Eskiden, böyle bayi sistemi yoktu. Gazete satıcısı çocuklar, sokaklarda ‘Yazıyooor, Yazıyooor’ diye bağırarak satardı gazeteleri…

Şimdi olsalardı ‘Yazamıyoooor, yazamıyoooor’ diye bağırmaları işten değildi.

Çünkü yazamıyoruz…

Yani gerçekleri yazamıyoruz, soru soramıyoruz, takip edemiyoruz, eleştiremiyoruz.

Bir yandan adaletin nalıncı keserine dönmüş sopası, bir yandan RTÜK, öbür yandan Basın İlan Kurumu elimizi, ayağımızı, dilimizi bağlıyor…

Cezalar yağdırıyorlar anında ve bizi soluksuz bırakıyorlar.

İstiyorlar ki eleştirmeyelim, kamu adına sorgulamayalım, yanlışları örtelim, kusurları görmezden gelelim.

Pembe Gazete olalım yani…

Pembe Gazete neydi?

Yıllar önce Yılmaz Özdil yazmış ve uyarmıştı. Hatırlayalım;

“İPhone çağından önce, bırak interneti, televizyonun bile olmadığı dönemde, kodaman kelimesinin sözlük anlamıydı Rockefeller... Çaresiz garibanlar gökdelenlerden aşağı atlarken, şahsi serveti 189 milyar dolarcıktı, kainatın en zengin adamıydı.

E gazeteleri oku oku, morali bozuluyor, tansiyonu çıkıyordu. 98 yaşında olmasına rağmen dünyaya kazık çakmaya niyeti vardı, paracıklarının başına bi şey gelecek diye endişe ediyor, bunalıma giriyordu.

Etrafında pervane olan dalkavuklar, basın tarihinde görülmemiş bi yalakalık icat etti: Pembe Gazete!

Tek nüsha basılıyordu.
İmparatorluğunu hasta yatağından yöneten Rockefeller’ın kahvaltı tepsisine bırakılıyordu.
İçinde tek kelime olumsuz haber barındırmıyordu.
Güllük gülistanlıktı.
Memleketin ne kadar şahane gittiğini, ekonominin habire büyüdüğünü, borsanın füze gibi yükseldiğini, fakirliğin-fukaralığın bittiğini, işsizliğin yok denecek kadar azaldığını yazıyordu.

Ekonomi sayfalarının manşetlerinde, Rockefeller’ın sahibi olduğu kuyulardan petrol fışkırdığı, rakip şirketlerin sondajlarından hep tuzlu su çıktığı, vatandaşların öbür bankalardaki hesaplarını kapatıp, bütün mevduatlarını Rockefeller’ın bankalarına yatırdıkları anlatılıyordu. Siyaset sayfalarında, kamuoyu anketleri yayınlanıyordu, Rockefeller’ın desteklediği Cumhuriyetçi Parti silip süpürüyor, Demokrat Parti ayvayı yiyordu. Spor sayfalarında, Rockefeller’ın taraftarı olduğu beyzbol takımı, rakiplerini devamlı hezimete uğratırken... Kültür sanat sayfalarında, Rockefeller’ın en sevdiği sanatçılar kapalı gişe oynuyor, salonları hıncahınç dolduruyor, ne kadar ödül varsa, onlar topluyordu.
Yıldız fallarında ise, Rockefeller’ın burcu, üç vakte kadar değil, her vakit sağlık, afiyet, başarı vaat ediyordu.

Köşe yazarları desen... Parayı bastıranın zevkine göre kalem oynatan, yalamaktan dillerinde pütür kalmamış duayenlerden(!) seçilmişti. Satırlarından vıcık vıcık yağ damlıyordu. Hayallere gerçekmiş gibi yorumlar yazıyor, yalan haberlere ballandıra ballandıra makaleler döşeniyorlardı.

Demem o ki...
Sarı basın kartı folofoş oldu.
Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz “pembe” basın kartı versin artık gazetecilere…”

Evet, bence de…

Basının da Sarı Basın kartının da bir hükmü kalmadı günümüz Türkiye’sinde…

Pembeleştirin gitsin!!!

Pembeleştirin gitsin zira, malumunuz böyle gazeteler istiyor Sayın Cumhurbaşkanı… Okumayın diyor, almayın diyor…

Buna karşılık Yılmaz Özdil de yine pembe gazete olayını gündeme getirdi haklı olarak…

Ve olayı özetledi;

“Sözcü gazetesine, iktidar ve yandaşları tarafından bugüne kadar beş binden fazla suç duyurusunda bulunuldu, yüzlerce dava açıldı, yayın hayatına başladığından beri ortalama her gün adliyeye götürüldü, savcı veya hakim karşısına çıkarıldı…

Patronundan muhabirlerine, genel yayın yönetmeninden yazarlarına, internet sitesinden idari görevlilerine kadar, yargılanmayan personelimiz yok, haksız hapis cezaları alıyoruz, asılsız ihbarlarla, kanıtsız iftiralarla, sahte tweetlerle, yalancı tanıklarla, montaj fotoğraflarla, alenen kumpaslarla, linç kampanyalarıyla imha edilmeye çalışılıyoruz, haksız vergi cezalarına maruz bırakılıyoruz, basın ilanlarımız kesiliyor…

Sözcü Tv'ye niye izin vermiyorlar.

Meselenin Ayasofya'yla filan alakası yoktur.

Mesele, Sözcü'nün namuslu gazetecilikte ısrar etmesidir.

Saray'a yaranmak için değil, vatandaş için gazetecilik yapmasıdır.

Şahlanıyoruz, işsiz olduğunu iddia eden nankördür, asgari ücretle Maldivlere tatile gidebilirsiniz, elektriğe dokuz yıldır zam yapılmıyor, iki kilo dana kuşbaşı bir lira 25 kuruş, maaşını beğenmeyen emekli fetocudur, Almanya kanal İstanbul'u kıskanıyor, Akp'den önce buzdolabı yoktu, tank fabrikamızı Katar'a vermekle çok iyi yaptık, bence hava kuvvetleri komutanlığımızı da verelim, koronayı cehape getirdi deseydik, köşe yazılarımızı köşesiz, yuvarlak yazsaydık, “okumuyorum, siz de okumayın” der miydi?”