‘’Bitti mi şimdi? Duymuyor musun? Hey hey, nereye gidiyorsun? Bu kadar mıydı sevgin, hayatının erkeği yalanları?’’

   Bu sözleri söylerken biraz yüksek sesle söylediğinin farkına vardı. Etrafındaki herkes ona bakıyordu. Gerçi bu his her zaman onun üstündeydi. Otobüste, trende, kalabalık caddelerde herkesin kendisine baktığını düşünüyordu. Dünyanın ekseninin kendisi olduğuna inanmıyordu, kibirli biri de değildi fakat böyle garip bir hissiyat duyuyordu.

   Kendine geldi ve gidenin arkasından baktı. Aklı ‘’Bırak ne hali varsa görsün!’’ dese de yüreği el vermiyordu. Taksiye binişine kadar izledi. Sonra yüreği yine dayanamayıp, gururuna tokat atarak ‘’Gidince haber verir misin?’’ diye mesaj attırdı. Mesajı attıktan sonra yüreğinin beyni ve gururu üzerindeki baskısı bir anda yok oldu ve kendine kızmaya başladı. ‘’Hiç gururun yok mu senin? Hayatımın adamısın derken gitti! Ben hâlâ varınca yaz diyorum. Oldu olacak diğer sevgilinle de nasıl gittiğini de sorsaydım! Sonrasında da en yakın arkadaşı olsaydım! Ah salak kafam ah!’’

   Oysa ona ulaşmak için neler yaşamıştı. Her şeyden çok sevmişti onu ama ikisi de farklı düşüncelerin insanıydı. Onu bile aşıp ondan randevu koparmayı başarmıştı. Buluştuklarında konuşmaları çok çok farklı olsa da o seviyordu. Kalbi bu farklılıkları görmeye çalışan beynine tokat, tekme atıp yelkenleri çoktan suya indirmişti. Artık kontrol tamamen kalbinde ve duygularındaydı. Yanından geçen kediye ‘’Aman canım ne tatlı şeysin sen!’’ diyor, sevmediği insanlara yolda selam veriyordu. Sarhoş değildi sadece âşık olmuştu ama farkında değildi. Sarhoşken de ertesi sabah kalkıldığında ‘’Bir daha içmeyeceğim!’’ dersin ya o da onunla karşılaşmadan önce ‘’Bir daha sevmeyeceğim!’’ demişti ama onu görüp, onunla buluşana kadar…. Sonrası mı? Sevdi çok sevdi.

    Beraber olmaya başladıklarında her şey güzel başlamadı. O güzel başlangıçlar romanlarda, filmlerde oluyordu oysaki onun bu olayı kısa bir öyküydü. Fakat ikisi de karşılıklı fedakarlıklar gösterip ilişkilerini düzeltmiş farklılıkları sevgiyle kapatmışlardı. Ta ki bir zamana kadar. Şüpheleri vardı. Sevdiği artık fedakârlık yapmıyor, onunla daha az ilgileniyor ve gereksiz, inandırıcı olmayan sebeplerle dışarıya çıkıyordu. ‘’Mervelere ders çalışmaya gidiyorum.’’ demiyordu fakat doğum günü kışın olan arkadaşının doğum gününe gidiyordu yaz günü.

   Bu bahaneler canına tak etti ve artık saf sevgiliyi oynamama kararı aldı. ‘’Ne olursa olsun artık! Gerçeklerle yüzleşmeliyim. Gerçeklerden kaçamam…’’ gibi birkaç cesaretlendirici söz ile bir gün onun peşine takıldı. Gerçekle de yüzleşti. Bir adamla buluşmuştu daha önce hiç görmediği. Oysaki ‘’Seni bütün arkadaşlarımla tanıştırdım.’’ demişti. Oyuna yedek kulübesinden yeni arkadaş sokamayacağına göre bu onun….

   İşte o kadar garip bir duyguydu aldatılmak. Hem gülüyor, hem ağlıyor, hem de kendi kaybediyordu. Ülkelerin koca ordularına karşı tek başına savaşacak kadar da öfkeliydi. Bütün bu duyguların hepsini aynı anda yaşıyordu. Tıpkı yaz günü yağacak olan şiddetli yağmur gibi. Önce hava güneşlidir, sonrasında rüzgâr esmeye başlar daha sonrasında gök yarılırcasına yağmur yağar ve yağmur sonrasında da toprak kokar. Hepsi bir arada!

   Yüzleşmeye karar verdi. Buluştular. Takip ettiğini, onu biriyle gördüğünü söyledi. Kadın sustu, hiçbir şey demedi. O söyledikçe söyledi fakat kadın yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuğun sessizliği gibi sustu. Kadın en sonunda da ‘’Her şey gördüğün gibi.’’ dedi ve masadan kalkıp hızlıca oradan uzaklaştı.