Benden nefret mi ediyorsunuz? Tamam o zaman. Şuradan bir sandalye çekin kendinize ve benimle ilgili talebinizi yazarak şu kutunun içerisine bırakın, sonrasında değerlendirmeye alacağım. Bu işlem biraz uzun sürecek şimdiden sizi bilgilendirmek isterim. Bugün inanılmaz yoğun bir gün. Herkes hakkımdaki şikayetleri, serzenişleri söylemek için sıraya girmiş. Sanırsın halk şikâyet günü. Ben ne zaman müsait olursam ya da ilgimi çekerse o zaman ilgileneceğim bu söylenişlerle.

Artık keyfim biliyor her şeyi. Eskiden bu şikâyetleri veren insanların her şeyin en iyisini ve en doğrusunu bildiğini düşünürdüm. Yaşadığım acı tecrübeler sayesinde aslında bunların hiçbir şey bilmediğini hatta beni istedikleri gibi yönlendirmeye çalıştıklarını anladım. Ben onlar için her şeye tamam diyen, kabul eden, oyun hamuru kıvamında nasıl sıkarsa o şekli alacak biriydim ama artık öyle değilim. Bu durumu anladıktan sonra hepsi ardı ardına tarafıma şikâyetler de bulunmaya başladı. Kimi çok değiştiğimle ilgili yakarışlar yapıyor, kimi de nerede eski sen deyip sitemler ediyor. Ben de bu yoğun şikâyet döneminde keyfime göre bu şikayetlerle ilgileniyorum. Sonra yine arkamdan o kadar sitem ettik, o kadar şikâyet ettik bir kere bile dinlemedi demesinler diye elimden geldiğince az bir şekilde onların bu şikâyetlerini dinliyorum. İşin gerçeği de çoğunlukla da dinlemiyorum. Dinliyormuş ve ilgileniyormuş gibi yapıyorum. Tıpkı ‘’Bir ara mutlaka görüşelim!’’ deyip yıllarca görüşmeyen insan gibiyim. Son derece ciddi görünümümle ve karşımdakini pürdikkat dinler gibi ilgileniyorum anlattıklarıyla. En azından görünüşüm ve karşı tarafa verdiğim hissiyat öyle. Benim içimde ise o sırada akşam ne yemek yiyeceğim, yarın ne yapacağım gibi sorular dolanıyor.

Bir ameliyata girsem ve duygularımı aldırsam anca bu kadar olurdu. Ben bunu daha önce nasıl yapmadım diye kendime çok soruyorum. Aslında bu umursamamayı ya da kendini yeniden keşfetme olayını nasıl yaptığımı ben de bilemiyorum. Yanlışlıkla bir şeyler yaptım ve sonucunda kendi içimde bir aydınlanma dönemi yaşıyorum. Bu aydınlanma dönemine alışıyorum, içimden geleni yapıyorum. Onların dediklerini, onların yaptıklarını ya da onların tercihlerini yapmıyorum. Kendi istediğimi, kendi bildiğimi ve her şeyden önemlisi kafama eseni yapıyorum, anı yaşıyorum. Bunun sonucunda da sürekli olarak ‘’Çok değiştin’’, ‘’Sen böyle değildin.’’ gibi cümlelerle karşılaşıyorum ve bunları da o kişilerin azıcık hatırlarına dinliyorum. Onlar, şikâyetlerini danışmaya bırakıyorlar ben de müsait olduğu bir anımda bu şikâyetleriyle ilgileniyorum. Şikâyetinin hemen cevaplanması veya sonucunu isteyen kişiler için ise, orada bir bekleme salonu olduğunu orada minimum bütün gün bekleyebileceğini söyleyip davet ediyorum. İşte son durumlarım bu şekilde. Keşke bu aydınlanma çağına daha önce girseymişim.