EMPERYALİZMİN KARASI DA BİRDİR KIZILI DA

2 Kasım 2021’e yazmışım;

“Ülkücülük Emperyalist senaryolara figüranlık yapmak değildir.

Merhum Arvasi, Türk İslam Ülküsü adlı eserinde şöyle der;

“Bugün yeryüzünde iki sömürgeci ‘blok’ vardır. Bunlardan biri kara renkli kapitalist emperyalizm; diğeri ise bütün fraksiyonu ile kızıl emperyalizm.

Birincisi ‘çok uluslu şirketlerin’ paravanasında, ‘az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek, özgürlük ve uygarlık götürmek’ maskesi altında, ikincisi de ‘ezilen, sömürülen halklara bağımsızlık, özgürlük ve adalet götürmek’ maskesi altında sınıfsal savaş sloganı ile ‘iç savaşlar’ çıkarmakta ve ‘dünya proleterlerinin dayanışması’ adı altında işgalini gerçekleştirmektedir.”

Ülkücü gözüyle bakarsak bugün Suriye’de yaşananlar, ABD’nin açıkça ilan ettiği Büyük Ortadoğu Projesinin devamı, bunun karşılığında Rusya’nın söz konusu topraklarda etkili olma arzusunun ifadesidir.

ABD bu topraklara ve petrole çökmüş, Rusya ise ebedi projesi olan ‘sıcak denizlere inme’ sevdasını gerçekleştirmiştir.

Maalesef Türkiye de bu noktada her iki ülkenin taşeronluğunu yapmaktan öteye gidememiştir.

O taşeronluk halen sürmekte ama bu görev ‘oralarda bir Kürt devleti kurulursa’ hamaseti ile gizlenmek istenmektedir.

Bir Ülkücü bunları yutmamalı, bu oyuna gelmemelidir.

Kaldı ki, MHP’nin de içinde yer aldığı 97. Hükümetin yıkılma sebebi de ABD çıkarına uygun hareket etmemesi, ABD’nin Irak’a müdahalesine izin vermemesidir.

Hükümetleri bu sebeple yıkılan hiçbir Ülkücünün, bugün bu oyunları alkışlama, bu oyunların piyonları ile birlikte hareket etme hakkı da haddi de yoktur vesselam.”

Bu yazıyı yine bir teskere vesilesiyle, hükümetin Suriye politikasını, Ülkücü olduklarını iddia edip teskereye destek veren MHP ve İYİ Parti’yi eleştirmekti.

O arkadaşlar kurumsal kimlikleri veya lider endeksli halleriyle ne düşünürler bilemem ama ben hala Başbuğun ‘Ne Amerika, ne Rusya ne de Çin, her şey Türklük için’ diye düşünüyor ve Merhum Arvasi’nin ‘Kara/Kızıl Emperyalizm’ tanımına uygun davranıyor, öyle yaşıyor ve öyle yazıyorum.

Hatırlarsınız -ki en iyi hatırlaması hatta unutmaması gerekenler MHP ve Ülkücülerdir- MHP’nin içinde bulunduğu 57. Hükümetin düşürülme sebebi ABD’nin Orta Doğu politikalarına engel olmamızdı. ABD Açık açık Merhum Ecevit ve Ülkücü MHP iktidardayken Irak’a müdahale edemeyeceğini görüyordu.

Bu ülkede iktidar değişiminin en önemli gerekçesi işte budur.

Sonrası malumunuz, yeni iktidarımızla birlikte ABD’nin BOP eş başkanı misyonunu üstlenip, ABD’nin Irak’ı, Libya’yı tarumar etmesinin ve Suriye’yi işgalinin paravanı olduk.

Bu tutumumuz sadece ABD’ye yaramadı, ne yaptık ettik Rusya’nın sıcak denizlere inme sevdasını gerçekleştirmenin figüranı olduk ki Rusya da artık Akdenizli oldu.

Dolayısıyla, kahrolsun Rusya, yıkılsın ABD, tükensin Emperyalizm diye beddua eden arkadaşların kişisel veya kurumsal olarak kime hizmet ettiklerini bilmeleri ve ikiyüzlü davranmamaları gerektiği inancındayım.

Evet, Emperyalizm hep ikiyüzlüdür ama sanırım cesaretini de ülkelerin, partilerin ve insanlığın ikiyüzlülüğünden almaktadır.

Evet, bugün Rusya-Ukrayna hattında yine o tanıdık bildik ikiyüzlülük, çifte standart ve çelişkiyi gözden kaçırmamak lazım.

Dünyada sözde -ama üye olmak kaydıyla- mazlum milletlerin hakkını hukukunu koruyacak, onları savunacak ve kucaklayacak bazı kuruluşlar var; Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği gibi…

Hiçbiri hiçbir işe yaramadı.

İkiyüzlü ve çelişkili davrandılar her zaman ve bir yerde çıkarları varsa mazlumları yalnız bırakmayı, mazlumlara sırtlarını dönmeyi tercih ettiler.

Sadece istedikleri zaman ve rant uğruna ‘kalkan’ olmayı yeğlediler.

Biz bunu Bosna’da yaşadık, en yakın örnek…

Biz bu emperyalist çelişki ve ikiyüzlülüğü Birinci Körfez Savaşı diye tanımlanan Irak'ın Kuveyt'i ilhakı olayında yaşadık.

Saddam Hüseyin önce Kuveyt'i işgal etmiş, ardından Irak yanlısı bir yönetim oluşturmuş, sonra da iki ülke arasındaki sınırı kaldırıp Kuveyt'i Irak'ın 19. kenti ilan etmişti hani?

Tüm dünya bu işgali seyretti. Petrolün akışına Müslüman kanının akmasını yeğlediler.

Sonra baktılar ki Saddam devasa petrol kaynaklarına çökme eğiliminde, hemen harekete geçtiler, Irak geri çekilmek zorunda kaldı.

Saddam’a duyulan öfkenin sebebi, mazlum milletleri koruma, akan kanı durdurma, bölgeye huzur ve barış getirme gibi insani kaygıları yoktu. Tek sebep çıkarlar ve petroldü.

İşte bu ikiyüzlülük, emperyalizmin dünyaya hâkim olduğu bir dönemde, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle bir kez daha karşımıza çıktı.

Her şey göz göre göre geldi.

Amerika ve Çin'den sonra dünyanın 3. süper gücü olan Rusya, aylardır, göz göre göre planladığı bir stratejiyi uygulamaya koydu ve geçen haftalarda bünyesinde kurulan iki devletin bağımsızlığını da tanıdıktan sonra Ukrayna'ya saldırdı.

NATO'nun yanı sıra, Amerika'dan Avrupa'ya kadar onlarca ülkenin "yanındayız" mesajı vererek göstermelik bir diploması sergilediği son birkaç gün içinde, Ukrayna neredeyse tamamen işgal edildi.

32 yıl önce küçücük Kuveyt'i korumak için ayağa kalkan Amerika ve Avrupa ülkeleri, Rusya'ya aba altından sopa göstermek ve ekonomik yaptırım tehditleriyle sözde Ukrayna'nın yanında duruyormuş gibi yaparken, yüzbinlerce insan tünellerde, metrolarda, sığınaklarda kurtarıcı bekliyor...

Şehirler yerle bir olurken, bombalar kentlerin üzerine yağarken ve yaşı 40'ın üzerindeki on binlerce Ukraynalı gönüllü olarak orduya katılırken, Ukraynalılar devlet başkanının çağrısı üzerine, apartmanlardan Rus tanklarının üzerine molotof kokteyli atarak direnmeye çalışıyor...

Çünkü 40 milyonun üzerinde nüfusu olan ve 1991'de bağımsızlığını ilan eden Ukrayna, Orta Doğu'nun göbeğindeki küçücük Kuveyt kadar zengin değil...

Son belirlemelere göre kişi başına düşen millî gelir 4 bin dolar civarında...

Kömür ve doğal gaz madenleriyle ayakta durmaya çalışan, ambargolar yüzünden tarımda da dışa açılamayan Ukrayna, kendi yağında kavruluyor...

Yani Rusya'nın; yanı başında bir NATO baskısı görmemek için stratejik tehdit olarak algıladığı Ukrayna, dünya ülkelerinin desteğini almak için küçücük Kuveyt kadar çekici değil...

Rus saldırısı da gösterdi ki, orantısız gücün girdabında savrulan Ukrayna; Arap coğrafyasındaki Kuveyt gibi, para birimi, millî gelir ve petrol kaynakları açısından çekici bulunsaydı, işgal tehdidinde yalnız kalır mıydı acaba?..

Ya da Ukrayna lideri Zelenski, "Yalnız kaldık, kimse bizim için savaşmak istemiyor. Bizi NATO'ya almak istemiyorlar, güvenlik garantisi vermekten bile korkuyorlar" diyerek çaresizce çığlık atar mıydı?..

Derdim Rusya-Ukrayna çatışmasında kimin haklı, kimin haksız olduğunu derinlemesine sorgulamak değil...

Savaşa karşıyız ve insanların boş yere ölmesini istemiyoruz...

İsyanımız ikiyüzlülüklere ve ihanetlere…

HER COĞRAFYADA İKİYÜZLÜLÜK!..

Yeniçağ’dan Mehmet Faraç içimi acıtan ikiyüzlülüğün resmini çizmiş, paylaşalım:

Peki ya "Arap Baharı" teranesiyle, tıpkı Irak gibi darmadağın edilmek istenen ve 15 Mart 2011'de, iç savaş provasıyla kuşatılan Suriye'deki ihanete ne demeli?..

"Böl-parçala-yönet" stratejisinin elebaşları, 2011'den bu yana Beşar Esad rejimini yerle bir etmeye çalışırken, Türkiye'den de büyük destek aldılar...

Halep ve çevresi 10 yılda enkaza dönüştü, Esad'ın en güvendiği Lazkiye ve başkent Şam ise ayakta olmasına rağmen,

ülkenin büyük bölümü işgalin enkazını temizlemeye çalışıyor...

PKK ve yandaşlarının, tarikat ve cemaatlerin ve dinci örgütlerin desteğine rağmen elini Suriye'den çekmek zorunda kalan emperyalizm ise pusuda beklemeye devam ediyor!..

Suriye ile neredeyse aynı zamanda (15 Şubat 2011) başlayan Libya iç savaşı sırasında, tarihin en büyük ihanetlerinden birini de, devletin ekonomik kaynaklarının neredeyse yüzde 80'ini halkına dağıtan Muammer Kaddafi gördü...

İç savaştan yıllar önceki Arap Birliği toplantısında, "Irak işgal edildi, sırada kim var" derken ciddiye alınmayan Kaddafi aslında bir ihanete dikkat çekmişti ama, El Kaide kılığına girmiş Libya'nın çocuklarının ihanetine uğramaktan kurtulamamıştı...

Taşeronlaştırılmış Libyalı aşiretler, dinci kılığında emperyalizmin emrine girmiş ve bir kara yolu üzerinde yakaladıkları Kaddafi'yi, "Siz benim çocuklarımsınız, neden bunu yapıyorsunuz" çığlığına rağmen acımasızca linç etmişlerdi...

Peki; Rusya ile Ukrayna savaşırken, Afganistan, Irak, Suriye ve libya'yı "ihanet" üzerinden niçin mi anımsattık?..

İşte bakınız; provası yıllardır yapılan ve krizi son aylarda zirveye çıkartılan Rusya-Ukrayna gerilimi, Ukrayna'ya destek veren ülkelerin ikiyüzlülüğü yüzünden neredeyse işgale gidiyor...

İngiltere, Almanya, Amerika ve diğer Avrupa ülkeleri Rusya'nın saldırısına karşı Ukrayna'nın yanında olacaklarını açıklamalarına rağmen, 44 milyonluk Ukrayna neredeyse yerle bir edilmek üzere...

Amerikan Başkanı Biden, "yaptırımlar uygulayacağız, gerekirse NATO'nun caydırıcı 5. maddesini devreye sokacağız" diyerek Rusya'ya aba altından sopa gösterirken ve dün geri çekilen NATO'nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 100 uçağın Rusya semalarında beklediğini belirterek, "durdurun bu savaşı, yoksa yüzyılın en büyük savaşı olacak" derken, Putin bildiğini okumaya devam ediyor...

Çünkü Türkiye gibi büyük bölümü çekimser, kararsız kalan, bir bölümü göstermelik tepkiler veren, bir bölümü de aba altından "yaptırım" sopaları gösteren ülkeler Rusya'nın saldırısını seyretmekle yetiniyor...

İşte Ukrayna'da sadece havaalanları, askerî üsler değil, yerleşim birimleri de isabet alıyor, siviller ölüyor ve bir ülke alev alev yanıyor...

"Burada ihanet var mı" derseniz; Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi durumunda bile ABD'nin Moskova ile savaşmayacağını açıklayan Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki'nin şu yanıtı yeterli olmalı; "Askerlerimizi Rusya ile savaşmaları için Ukrayna'ya göndermeyeceğiz..."

Evet; Rusya yanı başında bir NATO tehdidi istemiyor, elini güçlendirmek için de bölgede başka devletler kurmaya çalışıyor... Ukrayna ise ülkesinin bölünmesine karşı duruyor...

Ve Rus Ordusu dün Kiev'e girdiğine göre, Moskova'nın saldırısı belli ki işgale gidiyor!..

Peki; daha düne kadar esip gürleyen ülkeler madem savaşa müdahale etmeyeceklerdi, acaba neden boş konuşarak diplomatik tiyatro sergilemeye devam ediyorlar ki?..

Ukrayna lideri Zelenskiy'in, "Yalnız kaldık, kimse bizim için savaşmak istemiyor. Bizi NATO'ya almak istemiyorlar, güvenlik garantisi vermekten bile korkuyorlar" demesi,

"Ah ihanet ah, sen nelere kadirsin" sözünü de akıllara getirmiyor mu?..