Malumunuz, La İlahe İllallah kelime-i tevhidi, Allah’tan başka tapılacak, korkulacak, yalvarılacak, istenecek hiçbir ilah, kişi, zümre, güç yoktur anlamına gelir.

La İlahe İllallah Allah’ın verdiği canın, ancak O’nun izni ve inayeti ile çıkacağına, ömrün ve rızkın ezelden takdir edildiğine, eğilmenin/bükülmenin, takla atmanın/amuda kalkmanın, el/etek öpmenin, yalakalık yapmanın, ikiyüzlülüğün, olduğundan başka görünmenin, öyle düşünmediği halde düşünüyor gibi yapmanın yani yalan söylemenin asla ve kata insanın ömrünü ve rızkını, unvanını/makamını arttırmayacağına iman etmek demektir.

Haliyle aksi davranış iman zafiyetinin işaretidir.

Mensubu olduğun dinin emir ve yasaklarını, vatandaşı olduğun ülkenin yasa ve mevzuatlarını, aman maaşım ve itibarım ve iktidarım elden gitmesin, koltuğuma ve unvanıma zeval gelmesin korkusuyla çiğnemek ile Allah’a ortak koşmak arasında pek bir fark olmasa gerektir.

Özellikle siyasiler tarafından ortaya atılan, çoğumuzun duyduğu ve araştırıp soruşturmadan inandığı pek çok yalan var maalesef…

Özellikle dini ve milli hamasete ihtiyaç duyanların kullandığı yalanların örneği çoktur.

Bunlardan en önemlisi, üç beş oy uğruna söylenen İnönü camileri kapattı, İnönü camilerin önüne jandarmalar dikti, İnönü camilere girişi yasakladı aldatmacası ve yalanıdır.

İşin içyüzü araştırıldığında doğru tarafları da var aslında.

Çünkü İnönü o denilenleri gerçekten de yapmış.

Yapmış ama sorun niye yapmış?

Aktaralım;

Atatürk ölmüş… İkinci dünya savaşı başlamış, İnönü cumhurbaşkanı seçilmişti.
Hitler'in Orduları Avrupa ülkelerini birer birer ezip geçiyordu.

Alman tankları Fransızların asla geçilemez dedikleri Maginot hattını bile geçmişti.
Daha 1941 yılında 13 ülke teslim bayrağını çekmiş, Alman Orduları Türkiye sınırına dayanmıştı.

Türkiye de boş durmuyordu.


Alman tanklarına karşı Trakya’nın altına binlerce KORUGAN yapılmıştı.

Bununla yetinilmemiş, Alman Ordularının İstanbul’a girişini önlemek için Çatalca –Büyükçekmece hattına Maginot hattının bir benzeri ÇAKMAK HATTI inşa edilmişti.

Alman tanklarına karşı önlem alınmıştı. Peki ya Alman uçakları?
Alman uçakları İstanbul’u bombalarsa, tarihimizin maddi manevi en değerli hazineleri, kutsal emanetler ne olacaktı.?
Dolayısıyla, bir Alman taarruzuna karşı kutsal emanetlerin Alman uçaklarının menzili dışında bir yere taşınmasına karar verildi..
İnönü, her şeyin gizlilik içinde yapılmasını, Almanların kutsal mekanlara dokunmayacağının da hesaba katılmasını istedi..
Düşünüldü taşınıldı, İstanbul saray ve müzelerindeki kutsal emanetlerin ve tüm değerli eşyaların Anadolu’nun ortasında Niğde ve Ulukışla’da dini mabetlere saklanmasına karar verildi.

Özel tren hazırlandı.
İçi çinko, özel bölmeli sandıklar yaptırıldı.
Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki kutsal emanetler, Hazreti Muhammed’in hırkası, mührü, kılıcı, oku, yayı, Kabe’nin anahtarı, Hazreti Osman’ın kanlı Kuran-ı Kerim’i, padişahların tahtları, eşyaları, hazine, silah, tablo, porselen, paha biçilmez el yazması eserler, büyük bir gizlilikle ve titizlikle sandıklara yerleştirildi.
Ve kutsal emanetler ve paha biçilmez değerdeki mücevher ve el yazması eserler Niğde’de Ak Medrese ve Sarı han ile Ulukışla’da bir camiye konulup muhafaza altına alındı.

Gizlilik önemliydi, dolayısıyla yerel yöneticilere bile haber verilmeden, camilerin etrafına özel askeri birlikler konuşlandırıldı, girmek, çıkmak, yaklaşmak yasaklandı.

1943 yılında, Churchill ile görüşmek üzere Adana’ya giderken treni Ulukışla’da durduran İnönü, Kutsal emanetlerin saklandığı 3 binayı teftiş ederken, kendisi bile içeri girmedi...

Birliğin komutanından bilgi aldı, ayrılırken de “Bize emanet, size emanet. Gözüm arkada kalmasın” diyerek yoluna devam etti.

Aradan 4 yıl geçti, savaş bitti ve Kutsal emanetler geri getirilip yerlerine konuldu.

İşte, İnönü camileri kapattı, jandarmaya kuşattı ve camilere atlar sokuldu tezviratının hatta sonradan kirli siyasi propaganda yalanı haline getirilen olayın aslı budur.

AŞIYI DA GAVURLAR BULDU NETEKİM!

Kötü bir dönemden geçiyoruz. Salgın hayatımızı adeta felç etti. Ölenler de cabası…

Milyarlarca insan ve milyonlarca Müslüman, sabah akşam küfrettiğimiz bir gavurun çıkıp aşıyı bulması ve insanlığı kurtarması için dualar ettik.

Aşıyı bulması muhtemel ülkeler arasında bir tane bile Müslüman ülke yoktu.

Aşıyı bulma ihtimali olan ülkeler Amerika, İsrail, Japonya, Rusya,

Küba, Çin…

Yani aralarında tek bir Müslüman ülke yok!

Tek bir İslam ülkesi akla bile gelmiyor.

İlim de, teknikte, fen de Müslüman ülkelerin esamisi okunmuyor.

Niye?

Bu geri kalmışlığın sebebi ne olabilir?

Dinimiz İslam mı? Haşa…

Çünkü, günümüzde yaşadığımız İslamiyet sadece nakli ilimlere (tefsir, kelam, hadis, fıkıh vb.) önem veriyorsa da, eskiden bu böyle değildi.

Eskiden akli ilimleri (Matematik, Fizik, kimya, tıp, tarih, coğrafya vb.) ret etmiyor aksine teşvik ediyordu.

O devrin İslam alimleri müspet ilimleri de ihmal etmiyor hatta o anlamda zirveye çıkıyordu.

Yazdığı kitapları Avrupa Üniversitelerinde 400 sene okutulan, doktorların Sultanı olan İBN-İ SİNA (980-1037) mesela…

Kızamık ve çiçek hastalığını ilk bulan RAZİ (854-925) mesela…

Mikrobu ilk tanımlayan kişi olan AKŞEMDEDDİN (1389- 1459).

Cüzzamın sebep ve tedavilerini bulan İBN CESSAR, (920-1005).

Vebanın bulaşıcı olduğunu keşfeden, İBN HATİP (1313- 1374).

Kılcal damar sistemini ilk ortaya atan "ALİ BİN ABBAS (?-994).

İlk katarak ameliyatını yapan AMMAR, (950-1010).

Trigonometrinin mucidi, sinüs ve kosinüsü ilk kullanan BATTANİ (858-929).

Güneşin yüksekliğini ve hareketlerini gözlemleyen, şehirlerin boylamlarını hesaplayarak mevsimlerin ne zaman başlayıp bittiğini bulan BEYRUNİ (973- 1048).

Copernik'e yol açan astronom BİTRUCİ, (13. yy.).

Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamı "CABİR BİN EFLAH (1100-1150).

Maddenin en küçük parçasının (atomun) parçalanacağını söyleyen CABİR BİN HAYYAM (721-813).

Hayvan gübresinden amonyak elde eden Zooloji ilminin öncülerinden olan CAHİZ (776-868).

İlk sistem mühendisi, ilk sibernetikçi ve bilgisayarın babası olarak CEZERİ (1136-1206).

Astronom ve matematikçi, ALİ KUŞÇU (1403- 1474).

Hayatül Hayavan zooloji ansiklopedisini ilk yazan DEMİRİ (1349-1405).

Trigonometriye tanjant, kotanjantı kazandıran matematikçi EBULVEFA ( 949-998).

Medcezir olayını ilk keşfeden "EBU MAHŞER" (785-886).

Ses olayını fiziki açıdan ilk açıklayan "FARABİ" (870-950).

Ekliptik meyilini ilk tespit eden astronom "FERGANİ".

Ondalık kesir sitemini bulan "GIYASETTİN CEMŞİT" (1380-1429).

İlk cebir kitabını yazan, cebir ilmini sistemleştiren, algoritmaya isim olan "HARİZMİ" (780-850).

Ortaçağın en büyük botanikçi ve eczacısı "İBN BAYTAR" (1190- 1248).

Sosyolojiyi kuran, tarihe psikolojik yorumları ekleyen tarih felsefecisi "İBNİ HALDUN (1332-1406).

Optik ilminin kurucusu, Galilei teleskobunun arkasındaki isim İBN HEYSEM (965-1051).

Kan dolaşımını ilk bulan İBN NEFİS (8. Yüzyıl).

Tarihlere bakar mısınız? Orta çağ karanlığı hangi Müslüman ilim adamları aydınlatmışlar bakar mısınız?

İşte o kafa ve o anlayışla Orta Çağ’ı bitirdi Fatih Sultan Mehmet…

Asıl fatihin hocaları olduğunu işaret ederken de, arkasında boy boy sakallarıyla tespih çekenleri değil, ilim ve feyz aldığı mollalarını işaret etti.

Eskiden ilim adamlarımız dünyaya medeniyetin damgasını vuruyorlardı.

Bugün ismimiz esamimiz okunmuyorsa sebep İslamiyet değil, İslamiyet’i yaşama ve anlama biçimimizdir.

İslam Âleminin geri kalmasının nedeni, İslam değil, yönetim gücünü ele geçirip, bu mübarek dini, mevki, makam ve de kendi gelecekleri uğruna kullanan, akli ilimleri görmezden gelen, halkın uyanması ve iktidarının sonlanması korkusuyla halkını cehalete mahkum edenlerdir.

CUMA VAAZI NİYETİNE; YILMAZ ÖZDİL

Bu ülkeyi “kadın erkek eşitliği fıtrata ters” diyen cumhurbaşkanı yönetiyor.

Cern'de 8 bin fizikçinin, 10 milyar dolara malolan hadron çarpıştırıcısında Tanrı parçacığını bulmak için tarihi deneye başladığı gün… Bu ülkede, din eğitimi almadığı halde din adamı kabul edilen molla'ları kadrolu imam olarak devlette işe aldılar.

Bu ülkenin diyanet işleri başkanlığında “vakit hesaplama müdürlüğü” var, “astronom”lar çalışıyor, namaz vakitlerini, oruç vakitlerini, kıbleyi, dini günleri tespit ediyorlar, Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'yle koordineli çalışıyorlar, diyanet işleri başkanlığı “rasathane” kurmak için hazırlık yapıyor, çünkü, astronomi bilimi olmazsa, namaz bile kılamazsın. Ama… Bu ülkede, bilim bakanlığının bütçesi azaltıldı, diyanet işleri başkanlığının bütçesi arttırıldı, imam bütçesi bilim bütçesinin dört katı oldu.

Bu ülkede, “bir kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunç, bir kadınla bir erkeğin ellerinin birbirine değmesi caiz değildir” diyen kimya profesörü rektör var.

Bu ülkede, “dualarımızla cıvatalarını gevşettik, Challenger uzay mekiğini biz düşürdük” diyen tarikat şeyhi var.

Bu ülkede, NASA'nın araştırmalarını israf olarak nitelendirerek, “Mars'ta su var mı, et var mı, but var mı, manyak manyak işler bunlar, masrafa değmez, insan bu kadar akılsız olur mu yahu, salak herifler, bu kafirlerin hepsi cahil zaten, ver bana yüz bin dolar, hepsini anlatayım” diyen ulema var.

Bu ülkede, aynı anda iki yerde birden görülebilen Tillo evliyalarının kerametleri projesi, Tübitak tarafından “bilimsel” kabul edildi, “bilim fuarı”nda sergilendi.

Bu ülkede, “NASA da kim oluyor, bizim teknolojimiz onlardan ilerde, NASA bizim çok gerimizde” diyen profesör bakan var.

Bu ülkede, astronomi ve uzay bilimleri profesörü, varlığıyla onur duyduğumuz Rennan Pekünlü'yü, yandaş medyanın iftiralarıyla türban kumpasıyla hapse attılar.

Bu ülkede, “İslami olarak cumhurbaşkanımıza itaat etmek farzı ayn'dır, cumhurbaşkanımıza karşı çıkmak haramdır” diyen, Uzay Bilimleri Fakültesi'nde doçent olmuş, rektör var.

Bu ülkede, kadın heykelini erotik bulup, depoya kaldıran üniversite var.

Bu ülkede, seçimlerde kadınlara oy verilmemesi gerektiğini belirten, “kadınlar çalışmamalı” diyen Uzay Bilimleri Fakültesi dekanı var.

Hal böyleyken…

Türk bilim insanı Betül Kaçar, NASA'nın evrende yaşam izlerini araştırmak üzere kurduğu ekibe dahil edildi.

Bu saygısızlığı yetmiyormuş gibi, küstah bir açıklama yaptı…

“Bana Cumhuriyet çocuğu diye hitap edilmesi çok anlamlı, biz kadınlara eğitim ve fırsat eşitliği veren Cumhuriyet'e borcumuz var, evrensel değerlerin, aklın, bilimin öncelik bulduğu bir yıl olsun” dedi.

Eyyy NASA…

Türkiye'de bu kadar değerli ak'tronot varken, bir kadını bu göreve getirmenizi kınıyoruz!

ADAM HAKLI