Sevgili okurlar,
Memlekette öyle şeyler oluyor ki, öyle şeyler, gülmemek için insan kendini zor tutuyor..
Şu “Güldür Güldür” programının da gündemin de “ti’ye” alınan Hazina ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, gözlerine  batkınız mı bilmem?
Skeçte, Bakan Nureddin Nebati’nin gözlerine bakanlar,” mozot zammı” görüyor ya?
Bakan Nebati bu,”Maalesef gözlerime bakanlar,o ışığı,o müjdeyi görememiş”diye hayıflanıyor..
Peki, “ülkede durum ne zaman düzelir”  sorusuna cevap ise “Nisan, Mayıs, Eylül, Aralık..” diye gidiyor?..
Bizler,”öyle haller içindeyiz ki, ağlanacak hailimizi bile gülmeyi” becerebiliyoruz!
-Adaletimiz evlere şenlik!
-Ekonomi de ise “battı balık yan gider” anlayışı egemen!
İşe giriş ve memur alımlarında ise “liyakate değil, parti rozeti” sonucu tayin ediyor!
Diğer kurum ve kuuluşlarda olup biteni saymaya, anlatamya ne ihtiyaç var!..
Görünen köy kılavuz ister mi?
Bakınız, Sakarya 264 TV’de sempatik programcı, renkli kişilik Turgay Özbalkan, rolünü o kadar güzel oynuyor ki,debriği çoktan hak ediyor..
Adapazarı merkezde bir köşeye kamerasını kurup,mirofonu ele alıp, vatandaşın görüş ve düşüncelerini paylaşmasını istiyor bizim Turguy Özbalkan!
“Aslan ağbim, kaplan ağbim, helal olsun ablama yıkama, yağlama türünden müşteri, avlama, tavlama “poh pohları” bile işe yaramıyor?
Ama yine de Turgay Özbalkan bu, bazılarını mikrofana davet etmeyi başarıyor..

KORKU ZİNCİRİNİ KIRANLAR?
İzleyenler arasında, “korku zincirini kırıp”, mikrofona “merhaba” diyenler var..
Ama,yine de biri çıkıp, “konuşalım da bizi alıp götürsünler mi”demeyi ihmal etmiyor..
Yapımcı, programcı Turgay Özbalkan,”Arkadaşlar, hakeret, kişilik haklarına dokunmadıkça, görüş ve düşüncelerinizi açıklayabilirsiniz” diye, yüreklere su serpse de, izleyen gruptan kimse oltaya takılmıyor!
İşte, “memleket halleri” içinden, bizim ellerde durum özeti de, buruda sahneleniyor!
Mikrofan neler söylenmiyor, neler?

NELER SÖYLEMEDİLER Kİ?
“Kimi pahalılıktan, kimi yokluktan, kimi kötü yönetim ve beceriksizlikten, kimi işsizlikten, kimi iltimastan” söz ederek, ülkenin içinde bulunduğu duruma dikkat çekiyor!..
Kimi de, bu çıkışlara, bu isyanlara sinirlenerek, bu konuşanları, içinde bulunulan yaşam kesitlerinin dillendirilmesine karşı çıkıyor ve “ülkenin güllük,gülistanlık olduğunu” söyleyerek, dert yananlara yine “telofonunu çıkart” demeye kadar işi götürüyor..
Hatta,işi şiddete,sertliğe kadar götürenler var!?
Yani,”gerçekleri haykıranları korkutmak, onların seslerini kısmak” istiyorlar?
Yine bizim Turgay Özbalkan, bir yandan mikrofon tutmaya, bir yandan da yandaki tartışma ve kavgaya ramak kalanları uyarıyor, ikaz ediyor..

ETLİYE SÜTLÜYE KARIŞMAYANLAR?
Bütün bunları izleyenler ise, “ne etliye, ne sütlüye” karışmıyorlar!?
İzlemedeler, tüm konuşmaları ve olup bitenleri!..
Seyretmedeler, bu merkezdeki mini stüdyoda sahneye konulan gerçekleri..
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışını temsil edenler daha çok!
“Ülkenin içinde bulunduğu durumu bir iki kelime ile ortaya koymaktan çekinenler, korkanlar, alıp götürülme endişesi içinde olanlar, bir sabah kapısı çalınır” diye endişelenenler?...
İşte bu kesim, kentimizin, ülkemizin fabrikası satılırken ortada gözükmeyenler, Karasu sahilleri birilerine peşkeş çekilirken, görmeyenler, yıkılan okulların yenilenmemesi için kayıtsız kalanlar, duymayanlar, görmeyenler, sağıra yatanlar?
Bunların “kaldır elleri, indircilerden” ne farkı var?
Ama, ülkemizde olduğu gibi Sakarya’da da gerçekleri haykıranlar var..
Bakınız, bunlardan birisi Karasulu Erdal Bıçakcı..
Dünyayı gezmiş, hala gezmeye, incelemeye, irdelemeye, bildiklerini paylaşmaya, insanımızı dürtmeye, uyarmaya büyük özen gösteren Erdal Bıçakcı dostum bakın neler yazıyor?
Bakalım, dünden, bugüne neler değişmiş?

YENİ BİR CUMHURİYETTİK!
“Dünyanın en güzel ülkesinde, çok kötü bir yaşam sürüyoruz. Geçmişte de olsun, günümüzde de olsun hayatımız hep birilerinden kurtulma mücadelesi ile geçti. Fakat biz şimdiki gençlerden çok daha güzel günler gördük. En azından; ormanlarımız yakılmamış, dere ve nehirlerimiz kirlenmemiş, kurumamış, kıyılarımız betonlaşmamıştı. Yollarımız bozuktu, ama insanlarımız iyi idi. Yeni bir cumhuriyettik. Ciddi bir kalkınma hamlesi içindeydik. Kadın ve erkeklerimiz ucuz fakat çağa uygun giyiniyordu. Sahillerde don ile yüzmek bile çok ayıptı. Magandalar sahillere inmeye utanırdı. Evlerimiz bahçe içinde bir veya iki katlı idi. Her türlü meyve ve sebzeyi kendi bahçemizden toplardık. Her evde en az bir veya iki inek vardı. Herkesin mutlaka kümesi olurdu. Dışarıdan yumurta veya tavuk almazdık. Tarlalar her yıl sürülürdü. Balık çok bol ve ucuzdu.

CUMHURİYET DEĞERLERİ!
Ülkede cumhuriyetin etkisi ile şairler, yazarlar, müzisyenler, ressamlar, heykeltıraşlar, besteciler yetiştiriliyordu.
Yaşar Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Ömer Seyfettin, Peyami Safa, Nazım Hikmet, Yahya Kemal Beyatlı gibi edebiyatçılar. Zeki Müren, Gönül Yazar, Nesrin Sipahi gibi sanat müziği sanatçıları. Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray, Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş, Aşık Mahsuni, Aşık Veyseller, Yılmaz Güney, Fatma Girik, Türkan Şoray vs gibi sanatçılar.
Öte yandan yeni fabrikalar, barajlar yapılıyordu. Yeni okullar, üniversiteler açılıyordu. Rafineriler kuruluyordu. Günden güne değişiyorduk.

O’NUN ADI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!
Tüm bunları bize sağlayan, yaratan oydu. O’nun adı Mustafa Kemal Atatürk'tü. Çok erken öldü!. İşin kötüsü onun ne yapmak istediğini hiç bir arkadaşı bile anlayamamıştı. En yakınları ona suikast bile düzenledi. Çok erken öldü.
Sonra ne mi oldu? Yerine geçenler onun tam bağımsızlık ilkesini rafa kaldırarak, ülkeyi emperyalist ülkelerin kucağına oturttu!. Ve bu sonun başlangıcı oldu. Mikrop içimize girdi. 1950 den bu yana ülke faizci, kan emicilerin kontrolüne geçti. Laiklik bitirildi!. Yobazlar toprak altından çıkarıldı. Ülke hızla geriye gitmeye başladı. Biraz gelişme olsa ABD ve İngiltere destekli askeri darbeler geldi. Basın susturuldu. Sanatçılar ve aydınlar içeri atıldı. İşkenceler ve eziyetler artarak devam etti.
Son dönem ülke toptan talan edilip, yok edilme sürecine girildi. Ve bu durum cahil halka gelişme olarak yutturuldu. Artık bu ülkeye, bir daha asla başka bir Atatürk gelmeyecek. Nazım gibi şairler olmayacak. Cem Karaca, Barış Manço gibi sanatçılar yetişmeyecek. Çukurova'yı harika anlatan Orhan Kemal gibi başka bir edebiyatçımız olmayacak. Çünkü onların yetiştiği bahçe kurutuldu. Böyle bir talan dünyanın hiç bir ülkesinde yaşanmamıştır.
Gençlik o güzel günlerimizi bilemez. Hiç bir şeyimiz yoktu ama çok güzel bir vatanımız ve birbirini seven insanlarımız vardı!”

SEYRETMEYE DEVAM!
Bütün bu anlatıma daha ne kadabiliriz,ne söyleyebiliriz?
Acı ama ağlanacak durum ortada değil mi?
Unutmayınız ki, “Sen çok yaşa Padişahım” dedikçe, üzerinize “daha çok yük binecek, daha çok ötelenecek, daha çok imkansızlıklar içinde boğulacak, nefes alamayacak ve ülkeden kaçmanın” yollarını arayacaksınız!
Daha neyini anlatalım memleketin?
Seyretmeye devam, öyle mi?
Yusuf Cinal yazıyor, 16 Mayıs 2022 Brüksel