Bu ‘nereden nereye’ sloganına ancak kıyas kabiliyeti olmayanlar, ‘yahu biz eskiden neredeydik, şimdi nerelere geldik’ diye araştırmayanlar yani her türlü zokayı yutmaya hevesli olanlar inanır.
Bugün korkunç depremin ikinci yıl dönümü…
Anlatıyorlar; şunu yaptık, bunu yaptık, yapıyoruz, yapacağız falan ve bunu derken eskiye atıfta bulunuyorlar.
Ama bunu yaparken eskiye dair rakamları kullanmıyor, kendi rakamlarını da bol bol şişiriyorlar.
En basitinden ‘yahu siz iktidara geldiğinizde dolar bir buçuk liraydı, şimdi 36 liraya dayandı’ deseniz apışıp kalırlar.
Neyse mevzu deprem…
1999 depremini yaşadım. O beğenmedikleri koalisyon hükümetinin en azından kalıcı konutlar konusundaki başarısına bizzat şahit oldum. Kendim de bizzat oturdum.
Ekonomik enkaza rağmen o hükümet büyük işler başardı.
Peki şimdikiler?
1999 Depremi sonrası getirilen deprem vergisinde biriken o devasa bütçeye rağmen, bu konuda pek başarılı olamadılar.
Önceki gün İmamoğlu’nun dediği gibi; “Deprem vergilerini ne yaptınız diye sorunca yol yaptık diyen, Afet risklerini azaltma yerine yandaş iş adamlarının borçlarını silen, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile lüks konutlar üretip riskli konutlarda yaşayan insanları tabuta mahkum eden” bir anlayışla karşı karşıyayız.
Evet, korkunç bir acıyla sarsıldığımız felâketin 2. yıl dönümü.
İlk bir yılda yaklaşık 320 bin konut depremzedelere teslim edilecekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘yetmez’ diyerek hedefi 650 bine çıkardı. Yetmedi Bakan Özhaseki, 850 bin konut olarak telaffuz etti.
Aradan 2 yıl geçti. Teslim edilen konut sayısı, 200 bin.
Millet nasılsa unutuyor diyerek son hedeflerini de 2025 sonunda yani 3 yıl sonra 420 bine bağladılar.
Elbette ki teslim edilen konut sayısını küçümsemiyorum.
Ama bizim görevimiz de verilen sözleri hatırlatmak, tutuldu mu diye bakmak, belirlenen ihtiyaç ve hedeflerle gerçekleşenlerin uyumlu olup olmadığını ortaya koymak.
Tekrar ediyorum, deprem vergisinde toplanan devasa bütçeye rağmen neden başaramıyorlar?
Unutmadan o devasa bütçeye bir de bağışları eklemek lazım.
Öyle ya televizyondan canlı bağış şovu yaptılar.
Türkiye Tek Yürek kampanyasında taahhüt edilen toplam para, 115 milyar liraya ulaştı.
Dediğim gibi taahhüt edilen.
Rakamlar havada uçuştu ama sonuçtan haberimiz bile yok.
Ve nereye harcandığından da…
Bir de işin uluslararası kısmı vardı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, "seninleyiz Türkiye" kampanyası başlatmış, 18 ülkede depremin enkazını sergilemiş, dünya şehirlerinde ekranlı kamyonetler dolaştırılmıştı.
Maksat, yaşadığımız dehşeti ve yıkımı sergileyerek dünya çapında bir yardım ve dayanışma sağlamaktı.
Bugün, o reklamın bu millete kaça patladığını da bu kampanya sebebiyle ne kadar yardım toplandığını da bilmiyoruz.
Bize Akif Beki misali; “Türkiye Yüzyılı'nı, dünyada kendi dönemimizi başlattığımız yılda devleti âciz, yetersiz gösterme riskine değdi mi” diye sormak düşüyor.
Peki, şimdi de otel yangını vesilesiyle verilen ‘hesap sorulacak, bedel ödenecek’ türü söylemler?
Maraş merkezli deprem sonrası tutuldu mu? Maalesef. Davalar uzadıkça uzuyor, kodamanlar bir bir beraat ediyor, sorumlular ellerini kollarını sallayarak geziyorlar.
Adâlet Bakanlığı verilerine göre, 2 yılın sonunda oluşan tablo şu;
2 bin 31 soruşturma dosyasından bin 491'i hakkında iddianame hazırlanarak kamu davası açıldı. Bu davalardan 149'u karara bağlandı, 189 kişi hakkında çeşitli hapis cezaları verildi.
Hâlen ilk derece mahkemelerindeki bin 342 davada, bin 850 sanıktan 193'ü tutuklu yargılanıyor.
Evet, kıyas önemli.
Dolayısıyla ‘nereden nereye’ zokasını peşinen yutmak yerine, hele ki şu bilgi ve iletişim çağından istifade ederek, nereden nereye geldiğimizi anlamak da hiç zor değil.