Kıtalar kıtalar uzaklıkta, deniz aşırı yerlerin ve geçilmez denilen dağların ardında ufak bir yerleşim yeri keşfedildi. Kâşifler bu keşfi ‘’Yüzyılın Olayı’’ diye nitelendirdiler. Uzmanlardan kurulan bir ekip hızlıca yerleşim yerinin bulunduğu yere doğru yola çıktı. Bu bölge o kadar iyi gizlenmişti ki hava yoluyla bile gidildiğinde inilecek elverişli bir düzlük yoktu. Bu yüzden uçuş zamanının yanına dere yolundan geçmek ve yürümek ekleniyordu. Ekip kararlıydı ne olursa olsun bu yerleşim yerine gidilecek ve hâlâ bu devirde keşfedilmeyen bu insanlarla tanışacaktı.

Yerleşim yerinin ilk görüntülerinde ağaçların arasında birkaç betondan ev ve kasabanın orta yerinde ise bir alan göze çarpıyordu. Fotoğraflarda yer alan diğer ufak görüntüler için uzmanlar farklı farklı görüşler söylüyorlardı.

Yerleşim yerine doğru yola çıkan ekip hava yolculuğunu bitirdikten sonra bölgeye doğru yürüyüşe başlamışlardı. Hem kendi aralarında ilk temasın ve tanışmanın nasıl olması gerektiğini konuşuyorlar hem de bu ıssız yerlerde yürürken etraflarına dikkat kesilmeye çalışıyorlardı. Yürüyüş bölümü bittiğinde ise sıra dereyi geçmeye gelmişti. Ekip için önceden olarak hazırlanmış iki tekne onları dere kenarında bekliyordu. Bu dere belki de yolun en ürkütücü bölümüydü. Bu dere hakkında olan bilgiler çok kısıtlı ve yapılan incelemelerde de birbirinden tehlikeli yırtıcı hayvanların yaşadığı tespit edilmişti. Ekip ölüm sessizliğinde neredeyse nefes bile almadan dereden yavaşça geçtiler ve bölgeye ulaştılar.

Yerleşim yerine uzaktan baktılar. Önlerinde uzanan uzun bir yeşil alan, sınır olarak düşündükleri ağaçlardan oluşan bir set ve yerleşim yerinin etrafını saran yüksek dağlar… Kartpostal gibi bir manzaraydı. Ekipteki herkes hayranlıkla bir süre bu manzaraya baktıktan sonra bölgeye doğru ilerlediler.

Yerleşim alanına geldiklerinde ise, etrafta çıt çıkmıyordu. Ekip elemanları dağılarak betondan yapılan bu evlerin içlerini kontrol ettiler, kimsecikler yoktu. Birkaç araştırmacı hayvan sesleri duydular ve sesin geldiği yöne doğru ilerlediler. Hayvanların olduğu yerde de kimse yoktu. Sanki burası keşfedildiğini anlamış ve terk edilmiş gibi görünüyordu. Kaldırmadıkları taş, bakmadıkları yer ve alan kalmamıştı. Kimsecikler yoktu. Burası terk edilmiş olsa dahi bu çok uzun zaman önce olmamıştı.

Ekipteki insanlar yerleşim alanının orta yerinde durdular ve birbirleriyle konuşurlarken o konuşmaya katılmayan biri diğerlerine seslendi. Ekiptekiler sesin geldiği yöne doğru koşar adım yürümeye başladılar. Ses arkada yer alan dağların eteklerinden geliyordu. Ekibe seslenen kişi dağın eteğinde bir mağaranın önünde ekip arkadaşlarını bekliyordu. Bütün ekip toplandıktan sonra ‘’İçeride birileri var. Seslendim fakat cevap alamadım. Mağaranın içerisine girip birkaç adım atınca onları görebiliyorsunuz.’’ dedikten sonra ekipteki herkes mağaranın içerisine sırayla girip içeridekilere baktılar. Kimse cesaret edip içeriye girmedi. Orada birileri vardı ve sadece oturuyorlardı. Hareket bile etmiyorlardı.

Derken içeriden biri mağaranın dışına doğru yavaş adımlarla yürüyerek geldi. Ekip bu gelen kişiyi görünce birkaç adım geri attı. Mağara içerisinden çıkan adam ekipteki herkese tek tek bakarak onları süzdü. Onları biraz daha mağaradan uzaklaştırdıktan sonra durdu ve konuşmaya başladı.

‘’Her kimseniz ve nereden geldiyseniz hoş geldiniz. Sizleri burada ağırlamaktan mutluluk duyarız. Fakat toplumumuzun bayramı dolayısıyla sizlerle yedi güneş doğumu ve batımı süresince konuşamayız. Bu bayram bizim sakinlik, sessizlik ve dinginlik bayramımızdır. Yedi güneş doğumu ve batımı süresinde konuşmaz, düşünür ve sessizce etrafı dinleriz. Lütfen anlayış gösteriniz ve yerleşim bölgesinde bizim size gelmemizi bekleyiniz.’’ diyerek mağaranın içerisine girdi.

Ekiptekiler çaresizce durumu merkeze bildirdiler ve bu bayramın bitmesini beklediler. Sessiz, dingin ve konuşmayarak…