Ülkenin az nüfuslu şehrinin kırsal bir köyünde gözlerini hayata açtı. Ailesinin tek çocuğuydu. Annesi ev hanımı babası ise tarlası olan, tarlasında ürünler yetiştiren ve bu ürünleri pazarda satan biriydi. Ayrıca birkaç tane de ufak hayvanları vardı. Doğumundan gençliğine kadar geçen sürede hep okudu, araştırdı. İmkânları dahilinde kendini son derece geliştirdi. Eğitim hayatında başarılı bir öğrenci oldu.

    Her şeyi bir kenara bırakıp sadece eğitimine özen göstermedi aynı zamanda ailesine, özellikle babasına tarla işlerinde de yardımcı oldu. Bu işleri yaparken hep hayaller kurdu. Buradan büyük şehre gidecek, orada iyi bir iş bulup büyük paralar kazanacaktı. Sadece para kazanmakla kalmayacaktı. Orada kariyer planlaması da vardı. Yurt dışına çıkacak ve farklı ülkeleri gezecekti. İsterse ailesini de şehre, yanına aldıracaktı. İstemezlerse onlara yaşadıkları bu yerde daha iyi bir ev alıp belki daha fazla hayvan ve tarla alacaktı. Kısacası ailesinin de yaşam standartlarını da geliştirecekti. Televizyonlarda izlediği, gazetelerde okuduğu o köyden çıkan başarılı doktor, mühendis, iş insanı gibi biri olacaktı çünkü televizyonlar ve gazeteler büyük başarı öyküsü diye bu olaylara yer veriyorlardı. Onun amacı da ünlü olmak değil, kazanacağı başarılarla televizyon ve gazetelerde sesini duyurmaktı.


   Bu hayali çok fazla uzun sürmedi. Gerçeğin televizyonlarda anlatıldığı, gazetelerde yazıldığı gibi olmadığını gençlik dönemine geldiğinde yaşayarak tecrübe etti. Kısacası olmadı...

   Binlerce hayal kuran çocuktan sadece birisiydi. Talih ona vurmamıştı. Derslerinde başarılı olmak yetmemişti. Üniversiteyi kazanmış parasızlıktan gidememişti. Ailesinin elindeki her şeyi satması bile üniversite ücretini karşılayamıyordu. Burs almak için başvurmuş fakat olumsuz cevapla karşılaşmıştı. Ne yapıp ne ettiyse o bursa erişememişti. Halbuki, televizyonlarda ve gazetelerde başarılı öğrencilerin hep desteklendiği söyleniyordu. Demek ki bu haberler yalandı. Gerçekler hayaller kadar tatlı değildi. Bu tip başarı hikâyeleri ve anlatılanlar gibi değildi. Tamamen hikâyeden oluşuyordu. En azından onun için.

   Üniversite hayali gerçekleşmeyince lise mezunu olarak kaldı. Yakında bulunan kasabada çalışmak için birkaç yere başvurduysa da burada da istediğini en azından hayal ettiğini bulamadı. Yaşadığı yerin toplum kuralları vardı. Her ne kadar ailesi onun hayatına karışmasa da ufak yerde işler öyle gitmiyordu. Herkes babasına kızı ne zaman evlendireceğini soruyordu. Belirli bir zaman sonra bu sorma işi artık iyiden iyiye dayatmaya gitmişti. Hatta damat adayları bile sunuluyordu kendisine. Bu da yetmiyor kızın uğruna verilecek altınlar, hayvanlar, dönüm dönüm arsalar iyiden iyiye söylenmeye ve teklif edilmeye başlanmıştı. Toplumun kadınları da boş durmuyordu. Kızın hakkında bin bir dedikodu çıkartıyorlardı. Ahır da onunla görülmüş, koyun güderken bununla el ele tutulmuş deniyordu. İşin aslı hiçbir zaman öyle olmadığı halde… Bu dedikodular kızın annesinin kulağına gidiyor ve kadını yaralıyordu. Halbuki o kendinin yapamadığını kızı için istemişti. Özgür bir birey.

    Yaşadığı toplumun özgür bir birey anlayışının olmadığını tekrar acı bir şekilde öğrendi. Aile kızıyla konuşup eldeki varını yoğunu satıp kızlarının istekleri üzerine onu büyük şehre yolladılar. Kendilerinin yapamadığı, yaşayamadığı veya denemekten korktuğu o hayatı yaşamasını istedikleri için.