İktidarın Atatürk ile başının hiç hoş olmadığının delili, kendileri direk hakaret edemiyorlarsa da Atatürk ile alakalı çirkin ithamlara karşı sessiz kalmaları, yapanları da taltif etmemeli demiş, Mustafa Sabri’nin ismini bir okula verdiklerini yazmıştım.

Bu tavır sadece, fetva ve bildirilerinde Atatürk ve silah arkadaşlarından “yankesiciler, eşkıyalar, hainler, Allah'tan korkmayan ve peygamberden utanmayan mahluklar, yalancılar, caniler, “zalimler”, “katil canavarlar”, “alçaklar” diye söz eden Mustafa Sabri ile sınırlı değil malumunuz.

“Keşke Yunan kazansaydı” diyen 10 Kasım’da kenefe gidilmesini tavsiye eden Kadir Mısıroğlu’na gösterilen ihtimam da bunun bir göstergesi…

İktidar, iyice palazlandığını düşündüğü an harekete geçiyor, içlerinden bir tanesi fitili ateşliyor, konu tartışılıyor, tepkilere bağlı olarak ya unutturuluyor ya da gereği yapılıyor.

İskilipli Atıf Hoca konusunda fitili Bülent Arınç ateşledi.

“Türkiye, merhum İskilipli Atıf Hoca’yı da konuşmalıdır. İskilipli Atıf Hoca olayı, üzerinde durulması gereken bir konudur. Atıf Hoca’nın neyle suçlandığını, niçin idama mahkûm edildiğini ve ona yapılan zulmü Türkiye’nin artık konuşması lazım!” dedi.

Konuştular…

Ölüm yıldönümlerinde anma programı adı altında zehirlerini kustular.

İskilipli Atıf Hoca’nın Şapka Kanunu’na direndiği için idam edildiği yalanı üzerinden, olaya din kılıfı da geçirdiler.

İktidarımız bu utanç tablosu ile yüzleşiyor, mazlumların itibarını iade ediyor diyerek, Çorum da bir hastane ve bir parka ismini verdiler.

Peki, İskilipli Atıf samimi bir Müslümandı da bunun için mi asıldı?

Yalan…

İdamının Şapka Devrimine muhalif olmakla bir alakası yoktu, kaldı ki bu sebeple asılan olmadı.

İskilipli Atıf, şapka karşıtı kitap yazdığı için değil; bu kitapla “halkı isyan ve irticaya teşvik” ettiği için ve Milli Mücadele'de başkanı olduğu Teali İslam Cemiyeti'nin “ihanet bildirilerinden” dolayı, Ceza Kanunu'nun 55. Maddesi gereğince “anayasayı tağyir” suçuyla “vatana ihanetten” asıldı.

İngiliz uçaklarından Anadolu’ya atılan o ihanet bildirilerinden örnekler vereyim;

“Anadolu'nun masum ve mazlum ahalisine…

Birinci Dünya Savaşı'na katıldılar; yediler, içtiler, çaldılar, keyif ettiler, kalan herkes öldü, sefalet, acılar çekti. İmparatorluk parçalandı. Şimdi de Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye maskaraları çıktı.

Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek Mütarekeden sonra memleket, bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor.

Millet aldanıyor, aldatılıyor. Kendisini hâlâ aldatmaya çalışan heriflere diyemiyor ki, ‘Ey hainler! Ey Allah'tan korkmayan ve Peygamber'den haya etmeyen mahluklar; savaştınız, başımızı bin türlü belalara soktunuz, mağlup oldunuz, bizi de o yolda mahv ve perişan etiniz.

İngiltere ve Fransa gibi muazzam ve muntazam devletlere meydan okuyorlar. Bu yüzden İngilizleri kızdırıp üzerimize Yunanları musallat ettiler.

Bir taraftan Yunanlarla savaşıp diğer taraftan kaçıyorlar. Düşünmüyorsunuz ki, Yunanlara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz.

Hem, sizler, ey yalancı ve deni şakiler! Kendi memleketinize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı eşkıyalık ve kötülükleri yapıp, milleti, memleket eşrafını, ulemasını asıp keserek, mallarını yağmalarken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvayı Milliye namını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek milletin hukukunu koruyacaksınız, öyle mi?

Bu asileri, bu eşkıyaları mümkün olduğu kadar az zaman içinde yakalayıp ortadan kaldırmak hepimiz için bir farzdır.

Ey kahraman askerler! Savaş yıllarında sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşehrilerinizin boş yere ölmesine neden olan birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de var idi. Bugün yine o eşkıyalar, bagilerdir ki, elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına bulandığı halde kalbinize sokularak sizi mahvetmek, evlatlarınızı yetim, eşlerinizi dul bırakmak ve servet ve saadetinizi tamamen çalmak için şeytanın dahi aklına gelmeyen hile ve desiselere başvuruyorlar. Siz, bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetvayı şerif ki Allah'ın emridir, okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz, Allah'ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları, daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Bunların vücutlarını tamamen dünyadan kaldırmak, beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur.”

Bu sözlerin müellifleri kahraman mı yoksa hain mi? İdam mı edilmeliydi yoksa baştacı mı?

Siz karar verin…