Gece saat iki sularıydı, eve geldi. Her zaman olduğu gibi sessizce kapının deliğinden anahtarını soktu ve içeri girdi. Komşuları rahatsız etmiyordu. Her zaman bu sessizliğe özen gösterirdi. Aynı özeni komşularında da beklerdi ama buna karşılık veren de vardı vermeyen de. Eve girince sessizliğini korudu ama bir o kadar da hızlı adımlarla odasına gitti. Pijamasını giydi, yatmadan önce son hazırlıklarını yaptı. Kalbi küt küt atıyordu. Heyecanı doruklara ulaşmıştı. Bir an önce yatağa girdi ve üstünü ince pikesiyle örttü. Artık o an gelmişti, gözlerini yavaşça kapadı.

  Ters giden bir şeyler vardı. Gördüğü şey sadece karanlıktı. Sağına döndü, soluna döndü, olmadı. Biraz da farklı şekillerde yatmaya çalıştı. Değişen bir şey yoktu. Gözünü kapattığında sadece karanlığı görüyordu. Bütün gün bu anı beklememişti. Sevinçle eve koşup, bu durum için miydi her şey? Yatağın üstüne oturdu ayaklarını yataktan aşağı sallandırdı. Yatmadan önceki heyecanı geçmişti. Nasıl oluyordu da gözünü kapadığında sadece karanlığı görüyordu? Nereye kaybolmuştu?

  Mutfağa gitti, bir bardak suyu hızlı bir şekilde içti ve tekrar yatağına geri döndü. Bir kez daha denedi ama yine olmadı. Bir terslik vardı. Yoksa korktuğu şey başına mı gelmişti? Oysa böyle şeyler hep başkalarının başına gelmez miydi? Bugünün şanssızı kendisi miydi? Telaşlandı ama yapacak bir şeyi yoktu. Onu hayata bağlayan, geleceğe umutla bakmasını sağlayan şeyler yoktu artık. Her yatağa yatıp, gözünü kapattığı zaman onları görüp mutlu olurdu. Artık onlar yoktu. Onlarsız nasıl yaşanırdı? Hayatın ne anlamı kalmıştı şimdi? Telefonuna sarıldı ve polisi aramaya karar verdi:

‘Alo’

‘Buyurun 155 Polis İmdat Hattı şikâyetiniz nedir?’

‘Aa… Merhaba bir ihbarda bulunacaktım…’

‘Evet, dinliyorum.

Hayallerimi çalmışlar!’