Derler ki; Attığınız taş kurbağayı ürkütmeli…
Sizin ki ürküttü mü? Hayır…
Aksine bir adamı taşlamakla milyonlarca insanın onun etrafında ve size karşı kenetlenmesini sağladınız.
Yani, eğer siyaseten yaptıysanız bu hamleyi, siyaset bilmiyorsunuz demektir.
Nitekim en yakınlarınız, müthiş destekçileriniz, yandaşlarınız da ayrı şeyi söylüyor.
Oluşturduğunuz medya havuzunun sözde amiral gemisinden Ahmet Hakan mesela;
“Ekrem İmamoğlu mu? Mansur Yavaş mı?
Anketlere bakacak olursak... Sağdan oy alma kapasitesine bakacak olursak... Milliyetçi kesimlerin ilgisine bakacak olursak... “Devlet adamı” imajının yol açtığı popülariteye bakacak olursak... Millilik ve yerlilik iddiasına bakacak olursak...
Bu soruya verilebilecek yanıt şudur: “AK Parti açısından Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu’ndan daha zorlu bir rakip.”
Ekrem İmamoğlu’nun devre dışı kalması Mansur Yavaş’ın önünü açıyorsa...
AK Parti, çok daha zorlu bir rakiple baş başa kalmış olmuyor mu?
O zaman tarihi soruyu sorayım: Ekrem İmamoğlu operasyonunun AK Parti’ye yaradığından gerçekten emin miyiz?”
Emin misiniz gerçekten?
Bir de Nihal Bengisu Karaca, iflah olmaz yandaşlarınızdan, farkındalığınızı ve adalet anlayışınızı sorgulamış;
“Farkında mısınız, pek çok kişi, -buna Chp’li olmayanlar da dahil- olanları İmamoğlu’nun şahsıyla ilgili ya da “İBB’de de ne dolaplar dönmüş” olarak görmüyor. 
Çünkü seçilmiş bir adamı uyuşturucu tüccarı gibi şafak baskınıyla ve 106 kişiyle beraber aldığınızda mesele muhalefetin olası cumhurbaşkanı adayını/adaylarını etkisizleştirmek, muhalefeti güven kaybına uğratmak ve yapılacak ilk seçimde güçlü bir alternatifin ortaya çıkmasını engellemek olarak görünür. 
Tabii burada ilk soru “Ne yani, biri cumhurbaşkanı adayı diye, hakkındaki şikayetleri yargı görmezden mi gelsin?” Elbette hayır. Ama yargının neyle ne zaman ne ölçekte ilgilendiği de mercek altına alınması gereken bir meseledir. 
Aynı ölçüde ciddiyetle ele alınmayan, hiç davaya dönüşmeyen ya da yıllarca bekletilen yüzlerce başka dosya varken; bazı isimlere ilişkin süreçlerin hızla ve siyasi sonuç doğuracak şekilde yürütülmesi, adaletin değil, tercihin göstergesidir. 
Mesele adalet değilse, cezalandırılan şey suç değildir. Tepkisini gösteren insanların itirazı da tam olarak buna… 
Yargının bir denge ve denetim mekanizması olmaktan çıkıp, iktidarın stratejik hamlelerinin zemini hâline gelmesine. Hukukun, kamu yararını gözeten bir norm olmaktan çıkıp, siyasal hedefler doğrultusunda pozisyon almasının normalleştirilmesine...”
Size bir kötü haber de benden…
Düşman üretme ve tabanınızı o düşman üzerinden kenetleme stratejiniz bu kez tutmadı gibi…
Aksine ‘soğan ekmek yerim, Reis’imi yedirmem diyenlerin bir kısmı önceki gün CHP’nin ‘dayanışma sandığı’na koşup İmamoğlu’na oy verdiler.
Bu desteği sosyal medya hesaplarından da görmek mümkün. Tanıdıklarıma baktım da rüzgarınızda savrulanların bir kısmı yaptığınız haksızlığın ve hukuksuzluğun farkına varmış.
Demek ki attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değmemiş…
Ha bir de, sizler sözde hukuki bu kararın ardından sözde galibiyetinize sevinip sevinç çığlıkları atarken, beklediğiniz karşılık ekonomi duvarına tosladı.
Yandaşlar dahil vatandaş attığınız bu golün faturasını sorgulamaya ve kimin ödeyeceğine dair kafa yormaya başladı.
Öyle ya ortada kocaman bir fatura var; Borsa çöktü. Bu çöküşü devre kesiciler de çaktırmadan arttırdığınız faiz de kurtaramadı. Hisse senetle ayağa düştü. Zar zor getirdiğiniz yabancı sermaye dışarıya doğru uçuşa geçti.
Merkez Bankası birikimlerinden 25 milyar dolar, dövizi baskılamak için heba edildi.
Yaklaşık iki yıllık kemer sıkma politikanız yerle bir oldu.
Dolayısıyla o kemer sıkanlar bugün, bizim fedakarlığımızın sonucu bu mu olmalıydı diye soruyor, haklı olarak…
Bakalım nasıl ikna edeceksiniz?