Kıtaların, şehirlerin, köylerin ve uçsuz bucaksız toprakların hükümdarıydı o. Birçok savaştan başarıyla ayrılmıştı. Bazı toprakları savaşmadan sadece ordusuyla kalenin dört bir yanının çevirerek kazanmıştı. Bir kılıç darbesi sallamamış bir ok bile atmamıştı. Aynı zamanda çok başarılı bir siyasetçiydi. Kazandığı topraklarda insanların din ve ırkından önce orada yaşayan insanların yaşam kalitelerini artırmakla çevresine nam salmıştı. Bu tutumu ve yönetimi sayesinde topraklarının ve sınırlarının çok ötesinde yaşayan toplumlar bile onun boyunduruğu altına girmek istemişlerdi. Savaşlardaki ve yönetimdeki başarısıyla topraklarını kuzeyden güneye, doğudan batıya genişlettikçe genişletmişti.

Yaş olarak o dönemin yaşayan insanlarına oranla orta yaşlardaydı. Günümüze göre ise daha çok gençti. Sayısız sefere çıkmak ve yoğun bir yönetim politikası izlemek onun vücudunu çok yorgun düşürmüştü. Çıktığı bir yurt gezisinde rahatsızlandı. Apar topar gezi programı iptal edildi ve başkente geri getirildi. Şifacılar, sıhhiyeciler, şifalı bitki uzmanları herkes ama herkes hükümdarın çevresinde ve onun hastalığına çözüm bulmak için kendine has yöntemleri uyguladılar ve denediler.

Hükümdarlarının hastalandığını duyan halk ülkenin dört bir tarafından ona faydalı gelecek ürünleri yolladılar. Tüm ülke hükümdarı için seferber oldu. Ne yapıldıysa ne denendiyse hükümdarın durumunda bir düzelme olmadı. Aksine her geçen gün hükümdarın sağlığı daha da kötüye gitmişti. Bu durum hükümdarın kardeşlerini de son derece üzdü. Hükümdarın en büyük kardeşi diğerlerinden farklı bir düşünceye ortaya koydu.

Hükümdarın abisi tanrılara kurban ve kan adandığında kardeşinin iyileşeceği inancını önce diğer kardeşlerine sonra hükümdarın çevresindekilere ve en sonunda bütün halka inandırdı. Bunun için ilk başta hayvanları inandıkları tanrılara kurban ettiler. Fakat hükümdarın durumunda bir iyileşme olmadığı görülünce hükümdarın abisi bu sefer de daha büyük hayvanların kanlarının tanrılar tarafından istendiğini ve kardeşinin de bu sayede iyileşeceğini söyledi. Fil, aslan gibi büyük hayvanları kurban ettiler. Değişen bir şey olmadı.

Halk bu inanca olan güvenini kaybetmişti. Hükümdarın abisi bu durumun farkındaydı ve hemen aklına başka bir şey geldi. Bu sefer tanrılara insan adakların adanmasını gerektiğini söyledi ve herkesi bu görüşüne son bir defa daha inandırdı. Önce düşük sınıflardaki insanlardan kurbanlar seçildi. Köleler, daha sonra fakir halk, memurlar ve en sonunda saray görevlilerine kadar birçok insan kurban edildi. Hükümdarın sağlığı için başka canlıların ve insanların ölmesinin gerekmediği anlaşıldı. En sonunda da hükümdarın abisini başkentten uzaklaştırdılar.

Abisinin gittiği günün gecesinde hükümdar, dağların, toprağın, yıkılmayan ordusunun yılmayan insanı ölüme yenik düştü. Diğer kardeşleri ve saray ahalisinin aldığı karar gereği hem onun için hem de onun uğruna kurban olup ölenler için üç gün yas ilan edildi. Ülke de hayat durdu. Sadece ağlama sesleri ve ağıtlar duyuldu.

Hükümdarın ölümünden sonra kardeşleri onun gibi düşünerek bir ortak karara imza attılar. Ölümü başka birinin ölümüyle durduramayacağını açıkladılar. Ülkede bir hayvanın veya bir insanın tanrılar adına kurban edilmesini yasakladılar. Hükümdarın ölümü ülkesi için bir yıkım olsa da o dönemin kurban edilecek insanları için büyük bir yaşama şansı oldu.