Herhangi biriydi. Sabah erkenden kalkar, iş aramak için kapı kapı dolaşırdı. Öğlene kadar iş arardı. Öğleden sonra ise, mahallesinde bulunan kahvehaneye gelip orada yaşlı arkadaşlarıyla muhabbet eder, çay içer ve oyunlar oynardı. Günler birbirini kovalıyordu. Yine iş arayışından kahvehaneye geldiği bir gün herkesin televizyonu izlediğini gördü. O da kafasını hafifçe kaldırıp televizyona baktı. Televizyondaki spiker Mars’ın Dünya’ya yaklaştığını ve günler içerisinde çarpacağını söyledi. Kahvehanede büyük bir uğultu koptu. O, ise sessiz bir şekilde evinin yolunu tuttu. Haberin şokunu ve ölüm korkusunu iliklerine kadar hissediyordu.

   Ertesi gün kalktığında kendini daha dinç, daha güçlü hissetti. Bu sefer iş aramaya çıkmadı. Hiç yapmadığı bir şeyi yaparak evde egzersiz yapmaya başladı. Bu da yetmedi dışarı çıktı ve terlikleriyle koşu yaptı. Koştukça koştu bütün şehri iki kere turladı, eve döndüğünde ne nefes nefese kalmıştı ne de yorulmuştu. Hatta birkaç egzersiz hareketi daha yaptı ve yorulmadığı halde dinlenmeye çekildi. Evde otururken bir an uykusu gelip kısa bir süre uykunun kollarına bıraktı kendini. Gözlerini açtığında bedeni ve kendisi havada asılı bir şekilde duruyordu. Korkusundan ne yapacağını bilemedi ve havadan koltuğun üstüne sert bir şekilde çakıldı. Artık bazı güçlerinin farkına varmıştı.

   Oturduğu mahallenin yüksek kesimlerine doğru gitti. O bölge ıssızdı ve orada uçmaya çalıştı. Uçuyordu, fakat öyle filmlerde gördüğü gibi bulutların üstüne çıkamıyordu. Eve dönerken ayağı bir taşa takıldı ve düşmemek için sendelemeye başladı. O sırada zıpladı ve yerden en az dört beş metre havaya doğru çıktı. Bu özelliğini de keşfetmiş oldu. Bu olanların hiçbirini yadırgamıyordu çünkü zaten ölüm onu bekliyordu. Kahvehaneye uğradı ve yaşlı arkadaşlarının gözlerinin televizyonda olduğunu gördü. O da gözlerini televizyona doğrulttu. Haberlerde Mars gezegeninin gitgide yaklaştığını ve bu yakınlaşmadan dolayı Dünya’ya Mars tarafından bilinmeyen varlıkların ya da nesnelerin geçtiği rapor ediliyordu. Kahvehaneden çıktı ve evine doğru giderken artık görevin onu çağırdığının farkındaydı…

    Evde uyurken gecenin bir vakti büyük bir patlama duyuldu. Hızlıca dışarı çıktı ve şehrin bazı bölümlerinin yandığını gördü. Aynı zamanda etrafta silah sesleri ve daha önce duyduğu, fakat duyduğu bu sese benzemeyen bağrışmalar ya da çığlıklar gibi sesler duydu. Hemen şehrin merkezine doğru koşarak ilerlerken karşısına üç, dört metre boyunda kediye benzeyen yaratıklar çıktı. Onlarla boğuştu, bazılarını kuyruklarından tutup salladı, bazılarının ise bıyıklarını kopartarak etkisiz hale getirdi. Dev kedileri atlattıktan sonra karşısına boyu kadar olan karıncalardan kurulmuş binlerce hatta yüzbinlerce büyüklükteki karınca ordusu çıktı. Onlarla çok çetin bir savaşa girdi. Yaralar aldı ama verdiği yaralar daha büyüktü. Karınca ordusunu yerle yeksan etti ve emin adımlarla şehir merkezine yürümeye devam etti. Şehir merkezine yaklaştığında ise büyük örümceklerin şehir merkezine hâkim olduğunu gördü. Bir sigara yaktı. Bir iki nefes aldıktan sonra izmariti kenarda duran bir arabanın benzin deposuna doğru fırlattı. Patlama ve yangının gücü sayesinde devasa örümcekler yok olup gittiler. Gökyüzüne baktığında Mars’ın iyice Dünya’ya yaklaştığı görülüyordu. Derin bir nefes çekti ve sonrasında atmosfere doğru tüm gücüyle üfledi. Üflemenin etkisiyle Dünya olduğu yerden birkaç metre yana doğru kaydı ve Mars, Dünya’yı teğet geçti. Bu tehlikeden gezegenini kurtarmıştı ama bu seferde Dünya, Ay’a çok yaklaşmıştı. Oradan ne tür tehlikeler geleceği bilinmiyordu ama kahraman kendine güveniyordu. Gezegen artık ona emanetti.