Türkiye'de olup bitenleri izlediğimizde, birilerinin adeta üç maymunu oynadığını görmek şaşırtıcı değil. Yangınlar çıkıyor, binalar çöküyor, insanlar hayatını kaybediyor ama ortada sorumluluk üstlenen tek bir yetkili bile yok. Her felaketin ardından aynı sözler tekrar ediyor: "Bilmiyoruz, duymadık, görmedik!" Sorumluluk almak bir yana, yaşananlar karşısında yüzlerinde en ufak bir utanç belirtisi bile yok. Hangi olayda hatalarını kabul ettiklerini gördük? Hangi olayın ardından istifa mekanizması devreye girdi? Cevap belli: Hiçbirinde. Çünkü bu ülkede birileri hesap vermez, veremez. Onlar için halkın acısı sadece birkaç gün süren bir manşettir, ardından unutulup gider.

ÜLKEDE ADALET VE DEMOKRASİ VAR MI?

Toplumun en büyük güvencesi olan gazeteciler ise gerçekleri ortaya çıkarmaya çalıştıklarında baskıya maruz kalıyor, gözaltına alınıyor, susturuluyor. Oysa basın, halkın gözü, kulağı, sesi olmalıdır. Ama ne yazık ki birilerinin hoşuna gitmeyen her haber, susturulması gereken bir tehdit olarak görülüyor. Soru soran gazeteciler hain ilan ediliyor, halkın bilmesi gereken her gerçek devlet sırrı kılıfına sokulup gizleniyor. Hakikatin üzeri örtüldükçe, gerçek suçluların yüzsüzlüğü artıyor. Ne kadar büyük bir ihmal olursa olsun, bunu sorgulamak suç haline getiriliyor. Sonra da bu ülkede adaletten, demokrasiden bahsediliyor.

BEDELLER ÖDENMİYOR

Peki, bu sahipsizliğin ve hesap vermemenin bedelini kim ödüyor? Elbette biz! Güvensiz binaların altında kalanlar da alevlerin arasında çaresizce yardım bekleyenler de biziz. Her felaketin ardından "sorumlular hesap verecek" söylemi duyuyoruz ama ne hesap veren var ne de sorumluluğu üstlenen. Bütün ihmalin, beceriksizliğin, vurdumduymazlığın faturası sıradan vatandaşa kesiliyor. Ölen öldüğüyle, kaybolan kaybolduğu ile kalıyor. Kendi yaşamları lüks içinde olanlar, halkın feryadını duymuyor bile. Acılarımızın, kayıplarımızın, ödenen bedellerin onlar için hiçbir anlamı yok.

BAŞINI KUMA GÖMENLERLE İLERLEYEMEYİZ

Sadece bir olayla sınırlı değil bu tablo. Deprem oluyor, önlem alınmıyor. Yangın çıkıyor, uçaklar havalanmıyor. İnsanlar yoksullaşıyor, ekonomi uçurumun eşiğinde ama yetkililer pembe tablolar çizmeye devam ediyor. Gerçekleri dile getirenler susturulurken, yaşanan acılar da üzeri örtülmesi gereken bir detay haline geliyor. Bu kayıtsızlık, bu umursamazlık, bu vurdumduymazlık artık olağan hale geldi. İnsanlar bile kendilerini kaderin ellerine teslim etmiş durumda. "Zaten bir şey değişmeyecek" cümlesi dillerden düşmüyor. Çaresizlik, toplumsal bir ruh haline dönüştü.

Bu ülke başını kuma gömenlerle ilerleyemez. Gerçeklerle yüzleşmeyen birileri, felaketlere davetiye çıkarmaktan başka bir şey yapmaz. Yarın yine bir bina çökecek, yine bir yangın çıkacak, yine insanlar ölecek ve yine kimse suçlu olmayacak. Bu döngü, sonsuz bir kâbus gibi sürecek.