Ramazan, her yıl Müslümanlar için hem manevi hem de sosyal bir anlam taşır. Bir yandan oruç tutarak bedenin zayıflığına karşı direnirken, diğer yandan paylaşmanın, yardımlaşmanın ve birlikteliğin pekiştiği bir dönemdir. Ancak artık Ramazan’a dair bildiğimiz o eski huzurlu, paylaşım dolu atmosferin yerini farklı bir tablo almış durumda. Eskiden iftar sofraları, geniş ailelerin, dostların, komşuların ve misafirlerin bir araya geldiği, gülüşlerin, sohbetlerin, birlikte geçirilen keyifli zamanların hakim olduğu mekanlardı. Şimdi ise maalesef bu geleneksel Ramazan sofraları yerini, genellikle yalnızca en yakın iki ya da üç kişiyle yapılan iftarlarla sınırlı.

Eskiden, Ramazan denince akla önce büyük sofralar, bol çeşitler, bolca paylaşılan yemekler gelirdi. O sofralar sadece mideyi değil, ruhu da doyururdu. Misafirperverlik, cömertlik, komşuluk ilişkileri, dostluklar her bir öğünle pekişir, insanlar birlikte olmanın ve paylaşmanın güzelliklerini yaşardı. Ancak şimdi, ekonomik zorluklar ve yaşam maliyetlerinin hızla arttığı bir dönemde, Ramazan’ın o eski tadını bulmak neredeyse imkansız hale gelmiş gibi görünüyor.

HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL

Birbirinden farklı yemeklerin sunulduğu iftar sofraları, hem ev sahipleri hem de misafirler için bir tür prestij kaynağıydı. İnsanlar birbirlerine “Bu Ramazan sofrasını ben hazırladım” derken, bu sadece yemekleri sunmaktan çok daha fazlasını ifade ediyordu. Bu sofralar, insanların el birliğiyle, dayanışma içinde yaşadığı zamanları simgeliyordu. Bugünse bu tür büyük iftarlar, “maddi yük” nedeniyle lüks hale gelmiş durumda. Doyurucu, çeşitli, ev yapımı yemeklerin yerini, ne yazık ki marketlerden alınan hazır paketler ya da çok pahalı dışarıda yenen yemekler aldı. Birkaç kişiyle yapılan iftarlar bile bazen yüzlerce, hatta binlerce lira tutabiliyor. Bu durum, Ramazan’ın manevi değerlerinin yerini, maddi hesapların almaya başladığını gösteriyor.

Bunun arkasında yatan bir başka önemli neden, çağımızın bireyselleşme ve tüketim odaklı kültürü. Toplumsal yaşamda bireysel değerlerin, kariyerin, hırsların ve maddi başarıların ön planda olması, sosyal bağların zayıflamasına ve insanların birbirlerine daha az vakit ayırmalarına yol açtı. Eskiden, dostlar, komşular, hatta tanımadık insanlar bile iftar sofralarında buluşur, birlikte zaman geçirirlerdi. Bugünse “İftarımı sadece ailemle yaparım, kimseyi davet etmem” anlayışı hakim. İşin içinde bir “zorluk” ve “yoksulluk” olsa da, esas sorun, toplumsal ve kültürel değerlerin değişmesidir.

TOPLUMSAL BAĞLAR YAVAŞ YAVAŞ KOPTU

Aslında bu değişim, sadece ekonomik sıkıntılarla açıklanamaz. Bireysel yaşam biçimlerinin, bireyin yalnızca kendi bütçesini düşünmesi gerektiği anlayışının etkisi de büyüktür. Artık insanlar, bir aile büyüğünün evinde toplanıp büyük sofralar kurmak yerine, kendi başlarına geçirecekleri yalnızca birkaç kişilik iftarlarla yetiniyor.

Bir diğer dikkat çeken husus, bu değişimin yalnızca iftar sofralarını etkilememesi. Bu dönemde, yardımlaşma ve paylaşma kültürü de zayıflamış durumda. Geçmişte, Ramazan ayında daha fazla sadaka verilir, insanlar birbirlerine ihtiyaçlarını karşılamaları için el uzatırlardı. Bugün ise pek çok kişi, bu konuda adım atmaktan çekiniyor. Ramazan’ın ruhu, sadece yemek paylaşmaktan ibaret değildi; zamanında bir lokma, bir gülüş, bir yardım elleriyle büyüyen o toplumsal bağlar, artık maalesef çoğu insanda kaybolmuş gibi.