Son yangın ve sel afetlerinin yegane sorumlusu, “Ben yaparım, size mi soracağım’ anlayışı ile  bilimsel rapor ve uyarılara kulak tıkayan iktidardır.

Bugün farklı bir konuya değineceğim; NŞB yani nişasta bazlı şeker…

En az PKK terörü kadar etkili ve tehlikeli olan gıda terörünün bir parçası…

Zararları, doğa ve insan üzerindeki tahribatı saymakla bitmiyor ama uyarılara kulak tıkayan iktidar, maalesef bu olaya da ticari mantık ve şirket misali ülke yönetme anlayışıyla bakıyor.

Oysa NBŞ’nin zararları Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu tarafından belgelendi.

2018’de yayınlanan bir rapor ile nişasta bazlı şekerlerin zararları anlatıldı, hükümetten kotaların bir an önce düşürülmesi talep edildi.

Lakin, son 16 yılda 2017 yılı hariç her yıl NBŞ kotalarını ülkenin ihtiyacı olmadığı halde artıran hükümet pek oralı gözükmüyor.

Türkiye’de nişasta bazlı şekerlere tanınan yüzde 10 kotanın yüzde 82’si ABD’nin küresel şirketleri tarafından kullanılıyor.

Adam gibi şeker üretmek ve sağlıklı bir şekeri tüketici ile buluşturmak varken, şeker farikalarını satmayı veya kapatmayı tercih eden, kotalarını düşüren iktidar, söz konusu yabancıların ürünü olunca insan sağlığını hiçe saymayı tercin ediyor.

Bilim adamlarına ve bilimsel raporlara göre, insan beyninde, tokluk duygusunu algılayacak glukoz sensörleri bulunuyor. Bir nevi ‘doydun, artık yeme’ uyarısı yapan bu sensörler biyolojik alarm sistemi gibi…

Ama NBŞ türü ürünler maalesef tokluk duygusunu ve uyarısını yani o alarm sistemini devreden çıkarıp, insanı fazladan yeme içmeye ve tüketmeye teşvik ediyor.

Farkındasınızdır, değilseniz de şöyle beş dakikanızı ayırıp yoldan gelip geçenleri gözleyin, göreceksiniz ki her üçü kişiden iki tanesi obez…

İşte o NŞB de obezitenin en önemli sebeplerinden birisi…

Nişasta bazlı şekerlerin içinde bulunan früktoz, insan metabolizmasında anarşiye, sindirilmeden kana karıştığı için karaciğerde yağlanmaya neden olup, insülin salgılatmayarak tokluk hissi hormonunu uyarmadığı için gereğinden fazla yiyoruz.

Yedikçe şişiyoruz, şiştikçe sağlığımız bozuluyor.

Ama o lanet olası Kapitalizm, bir yandan kasıtlı bozduğu sağlığınız üzerinden para kazanmayı ihmal etmezken öbür yandan sizi zayıflatma iddiasıyla farklı ürünlerini satarak, sırtınızdan kazanıyor.

Eskiden kanser bu kadar yaygın değildi, değil mi?

Yegane sebebi sağlıklı ve doğal beslenmemizdi.

Ama son yıllarda gıda teröristleri ve rantçı iktidarlar sayesinde başta kanser olmak üzere her türlü melanet arttı.

NŞB, obez etmekle kalmıyor, kanser ediyor.

İçindeki früktoz, insan vücudunda metabolik sendromlar yaratıp kanseri tetikliyor.

Hani ‘yahu eskiden kolesterol mü vardı’ diyoruz ya evet, yoktu. Şimdiki gibi pek çok hastalığın bahanesi olarak görülüp, sözde kolesterol düşürücü ilaçlarla yüksek rantlar elde edilmiyordu.

İşte o kolesterolün de temel sebeplerinden bir tanesi NŞB’dir.

Buna bağlı olarak siroz, karaciğer kanseri, karaciğer ameliyatı ve nakli gereken hasta sayısı da artmaktadır.

Nitekim şeker hastalığı ülkemizde son yıllarda ciddi bir artış gösterdi.

NBŞ veya glikoz, bugün yediden yetmişe herkesin kullandığı neredeyse bütün ürünlerde var.

Şekerden çok daha ucuz olduğu için tercih ediliyor. Aynı zamanda ürünlerin raf ömrünü uzatması da ayrı bir tercih sebebi…

Ama öbür taraftan bir toplum için atom bombası hüviyetinde bu meret…

Glikoz vücuda girdiği an şeker dengesini alt üst ediyor, hormonal dengeyi bozuyor, karaciğer büyümesine neden oluyor, içinde bulunan maddeleri sebebi ile vücutta yağ depolanmasına neden olup obeziteyi körüklüyor.

Kalp damar rahatsızlıklarının ve damar sertleşmesinin yanı sıra böbrek taşlarının artmasının sebebi bile glikoz…

Alzheimer hastalığının ve unutkanlığın da…

Bugüne dek yapılan pek çok araştırma, doğalın dışına taşmış şeker metabolizmasının pankreas kanserine neden olduğunu da gösteriyor.

ABD’de 88 bin 802 kadının katılımıyla gerçekleştirilen Nurses Health Study’de 18 yıllık takip sonucunda çay şekeri pankreas kanseriyle ilişkili bulunmazken, früktozdan (mısır şurubu şekeri) zengin diyet, pankreas kanseri olasılığını istatistiksel anlamlı bir biçimde artırmış.

Şimdi sıcak gündemi bırakıp bu konuya niye mi girdim?

Uzun süredir il dışındayım, mevzu oldu, ülkemizde yasadışı bir şekilde ‘glikoz’ üretiliyor ve maalesef ilimizden bir fabrikanın da adı geçiyor.

Bugün yarın döndüğümde araştırıp daha sağlıklı bilgiler vereceğim, inşallah…