Adalet doğruluk üzerine menkıbe ve kıssalarla büyüdük.

Büyüklerimizin bize bunları aktarma sebebi farklıydı elbet. Onlar istediler ki adalet ve doğruluk üzerine olalım.

Zamanla bu kıssa ve menkıbeler özellikle İslamcı siyasetin propaganda malzemesi haline geldi.

Gizli açık her toplantılarında bu kıssa ve menkıbeler üzerinden oy devşirdiler.

Mesela en çok da Hz. Ömer’in devlet adamlığı ve adaletini anlattılar seçmene…

Başarılı da oldular, seçmen ‘bunlar iktidara gelirse Hz. Ömer gibi davranacaklar’ zannına kapıldı ve iktidara geldiler.

Şimdi Allah aşkına, bunların İslam adaleti ve ahlakı üzerinden anlatılacak tek bir hikayeleri var mı? Yok…

İşte dindar bir devlet adamı böyle olur deyip örnek gösterebileceğimiz bir icraatları var mı? Yok…

Maalesef yok ki biz bu arkadaşları ve bunlara tabi olanları uyarmak için sık sık yabancı ülkelerden ve yabancı devlet adamlarından örnekler vermek zorunda kalıyoruz günümüzde…

Maalesef, Hz. Ömer’in ‘Devletin dini adalettir’ tanımına uygun davranan devlet adamları listemizde tek bir İslam ülkesi ve tek bir İslam ülkesi lideri giremiyor listemize ve vereceğimizi örneklere…

Dolayısıyla halk ‘liderlerimiz ne kadar Müslüman?’ diye sorgulamaya başladı. Bu toplumun bir kesiminin iktidardan ve dini söylemlere sarılan siyasi partilerden uzaklaşmasına sebep oldu. Bu arada Deizmin yaygınlaşma sebebi de bu olsa gerek…

Bu girişten sonra bir kıssa veya bir menkıbe aktarmamız farz oldu. Ama aktaracağım olay hikaye değil, bizzat yaşanmış ki söz konusu saray, değirmen ve bugünlere örnek teşkil eden Alman adaleti halen dimdik ayakta duruyor.

Yıl 1750… Kral Büyük II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Potsdam Ormanları'nda gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur. Manzara güzel, hava ferahtır.

Yazlık sarayımı burada yapalım! der, sessiz ve sakin kapanıp okumayı çok seven, kütüphanesiyle ünlü kral…

Değirmeni satın alıp yıkın, yerine saray yapın! der adamlarına. Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler. Değirmenci malını satmak istemez.

Kral değirmenciyi huzuruna çağırtır; Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaça satarsınız? diye sorar.

Değirmenci, yanlış anlamadım efendim, adamlarınıza da söyledim, değirmenim satılık değil, der.

Beyefendi inat etmeyin! Paranızı fazlasıyla vereceğim, diye ısrar eder Kral…

Değirmenci direnir; Sen koskoca kralsın, paran çok. Git Almanya’nın istediğin yerinde saray yap!

Burayı benden önce babam işletiyordu. O'na da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım.

Değirmenin bahçesinde dedemin, babamın mezarları var. Ben de ölünce yanlarına gömüleceğim.

Burası bizim aile ocağımız. Satılık değil!

Sabrı tükenen ve sinirlenen Kral Frederick ayağa fırlar ve gürler; Sen benim Kral Friedrick olduğumu bilmiyor musun yoksa?

Değirmenci; Senin kral olduğunu biliyorum ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci’yim.

Kral öfkeden deli olur; Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın?

Değirmenci hiç telaşa düşmez ve tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde Adalet’in sloganı olacak ünlü sözünü söyler; Sen kralsın ama Berlin’de de hakimler var!

Kral, kendi ıslah ettiği adalet sistemine ve o düzenin yargıçlarına halkın nasıl güvendiğini ve mahkemelere kralın bile laf geçiremeyeceğine inandığını anlar ve adamlarına, ayni tarihe geçen sözünü söyler; “Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar, kral bile olsa adaletten üstün değildir!

Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz.”

Kral II. Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve sarayını hemen onun altına inşa ettirir.

Değirmencinin ismini, Sarayının da adı yapar; Sans-Souci Sarayı

Saray ve değirmen günümüzde hala bir “Adalet Simgesi” olarak o tepede arka arkaya duruyorlar.

Ne güzel bir adalet ki, Kralın arka bahçesinde bir değirmenci olabiliyor.

Ne güzel bir adalet ki, bir kralla, bir değirmenciyi komşu ve dost yapıyor.

Belki de sabahları Prusya Kralı II. Frederick, arka bahçeye çıktığında, değirmenci O'na seslenirdi; Hey Frederick, sımsıcak ekmek yaptım, göndereyim mi?

Belki, Prusya Kralı II. Frederick anlatırdı; Adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi.

Tarihçi Yazar Sunay Akın’ın anlatımıyla, yıllar sonra genç bir Osmanlı subayı, bir yılbaşı gecesi Berlin’de bir davete katılır.

Arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve teklif eder; Haydi gidelim ve bu sarayı görelim!

Kimse yılbaşı balosunu bırakıp o soğukta dışarı çıkmak istemez.

Genç subay kararlıdır. Tek başına çıkar gider. Tek başına bu eşsiz anıta bakar.

O genç subay, Mustafa Kemal’dir.

Ve Kurucu Lider Mustafa Kemal ATATÜRK, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm mahkeme salonlarında, yargıçların arkasındaki duvara asılacak sözü yazdırır;

“ADALET, MÜLKÜN TEMELİDİR!”