Sevgili okurlar,
İki gündür, Brüksel  yazılarım ile sizlere bir cemaatin hangi ortamda yeşerdiğini anlatmaya çalışıyorum..
Akıp giden yıllar içinde, gurbetin yarattığı hasret ve hüzün girdabında yalnızlıklar yaşayan insanımızın iyi niyet duygularını suiistimal edenler, sadece Türkiye’yi kana bulayan bu cemaat üyeleri midir?
Avrupa’ya insanımızı gönderip, onlardan döviz bekleyen anlayışları, siyasetleri, beklentileri nereye koyacağız?
Maalesef, bu konuda devleti yönetenlerin umursamaz, politikasızlıklarının kurbanı olanların sayısını hiç merak ettiğiniz mi?

AMA NE SOYGUN?
Devlet yatırımlarına yöneltilen insanlarımız kadar, bankerlerin inanılmaz cazip reklamlarına kapılanlar, daha sonra çakma holdinglerin, leş kargaları gibi üşüştüğü bu topraklarda yaşanılanları unuttuk mu?
“Nema” adına, kızının çeyiz parasını, oğlunun askerlik bedel parasını, yıllarca biriktirdiği alın-teri birikimini iç edenlerin Türkiye’de nasıl ballı, börekli, kaymaklı mevkilere getirildiklerini anlatmamıza gerek var mı?
Türkiye’den bekledikleri ilgiyi göremeyenlerin, bulundukları ülke hükümet ve siyasetçilerinden olduğu kadar Avrupa Parlamentosu önlerindeki feryatları hala kulaklarımızda yankılanıyor..
“-Bana mı sordunuz verdiniz!
-Nema varken iyi idiniz!
-Üzerine bir bardak su içiniz!”

Bu sözler unutuldu mu?

SEN AFETSEN BİLE?
Bu sözler acıların kadını Bergen’i bize hatırlattı..
Şarkısında seslendirdiği gibi, “Tanrım kötü kullarını, sen affetsen ben affetmem!
Bütün zalim olanları, sen affetsen, ben affetmem”
diyenlerin sesi olmak, biz gazetecilere düştü maalesef!
Anlayışı içinde olanların pişkinliklerinin ardından, canına kıyanların, aileleri parçalananların hikâyeleri tozlu raflarda kalsa da, bunun hesabının sorulacağı günlerin gelmeyeceği mi sanılıyor?
İşte böyle günlerden sonra kapıları çalındı, “sözde hizmet adına” yola çıkan cemaatin efendileri?..
Tam yorgunlukların, yalnızlıkların yaşandığı saatlerde çıkıp geldiler..

SİNSİ KURNAZLIKLAR?
Hal, hatır sordular..
Çaylar, kahveler, sular içildi..
Bu gidip, gelmeler günlerce sürdü..
Ardından, toplantılara, sohbetlere davetler geldi..
Ve ardından ne gelecek diye beklenirken, ağızlarda gizlenen bakla ıslatılmış şekilde çıkarıldı..
“Himmet” adına yardımlar talep edildi..
Bu konuda, hemen her kapıyı çalanlar, özellikle çalışan, iş güç sahibi, geliri yüksek olanlara musallat oldular..
Karşı cemaat ve tarikat üyelerine bile sarkıldı..
Birbiri peşi sıra dernekler kuruldu..
Geceler düzenlendi..
Para toplama seansları, bu sohbetler, geziler düzenlendi, bu buluşmalarda sinsi kurnazlıklar sergilendi..
Tiyatro eserlerini bile gölgede bırakacak, oyunlara imza atıldı..
“Güçlü, büyük birliktelik” adı altında, “insanımızın iyi niyet duyguları al-aşağı” edildi..

İYİ NİYET DUYGULARINI SUİSTİMAL!
“Yaban ellerdekiler için kurban parası, okullu çocuklar için destek payı, katkı istemeler” başladı..
Para getiren etkinlikler düzenlendi, bu yolda destekleyici firmalar bulundu, bu istemlerin dışında kendini tutanlar dışlandı, onlar “tu-kaka” edildi!
Gazeteciler, bu yolda seferber edildi, işbirlikleri geliştirildi, mikrofonlar onlara tahsis edildi, konuşmalar, yağlamalar çekildi..
Bütün bunlar yapılırken,Türkiye’den gelen üst düzey yöneticiler ve siyasiler, hava alanlarında karşılandı, özel ilgi ile cemaat merkezleri, dernekleri gezdirildi,oralarda konuk edildi, şahsiyetler, resmi kişilikler, baş köşeye oturtularak, vatandaş nezdinde propagandalar yapıldı..

HERKES SEFERBER OLDU?
Devreye büyükelçilik, başkonsolosluklar girdi..
Diyanet kurum ve kuruluşları bu yönde seferber edildi..
“Millet Buluşması” adında yapılan toplantılarda cemaatin rolü en üst düzeye çıkartıldı.
Bu gidip-gelmelerde, ülkede yaşayan insanımızı derinden etkiledi..
Gerçekten ne oluyordu?
Bütün bunların dışında kalan bir gazeteci olarak, dışlanmışlığın, karalamanın, hatta sataşmaların hedefinde gerçekleri yazmaya, dinlendirmeye devam edip, insanımızı bilgilendirmeye, haberdar etmeye, uyarmaya büyük özen gösterdik..
Bu sadece Belçika’da değil, izin ve tatil döneminde Türkiye’de devam etti..
Uyarabildiklerimizi uyardık, dikkate almayanlar ise gülüp geçtiler ve “15 Temmuz Darbe Kalkışması” ile hep birlikte o büyük uykudan uyandık!
Uyandık mı?
Konuyu irdelemeye devam edeceğiz..
Yusuf Cinal yazıyor, 15 Temmuz 2022 Brüksel