrusu yaşatılanları görüyorsunuz.

Ama bütün bunlara karşılık bizden yargıya güvenmemiz, hukuka saygı duymamız isteniyor.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, kağıttan okuyarak bize yine kağıt üzerinde kalan Anayasa maddelerini hatırlatıyor;

“Anayasamızın 9. maddesi açıktır. Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Hukukun üstünlüğü esastır. Kanunlar karşısında herkes eşittir; hiç kimseye ve zümreye ayrıcalık tanınamaz. Anayasamızın 138. maddesine göre mahkemeler bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.”

"Tarafsız ve bağımsız yargının gerçekleştirmekte olduğu soruşturmaları farklı taraflara çekmek, 'darbe' gibi ifadelerle nitelendirmek son derece tehlikeli ve yanlıştır. Diğer yandan sokak çağrıları yaparak soruşturmalar üzerinden dezenformasyon yapmak, kamuoyunu yanıltmaya yönelik söylemlerde bulunmak asla kabul edilemez. Herkes bilmelidir ki hukuk devletinde, suç işlendiğine dair bir iddia varsa savunmanın yapılacağı yer sokaklar değil yargı makamlarıdır. Suç işlendiğine dair bir delil varsa bununla ilgili gerekli soruşturma yetkili yargı makamlarınca yapılır."

Ve yaşananları eleştirenlere de şu mesajı veriyor;

“Yargının başlattığı soruşturma ve davaları Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirmek en hafif tabiriyle hadsizliktir, haddini bilmemektir. Yasaması, yürütmesi, yargısıyla ülkemizde kuvvetler ayrılığı esastır. Yargı kimseden emir ve talimat almaz. Yargıya saldırmak, yargı mensuplarını tehdit etmek, onlara hakaret etmek, demokratik hukuk devletinde asla kabul edilemez.”

Ve yine bize sağduyu ile hareket etme, yargı kararlarına saygı duyma tavsiyesinde bulunuyor Sayın Bakan;

“Tarafsız ve bağımsız yargının vereceği karar, herkes için bağlayıcıdır, verilecek kararı saygıyla karşılamak hepimizin ortak sorumluluğudur.”

Bahçeli’ de aynı fikirde; “Adalet ve hukuka karşı çıkılması, değilse bile tartışmaya açılması asayişsizlik ve şiddet ortamına davetiyedir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında yapılan adli tasarrufu sabır ve sağduyu ile karşılamak, hukukun vereceği her türlü karara saygıyla yaklaşmak ortak sorumluluk olmalıdır. Hukuki bir tedbiri darbe diyerek karalamak, hak arayışını sokağa taşırmaya hazırlık yapmak cinnet geçirmiş, akıl ve ahlak seviyesini kaybetmiş bir siyasi yozluktur. Hiç kimse dokunulamaz, ulaşılamaz, erişilemez ve hesap sorulamaz değildir” diyor.

Şimdi bu açıklamalara bakarak ‘Türkiye’de yargı bağımsız ve tarafsız, kimseden de emir almıyor, nasıl olsa adalet tecelli edecektir’ diyebilmek, hele hele her iki partinin geçmişine bakınca mümkün müdür?

Daha Sinan Ateş Davasının mürekkebi kurumadan MHP liderine, Ergenekon ve benzeri davaların sürecince iktidar partisinin yaklaşımına ve dahası ardından pişmanlığına bakıp, her ikisi de güvenmek mümkün müdür?

Yargıya güvenin yüzde 33’e düştüğü bir ülkede, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde, 140 ülke arasında 116. Sırada olan bir ülkenin vatandaşlarının, bu söylemlere inanması mümkün müdür?

Hadi güvenelim diyeceğim ama sicilleri ortada…

İşlerine gelmeyen kararları nasıl eleştirdikleri, işlerine gelmeyen kararları veren yargı mensuplarının başlarına nelerin getirildiği ortada…

Bu ülkede Ergenekon ve Balyoz türü davalar yaşandı. Başlangıcı ile sonu hiç uyumlu olmadığı gibi, başlangıçta savunanların sonunda özür dilemek zorunda kaldığı davalar…

Öyle görünüyor ki hiç ders alınmamış.

Pardon ders alınmış ama ibret alınmamış ki, sonradan terör örgütü ilan ettiklerinin yöntemlerini uygulamaya çalışıyorlar.

İnternete baktım (üşenmeyin siz de bakın ki kıyas ile doğruyu bulma şansızı olsun) vay efendim bu bir temiz eller operasyonuymuş, Türkiye bağırsaklarını temizliyormuş, neden rahatsız oluyormuşuz?

Sonra olanları biliyorsunuz, bilmiyorsanız da girin internete temiz eller savcısının yurt dışına kaçtığını, davanın yargı mensuplarının sonradan fetö bağlantısı sebebiyle yargılandıklarını bulun.

O bulduklarınızın yanına, Mansur Yavaş’ın ‘eski yönetimle ilgili 100'e yakın dosya verdim savcılığa ancak şu ana kadar birine bile işlem yapılmadı’ ve İmamoğlu’nun ‘onlarca yolsuzluk tespit ettik, İç İleri bakanı Soylu hepsine el koydu, orada duruyor’ sözlerini de ekleyin.

Ve şimdi bir daha düşünün; bu bir temiz eller operasyonu mu?

Yoksa, iktidarın ve ortağının derdine çözüm bulma amaçlı siyasi operasyon mu?