Yüce Allah insanlara, alçakgönüllü ve hoşgörülü olmayı, kibir ve gururdan da, uzak durmayı emretmiştir.

Müslüman için, tevazu gösterip, alçak gönüllü olmak esas, kibir ve gurur ise, Allah'a inanmış, Peygambere bağlanmış olan herkes için yasaktır.

Bilindiği gibi kibir; büyüklenmek, kendini beğenmek, gurur ise aldanmak ve hayale kapılmak demektir. Kibir ve gurur, İslam'ın sevmediği kötü huylardan olup, Allah ve Resulü tarafından hoş görülmemiştir.

Nitekim Kuranı Kerim'de Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme, şüphesiz Allah kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.”

Yüce Peygamberimizin, kibir ve gururu yeren hadislerinden bazıları da şöyledir;

"Cehennemlikleri, size haber vereyim mi? Onlar, katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen, kibirli kimselerdir.”

Bir gün peygamberimiz; "Kalbinde, zerre kadar kibir bulunan kimse, Cennete giremez" buyurdu. Ashaptan Malik; "Ya Rasülallah! İnsan, elbisesinin ve ayakkabısının, güzel olmasını sever" dedi. Efendimiz de; "Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise, hakkı kabul etmemek, insanları hor görmektir’ buyurdu.

Ayet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi, dinimiz kibir ve gururu manevi bir hastalık olarak görür. Bu hastalığa yakalanmış kimseleri Allah'ın sevmediği, ayetle sabittir.

Peki bu gibileri, Allah sevmezde, acaba insanlar sever mi? Kibirli ve gururlu kimseleri, bırakın başkalarının sevmesini, en yakınları bile sevmezler.

Çünkü bu gibiler çok bencildirler. En güzel şeyleri daima kendilerine layık görürler ve herkesten saygı görmek ister, yaptıkları şeylerin beğenilmesini arzu ederler. En kötüsü de, hata yaptıklarını kabul etmezler. Servetleri ve şöhretleriyle, bilgileri ve fizikî güzellikleriyle övünürler. Ama onların bir gün elden çıkacağını düşünmezler. Atalarımız ne güzel söylemişler:

"Güzelliğinle övünme, bir sivilce yok eder, servetinle övünme, bir kıvılcım yok eder"

Kibir ve gurur, hiçbir zaman, kemalin ve olgunluğun işareti olamaz.

Olsa olsa, cehalet ve gafletin, hayalperestlik ve eksik eğitimin bir alameti olur. Dinimizin bu kötü vasıfları yerip, kötülemesi de bu sebepledir.

O halde; iyi ve olgun bir Müslüman, gönlünde kibir ve gurura yer vermemeli. Gönlünü hakka bağlamalı ve şeytanın oyuncağı olmaktan uzak bulunmalıdır.

Yüce Rabbimizin insanlara en güzel yaşayış tarzını ifade eden şu ilahi mesajı unutmamalıyız;

"Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ağırlık ve azametinle ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışma girebilirsin."

İslâm dini, insanlara hoşgörülü olmayı, onların kusurlarını araştırmamayı emreder. Bir imtihan yeri olan bu dünyada iyilerle kötüler bir arada yaşamak durumundadır. Çünkü imtihan bunu gerektirir.

Bir mümin, bütün varlıklara ve özellikle insanlara sevgiyle yaklaşmalıdır.

Sevgi, kin ve nefretin zıddıdır. Kin ve nefret duygusu taşıyanlar, sevgiden yoksun olan kimselerdir. Bu gibi kimselerden hoşgörü beklenemez.

Hoşgörülü olabilmek için insanlar, birbirlerinin kusurlarını araştırmamalı ve affedici olmalıdırlar.

Sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuşlardır: "Herhangi bir kişi, dünyada diğer bir kişinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter ."

Öyle ise, bağışlamasını bilmeyen, hoşgörülü olamaz. Yüce Allah, affetmeyi sevmiş ve bizlerin de affedici olmasını istemiştir;

“Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.”

Tartışmalarda kırıcı olmamak ve tenkitte aşırı gitmemek de hoşgörünün bir gereğidir.

Dinimiz kötülüğe iyilikle mukabelede bulunmayı da emretmiştir.

Hoşgörünün olmadığı yerde taassup vardır. Taassubun da hiç kimseye bir faydası yoktur.

Dirlik ve düzen, buna bağlıdır. Sevgi ve saygı olmadan birlik ve beraberlik, birlik ve beraberlik olmadan da, maddi ve manevi kalkınma olamaz.

Hasılı, size milli ve manevi kalkınma nutukları atanları dikkatle süzünüz. Eğer ‘sen kimsin be!’ babından sizi küçümsüyorsa; o bir kibir abidesidir, uzak durunuz.

Eleştirildiğinde sinirine hakim olamayıp size ‘tezek bunlar, yüzsüz, terbiyesiz, haysiyetsiz’ sözleriyle cevap veriyorsa, o kişi gururunun esiri olmuştur, onun için dua ediniz!

KİBİR ABİDESİ NEMRUT NASIL CAN VERDİ!

Nemrut, tarihin şahit olduğu en zalim hükümdarlardan biriydi.

Üstelik ilâhlık dâvası da gütmekteydi.

Zenginliği, mülkü, serveti onu şımartmış, sonsuz gurura sevk etmiş ve nihayetinde kendini ilah ilan etmişti.

Kuraklık zamanında kendisinden zahire istemeğe gelenlere, "Rabbiniz kimdir?" diye soruyor, "sensin" demeyenlere bir şey vermiyordu.

Hz. İbrahim (as)'in insanları elleriyle yaptıkları putlara tapmaktan sakındırıp, Cenab-ı Hakk'a iman etmeğe davet etmeğe başlaması üzerine müthiş öfkelenmişti. Huzuruna çağırdığı Hz. İbrahim'e "Söyle bakalım senin Rabbin kim? Sen kime itaat ediyorsun? diye sormuştu. Bunun üzerine Hakkın davetçisi Hz. İbrahim (as) şu cevabı vermişti: "Benim Rabbim o zattır ki, hem hayat verir hem öldürür. Hayatı vermek ve onu geri almak, sadece O'nun kudretine münhasırdır. Bunun üzerine Nemrut kahkahayla gülerek şöyle demişti: "Bu da iş mi yani? Ben de hayat verir veya öldürebilirim. Madem Rab olmak bunlara bağlı, o halde Rab benim." Bu sözlerin ardından Nemrut iki adamı getirtmiş, birini öldürmüş, diğerinin de hayatını bağışlamıştı. Daha sonra, kibirlenerek: "İşte ben de öldürüp, hayat verdim. Rabbiniz o halde benim!" demişti.

Bunun üzerine Hz. İbrahim (as) şöyle dedi: "Benim Rabbim olan Allah, Güneşi şark cihetinden doğduruyor. Sen de batıdan doğdur da görelim. Eğer hakikaten Rab isen, bunda muvaffak olursun. Bu delil karşısında Nemrut hiç bir şey diyememiş, susup kalmıştı. Nemrut, Hz. İbrahim (as)'le sözle, mantıkla başa çıkamayacağını anlayınca onu ateşe attırmış, fakat ateş Allah'ın izniyle İbrahim Aleyhisselâm'ı yakmamıştı.

Sonra, bir sivrisinek dadandı.

Her nereye gitse sinek de onunla birlikte gidiyor, burnuna, yüzüne gözüne konuyor, hortumunu vücuduna saplayıp kaçıyordu.

Ne kadar uğraşsa da sineği yakalamağa muvaffak olamamıştı. Bütün saray seferber olmuştu. Herkes sineğin peşindeydi. Fakat hiç kimse tutamıyordu.

Kapıları, pencereleri sıkı sıkıya kapatıyorlar, fakat sinek ne yapıp ediyor, içeri girmeyi başarıyordu.

Nemrud'un gözüne günlerdir uyku girmemişti.

İlahlık dâvası güden, Cenab-ı Hakk'ın Peygamberini ateşe atacak kadar azgınlaşan Nemrut, şimdi ufacık bir sivrisineğin karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşmüştü.

Sivrisinek bir gün bütün tedbirlere rağmen Nemrud'un burnundan içeri giriverdi.

Burnundan girmiş, gidebildiği yere kadar gitmiş ve orada dönüyordu.

Nemrud'da müthiş bir baş ağrısı başladı. Beyninde dolaşan sinek onu müthiş huzursuz ediyordu. Son çare olarak başını tokmaklattırmaya başladı. "Vurun! vurun!" diyor, sineğin beynine verdiği ıstıraptan tokmağın acısını duymuyordu. Başına tokmağın her inişinde o, "daha hızlı vurun! daha hızlı!" diyordu. Başından kanlar akmağa başlamıştı, fakat o aldırış etmiyor, başını tokmaklatmaya devam ediyordu. Bir yandan da başını duvarlara vuruyordu. Hiçbir şey kâr etmemişti. Nemrut, başına yediği tokmaklarla kendinden geçmişti. Sivrisinek ise hâlâ beyninde dönüyordu.

Çok geçmeden çırpma çırpına can verdi.

Ufacık bir sinek, uluhiyet dâvası güden kibir abidesi Nemrut'un hayatına son vermeye yetmişti.

Bize de ibret alması kalmıştı, alabilenlere ne mutlu!

YAKIN TARİHİN KİBİRLİ DİKTATÖRLERİ NASIL CAN VERDİLER!

İtalyan Faşist Diktatör Benito Mussolini; Kurşuna dizildi ve cesedi Loreto Meydanı'nda teşhir edildi.

Alman Nazi Diktatör Adolf Hitler; İntihar etti...

Romanya’nın Diktatörü Nikolay Çavuşesku; Eşiyle birlikte kurşuna dizildi...

Kibir abidelerinden Libya Lideri Muammer Kaddafi; Halkı tarafından linç edildi...

Saddam Hüseyin; Asılarak idam edildi...

Japon Ordusunun katliamcı generali Hideki Tojo; Başarısız intihar girişiminin ardından asılarak idam edildi.

Kongo Diktatörü Mobutu Sese Seko; Canını zor kurtardı, sürgünde öldü.

Kamboçya Diktatörü Pol Pot; Ev hapsinde intihar etti.

Paraguay Diktatörü Alfredo Stroessner; Ülkesinden kaçtı, sürgünde öldü...

Sırp Kasabı Slobodan Milosevic; Lahey'de yargılanırken öldü.

Uganda Diktatörü İdi Amin; Ülkesine dönebilmek için yalvardı, sürgünde öldü...

TARİH ŞERİDİ

MENDERES’İN İDAMINDAKİ İBRETLİK AYRINTI

Tarih 17 Şubat 1959...
Adnan Menderes'in de içinde bulunduğu THY uçağı, Londra'da inişe geçtiği sırada düşer..
Uçaktaki 21 kişiden 14’ü hayatını kaybetmiştir...
Kurtulan 7 kişiden biri de Adnan Menderes'tir..
Türkiye'ye dönüşünde Sirkeci Garında büyük bir devlet töreni ile karşılanır. Menderesi karşılayanlar arasında CHP Genel başkanı İsmet İnönü bile vardır ama...
En ilginç olay bundan sonra...
Adnan Menderes perona ayak bastığında insanlar yüksek boyutlu bir dalga gibi gidip gelirler..
O sırada kalabalığı eline bıçakla yaran bir adam ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan'ın ayaklarının dibine yatırır...
Herkesin şaşkınlıktan kanı donmuştur..
Bu adam, Menderes'in şaşkın bakan gözlerinin içine diktiği gözlerini devirerek: "Seni bize ALLAH bağışladı. İzin ver oğlumu senin için Allah'a kurban edeyim" diye bağırır...
Adamla Menderesin bakışmaları esnasında adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını fırsat bilen emniyet görevlileri yetişir ve çocuğu adamın elinden kurtarır.
O olaydan tam 18 ay sonra...
Takvimler 17 Eylül 1961'i gösterdiğinde...
Adnan Menderes idam sehpasının merdivenlerini çıkar, titrek adımlarla…
Ölümle yaşamı birbirine bağlayan sandalyenin konduğu masanın ayakları, olması gerekenden daha yüksektir...
Cellât gelip… Menderes’in ayaklarının altındaki sandalyeyi çeker, tam sekiz dakika sürer...
Adnan Menderes'in ayaklarının altındaki iskemleyi çeken adam kimdi biliyor musunuz?..
Sirkeci Garında çocuğunu Menderes için kurban etmek isteyen adamdı: Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal (Ayson)...
Bu dünya gerçekten çok ilginç.
Bugün yoluna kurban olmak için sıraya girenler yarın ayağına çelme takabiliyor.

Çelmeyle kalsa keşke, sırtından hançerleyip idam sehpasındaki kürsüyü bile devirebiliyor.

ADAM HAKLI