Gündeme yetişemiyoruz.

Akşam İmamoğlu’nun 35 yıllık diplomasının iptal edilmesi, sabah kent uzlaşısı üzerinden teröre destek ve medya aş üzerinden yolsuzluk iddiasıyla İmamoğlu’nun ve pasaportuna el konulması, hiçbir şey bulamayınca da 12 yıl önceki tweetlerden suç uydurup İsmail Saymaz’ın göz altına alınmaları…

Bütün bunlar nasıl bir ülkede yaşadığımızın ve daha neler yaşayacağımızın göstergesi elbet.

Peki muktedirler neye güveniyorlar da böyle aleni, eğer yapılacaksa ilk seçimi şimdiden kaybetmeye matuf hareketleri yapıyorlar?

Neye güveniyorlar.

Özgür Özel dün, kendilerinin neye güvendiğini yaşadığı bir olay üzerinden açıkladı; "2019 seçimlerini 6 Mayıs'ta iptal ettiler. Tüm milletvekilleri İstanbul'a gittik. Seçimin yeniden yapılacağı 23 Haziran'a kadar gece gündüz çalıştık. Fatih'e gittim, esnaf geziyoruz. Arada bir sokağın başında bir bakkala girdik. Beyaz, çember sakallı, nur yüzlü bir hacı amca bana müstehzi müstehzi gülüyor. 'Bak Özgür efendi, Tayyip Bey her aday olduğunda ona oy verdim, kimi aday gösterdiyse ona oy verdim. Bu sefer de Binali Bey'e oy verdim. Bir dahaki sefere kimi aday gösterirse ona oy vereceğim ama bu sefer Ekrem'e vereceğim çünkü hak geçti, bu teraziyi dengeye getirmek boynumun borcu.' dedi. Şimdi adalet terazisini şaşırtanlara, o teraziyi şaşırtmak için Ankara'dan İstanbul'a giyotin yollayanlara söylüyorum. Sen başsavcına, talimat verdiğin savcılara, etki altına aldıklarına güvenebilirsin. Ben Fatihli hacı amcanın ferasetine ve adaletine güveniyorum. 

Evet muhalefet halkın ferasetine güveniyor, bunu anladık.

Peki iktidar kanadı, bütün bunları yaparken neye güveniyor?

Buradan çeşitli vesilelerle aktardığım bir çeşme olayı var.

Şöyle; Emin oğlu Mehmet Efendi diye bilinen hayırsever, ihtiyacı olan bir mahalleye güzel ve gösterişli bir çeşme yaptırır ve üstüne de şöyle yazdırır;
"Sahıb-ûl hayrât Mehmet bin Emin, Müslümanlara haram ettim, sakın içmeyin!"

Haliyle ortalık karışır, Mehmet Efendi huzura alınır, sebep sorulur.

Mehmet Efendi, "Elhamdülillah ben de Müslüman'ım hünkârım. Bu yaptığımın da bir sebebi var.

Lakin sebebini açıklamadan önce şefkatli padişahımızdan üç ricam olacak, cumartesi günü Musevilerin en büyük havrasında vaaz veren Hahambaşıyı tutuklayın.

Hahambaşı tutuklanır. Bütün Yahudiler ayaklanır.

Ardından pazar günü Rumların ayin yaptığı bir sırada Rum papaza aynı muamele yapılır.

Bu kez de bütün Hıristiyanlar ayaklanır.

Üçüncü uygulama ise şehrin en büyük camiinde, öğle namazından önce vaaz eden imam efendi tutuklanır.

Camide binlerce Müslüman vardır.

İmam efendi götürülürken hiçbirisi “Yahu bu adamın ne suçu var, hadi gelin hep birlik olalım, padişahın huzuruna çıkıp, hocamız şöyle dürüsttür. Öyle iyidir, ne olur onu affedin diyelim, onu kurtaralım" demez.
Hatta bazıları; "Herhalde bir suçu var ki, namaz vakti bile götürüyorlar, aman biz görmeyelim, şuradan çaktırmadan çıkalım da Yahudi ve Hıristiyanların arasına karışalım, burada olduğumuz fark edilmesin" diyerek camiyi terk ederler.
Padişah da meraklanmıştır.

Gün boyu "İstanbul'da yüz binlerce Müslüman'dan bir grup gelir de imam efendi için af talebinde bulunurlar mı" diye pencereden bakakalır.
Fakat ne gelen vardır ne de giden...

Hoca Efendi'yi assalar bile hiç kimsenin umurunda olmayacaktır.
Mehmet Efendi, padişahtan izin alarak “işte görüyorsunuz şevketli padişahım, bir avuç Yahudi ve Hıristiyan kendi din adamlarının affını sağladılar da bir sürü Müslüman, şu mübarek şahıs için kıllarını kıpırdatmadılar.

Bunlar tatlı su Müslümanları, ülke yıkılsa bunların umurunda olmaz.

Yaptırdığım çeşmenin suyunu bunlara haram etmemin sebebi budur. Ferman sizindir” der.

İşte iktidar da bu tiplerin anlayışına, ferasetine ve tavrına güveniyor.

Bakalım hangi tarafın güvendiği dağlara kar yağacak, ilk seçimde göreceğiz…