Şurası acı ama gerçek ki bize tarih öğretmiyorlar. Bize öğretilenler şu savaş şu tarihte yapıldı, düşman ordusunun şu kadar topu tüfeği askeri vardı, bizimkisi de bu kadardı. Sonra Allah Allah dedik, dan dun indirdik, kazandık.

Öyle değil işte… Tarih bu değil.

Bir tarihte Çanakkale’yi ziyaret eden Japonlar bize kızmışlar, ‘böyle muhteşem bir tarihiniz var, niye öğretmiyorsunuz’ demişlerdi. Doğruydu çünkü bir Çanakkale yirmi Hiroşima ederdi, anlayana ve anlatmasını bilene…

Biz bırakın olup biteni anlatmayı, olanları saptırmaya başladık. Bakın ellerinden gelse Çanakkale’yi Atatürk’ten arındıracaklar mesela…

Diyanet “Çanakkale zaferi” hutbesinde Mustafa Kemal’den hiç bahsetmiyor, Mustafa Kemal'i yok sayıyor. Daha ne olsun?

Yılmaz Özdil, başta ben olmak üzere çoğumuza ‘Atatürk’ü hiç bu kadar güzel anlatan olmamıştı’ dedirten bir kitap yazdı malumunuz. Kıyamet kopardılar, artis dediler, malı götürdü dediler. Yalandı. Onların tek hazmedemediği Atatürk’ün anlatılır ve anlaşılır olmasıydı, buna katlanamadılar.

Bakın nasıl anlatıyor;
Çanakkale Savaşı, zannedildiği gibi 1915'te başlayıp 1916'da kazanılmadı. Aslında üç yıl önce 1913'te kazanıldı.

Çünkü… Mustafa Kemal, Trablusgarp'tan yeni dönmüştü, askeri ataşe olarak Sofya'ya gitmeden önce Çanakkale Boğazı'na atandı.

Kader adeta onu buraya getirmişti… O günlerde henüz kendisi de farkında değildi ama, üç yıl sonra tarihin akışını değiştireceği Çanakkale'yi üç yıl önceden inceleme fırsatı yakalamıştı.

Üç bin yıl önce Truva Savaşı'nın yaşandığı yerleri karış karış dolaştı.
Kitap merakı sayesinde klasik literatüre hakimdi.
İlyada'yı okumuştu. Homeros'un mitolojik destanındaki yer tariflerini keşfetmeye çalıştı.
Karadan ve denizden saldırı noktalarının o günkü konumlarıyla bugünkü şartlarını harita üzerinde karşılaştırdı, krokiler çizdi.

Milattan önce 334 yılında Asya seferine çıkan Büyük İskender, 35 bin kişilik ordusunu Çanakkale Boğazı'ndan geçirmişti. O geçiş güzergahını adım adım inceledi.
Boğazı tekneyle geçti, Büyük İskender'in Anadolu topraklarına ayak bastığı yerden karaya çıktı, neden o noktanın seçilmiş olabileceğine dair coğrafi notlar tuttu.

Herodot okumuştu.
Yıllar yıllar sonra “300 Spartalı” filmine konu olacak Termofil Savaşı'ndan haberdardı.
Tıpkı Homeros'un izini sürdüğü gibi, Herodot'un anlattığı yer tariflerini de keşfetmeye çalıştı.
Milattan önce 480 yılında Yunan topraklarını istila etmek için gelen Pers kralı Kserkes'in 50 bin kişilik devasa ordusuyla Anadolu tarafından Avrupa tarafına geçtiği noktayı inceledi, notlar tuttu.

Yine böyle bir Mart günü, Truva antik kentine geldi.
Saatlerce gezdi, düşündü, krokiler çizdi.
Achilles'in mezarı olarak bilinen tümülüsü ziyaret etti.

(Tıpkı Mustafa Kemal gibi, Fatih Sultan Mehmet de Homeros'un İlyada'sından etkilenmişti. Kalkıp Truva'ya gitmişti. Yanından ayırmadığı vakanivüsü Kritovulos'ın notlarından biliyoruz, Truva'nın kalıntılarını gezmişti, Achilles'in Hektor'un mezarları hakkında bilgi almıştı, kahramanlıklarını saygıyla anmıştı. Truva'nın coğrafi konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararlarını irdelemişti. Papa II. Pius'a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, İstanbul'un fethini Truva'nın rövanşı olarak görüyordu.)

Bugün artık gayet net şekilde biliniyor ki, İngiliz genelkurmayı da aynı metodu uygulamıştı, Çanakkale Savaşı hazırlıkları sırasında Truva dönemine ait antik çağ haritalarından faydalanmışlardı.

Truva Savaşı'nda lojistik üs olarak kullanılan Bozcaada, Gökçeada ve Limni adaları, Çanakkale Savaşı'nda lojistik üs olarak kullanıldı.

Truva Savaşı'ndaki gibi Beşige koyu'na şaşırtma amaçlı sahte çıkarma yaptılar.

Çanakkale Savaşı'nda da Truva Atı hilesi bile kullanıldı. Kurnaz İngilizler kömür şilebini modifiye ederek çıkarma gemisine dönüştürmüştü.

Dümeni kilitlendi numarasıyla karaya yanaşacak, hava kararınca içindeki iki bin asker karaya çıkacak, ilk savunma hattımızı delecek, arkadan gelecek olanlara gedik açacaktı. Beceremediler.

Truva'yla Çanakkale'nin üç bin yıllık hesaplaşma olduğunun bir başka çok önemli göstergesi, Britanya donanmasının en güçlü savaş gemilerinden birinin adı olan Agamemnon aynı zamanda Truva'yı yıkmaya gelen Akha ordusunun başkomutanının adıydı!
Osmanlı'nın ölüm fermanı anlamına gelen Mondros Mütarekesi'nin, başka yer yokmuş gibi, Agamemnon zırhlısının güvertesinde imzalanması da, elbette tesadüf değildi.

Fatih Sultan Mehmet'in muhteşem isabetli tespiti gibi, İstanbul'un fethi, Truva Savaşı'nın rövanşıydı.
Üç bin yıl sonra Çanakkale'yi geçmeye çalışanlar, Truva'nın rövanşını kaybedenlerdi.
Çanakkale Savaşı, tıpkı Truva Savaşı gibi, doğu ile batı'nın, Avrupa'yla Anadolu'nun mücadelesiydi.

Ve işte 1915…
Üç yıl önce Truva'nın stratejik planlarını bizzat yerinde inceleyen, ölçüp biçen Mustafa Kemal, ne yapacağını, neler yapması gerektiğini çoktan kurgulamıştı.

Özetle; Çanakkale Zaferi dan dunla değil… Analitik zekayla, entelektüel birikimle kazanıldı.

Bilmem anlatabildik mi?!!!