Ayrılık çok üzmüştü onu. Dişlerini sıkıyor, yumruklarını sıkıyordu. Uyuyup kalktığında yatakta kendini kasılmış bir şekilde buluyordu. Evde duvarlar üstüne üstüne geliyor, dışarı çıktığında ise koca gökyüzü ona basıyordu. Hali ve tavırları hiç iyi değildi. Arkadaşları ve çevresi her ne kadar ellerinden gelerek ona yardım etmeye, destek olmaya çalışsalar da hiçbir şey fayda etmiyordu.

   Günler ve geceler birbirini kovalarken bir gece nedensiz şekilde içinden gülmek gelmişti. Hiçbir sebep yokken, evde tek başınayken ufak bir gülüşle başlayan gülme krizi gecenin sonuna kadar yüksek kahkahalarla devam etmişti. Bu durum onun da çok hoşuna gitmişti. Ayrıca gülmek sayesinde içinde bulunduğu duruma farklı bir açıdan bakma imkânı yakalamıştı. Bu ayrılığın hep üzücü tarafını görüyordu ama bu gülme krizinden sonra olaya bu üzücü taraftan değil de daha da neşeli bir taraftan bakma kararı aldı. Bir yerlerde okuduğu o söz aklına gelmişti. İnsanlar ya sarhoşken ya da gülerken en doğru ve cesaretli kararları verirler diye o da bu sözün de aklına gelmesini yadırgamamıştı ve sabahın ilk ışıklarından önce uyumak için yatağa yattığı anda ne yapacağını düşünmeye başlamıştı.

   Sabah olduğunda kafasında bir fikirle uyandı. Öyle bir histi ki bu sanki kendisi uyurken biri yanına gelmiş ve uykusunda bu fikrin bütün detaylarını kulağına fısıldamış gibiydi. Bütün detaylarını biliyordu yapacağı şeyin. Kendisi de bu duruma şaşırdı. Çünkü böyle bir şey düşündüğünü hatırlamıyordu. Belki de kendisi uyurken beyni onun için fazladan mesai yapmış ve böyle bir planla onu güne uyandırmıştı.

    Planı uygulamak için dışarı çıktı. Birkaç dükkâna bakmıştı fakat beğenmemişti. Kafasında hayal ettiğini baktığı dükkanların hiçbirini bulamamıştı. Bu işin uzun süreceğini düşünerek kafasında dükkândan sonra atacağı adımları planladı. Neyse ki ertesi gün gezdiği bir dükkân onu kendisine çekti ve hızlı bir anlaşma sonrasında o dükkânı kiraladı. Kafasında kurduğu planın ilk büyük adımını atmış oldu. Hızlıca ruhsat işlemleri için devlet dairelerinin yollarını tuttu. Orada da işlerini hallettikten sonra en büyük işler bitmişti. Şimdi sırada ufak ama en değerli işler kalmıştı. Bir tabelacıya gitti ve tabelasının siparişini verdi.

   Dükkânın içerisi hazırlanmıştı. Kafasında kurduğu sistemi tam anlamıyla oturtmuştu. İçerisinde sadece birkaç tane masa ve sandalye vardı hepsi bu. O sırada tabelacılar gelmişti. Üzerinde büyük harflerle ‘’Ayrılıklar Müessesi’’ yazan tabelayı dükkân kapısının üstüne astılar. Tabeladan sonra sipariş ettiği yapışkan harflerle dışarıdan ve içeriden görünen kapının girişine ‘’Burası başka bir sevgi veya heyecan uğruna terk ettiğiniz insanlara geri döneceğiniz bir yer değildir. Müessesemizde bir insan bir kere sevilir karşılık vermezse de kendisi bilir. Mutsuzluktan, pişmanlıktan dolayı geri dönüşler asla kabul edilmemektedir.’’ yazısını yazdı.

   Dükkânı açmıştı artık. Yoldan geçenler dükkâna şaşkınlıkla bakıyorlardı. Dükkânın içerisinde hiçbir şey yoktu. Kimi kıraathane sandı burayı kimi de yeni açılmış ucuzluk marketi. Fakat dükkânı nasıl işleteceğini o da bilmiyordu. Sadece böyle bir şey açmak istemişti. Kimin gelmesini, geleninin burada ne yapacağını o da bilmiyordu. Sadece içinden böyle bir şey yapmak gelmişti.

   Bir gün adamın biri içeri girdi ve ikisi konuşmaya başladı. O da terk edilmişti. Günler geçtikçe burası ayrılanların, terk edilenlerin gelip konuştuğu, dertleştiği bir yer oldu. İçeride sadece masalar, sandalyeler ve birbirleriyle konuşan insanlar vardı. Ayrılıklar Müessesi artık ayrılanların yalnız olmadığını kanıtlayan bir müessese oldu.