TÜRKİYE, 27 Şubat Perşembe günü ekranlara kilitlendi. Arka planda terörist başı Abdullah Öcalan ve şürekâsının bulunduğu bir fotoğraf eşliğinde mektubu okundu İmralı’nın.  Mektup önce Kürtçe, sonra Türkçe okundu… Aslında önce Türkçe, sonra Kürtçe okunmalıydı. Bebek katilinin uzun mektubunu buraya nakledecek değilim… Kendileri açısından en önemli olanı vereyim:

 “Gelinen bu noktada, silahlı mücadeleye gerek kalmamıştır. Kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir…”

Türk hükümeti ile İmralı arasında, kapalı kapılar ardında neler konuşuldu, neler masaya yatırıldı; PKK’nin kendini lağvetmesi ve silah bırakması karşılığında hangi şartlar ileriye sürüldü, bilmiyoruz…

Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı şehirlerde bile yüzlerce bir tedirginlik okunuyor. Daha önce yaşanan olaylardan dolayı, “acaba?” sorusu beyinleri kemiriyor!

BARIŞI KİM İSTEMEZ?

“En kötü yönetimler bile savaştan daha iyidir” der bir bilgin. Barışın kötüsü olmaz… Annelerin gözyaşları dinecekse, Türkiye’nin yıllardır sınır içi ve sınır ötesi operasyonları son bulacaksa, şehit haberleri gelmeyecekse; barışı kim istemez?

Bu işin arkasında başka bir iş yoksa… Türkiye’den barış karşılığında, -Allah göstermesin- bağımsızlığımıza zarar verecek, ülkeyi eyaletlere ve özel otonom bölgelere ayıracak bir proje hayata geçirilmeyecekse… Güney komşularımız Irak ve Suriye’de yeni tampon devletler kurulmayacaksa… Emperyalizmin uşakları etrafımızı ateş çemberine çevirmeyeceklerse, sade bir Türk vatandaşı olarak daha ne isteyebilirim ki?

AKLIMDAKİ DELİ SORULAR!

Fakat insanın sorası geliyor… Bu iş bu kadar basit; yani terörist başının açık mektubu ile çözülecekse, daha önceden, bu ülkenin on binlerce vatandaşı can vermeden önce neden yapılmadı bu anlaşma?

Daha önce Dolmabahçe Mütabakatı şeklinde ortaya çıkan birçok rezillik, Megri Megri’ler, teröristin ayağına devletin yargıcısı, savcısını götürmeler neden yaşandı?

23 yıldır bu ülkeyi yöneten iktidar, neden bunca kan akmadan çaresini bulmadı da şimdi terörist başının, canları giden 40 bin vatandaşımızın aileleri huzurunda, onların kalbine hançeri batıra batıra, bu mektubu okutuluyor?

Bu giden canların hesabını kim verecek? “Ölenlerin yerine Devletin affetme yetkisi yoktur!” diyen yürütme erki nerede?

 “Teröristle masaya oturulmaz!” diyerek yeri göğü inleten iktidarın bu söylemi nereye oturtulacak?

Acaba terör örgütüne gelecekte hangi tavizler verildi?

Yerle gök arasında hiçbir soru cevapsız kalmaz… Şu anda bu soruların cevabını alamasak da, zamanla yapılan anlaşmalar, verilen sözler noktasından virgülüne kadar çıkacak ortaya…

Dilerim ve arzu ederim ki, 1071’den beri bu topraklarda -en azından- bin yıllık bir Devlet birikiminin kodlarını bünyesinde barındıran Türkiye Cumhuriyeti bir zaafa uğratılmaz!

Konu derin… Konu hayati ve bu ülkede yaşayan herkesi ilgilendiriyor… Bir sonrası yazıda da devam edeceğiz…

***************

ANLAMLI SÖZ

“Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer… Kötü olan insanlar yüzünden değil, bu konuda hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden…”

ALBERT EİNSTEİN

****************