‘’Pardon, sizi sevebilir miyim?’’ dedi utan‐ gaç adam. Kadın büyük bir hışımla adama doğru baktı ve sinirlendi. "Aa ne münasebet! Düştüğümüz hallere, geldiğimiz durumlara bak!" diyerek adımla‐ rını hızlandırdı. Adam olduğu yerde kaldı. Amacı onu kor‐ kutmak, onu ürpertmek değildi. Sadece için‐ den geçeni söylemişti. Birkaç saniye kadının gidişini izledi. Aslında onu korkutmamıştı ama yaşadıkları dönem o kadar kötüydü ki kadın haklı olarak kaçıyordu. Kurunun ya‐ nında yaşta yanar misali ne yapacağını bil‐ meden kadının arkasından bakıyordu. Tam gözlerini kadından alacaktı ki, kadının yanına son model bir araba yanaştı. Kadının araba içerisindekini kişiyi tanımadığı belliydi. Önce uzak durdu, sonra cama doğru eğilerek ko‐ nuştu ve en sonunda da kapıyı açıp ön kol‐ tuğa bindi. Adam bütün olan biteni şaşkınlıkla izledi. Tanımadığı kişinin lüks arabasına güle oy‐ naya bindi o çok sevdiği kadın. Konuşmadan yan yana olmadan nasıl söyleyebilirdi ki sev‐ gisini o da bugünü seçmişti, karşısına çıkacak ve açılacaktı ona. Fakat daha kıyıda boğuldu. İlk cümlesinde her şey yerle bir oldu. Bir de bu yetmemiş gibi kadın başkasıyla tanıştı hem de lüks bir arabası olan biriyle. Adamın yanından geçerken kadın ön koltukta mutlu görünüyordu. Adam o sırada o kadını mutlu etmek istediğini düşündü. Ona göre o kadını kimse kendisi kadar çok sevemezdi. Belki de haklıydı ama hayatın yazılmamış kuralı da şu anda ona oyunlar oynuyordu. Birkaç gün sonra yine yolda karşılaştılar. As‐ lında bu karşılaşmalar eskiden daha sık olu‐ yordu. İkiside aynı sokakta oturuyordu fakat ne zaman aralarına lüks arabalı adam girdi artık kadını göremez oldu. Bu içini burksa da hayatın bu kuralını kabul etmişti. Fakat içi içini yiyordu. Kalbi, duyguları bir devrimcinin çığlığı gibi yaşanan bu duruma, bu sisteme isyan ediyordu. O da duygularını bastırmaya çalışıyordu. Dışında dağları, ovaları nehirlere açılan güzel bir manzara iken içi lavlarla, sim‐ siyah dumanlarla doluydu… Kadına belli etmeden bir bakış attı fakat kadın oralı bile değildi. Onu çok sevdiğini, yıl‐ ların isteğini duygularını kadına bir anda söy‐ lemişti. Belki de bu söylemi kadına ağır gelmişti ya da kadın bu sözlere inanmamıştı. ‘’Seni seviyorum.’’ sözünün neresine inan‐ maz ki bir insan? Bakışı attıktan sonra kafa‐ sını öne eğdi ve acısını yaşayarak yoluna devam etti. Aynı günün akşamında işten dö‐ nerken sokakta bir kadın ve erkeğin yüksek sesle kavgasını duydu. Sesin olduğu yere doğru yöneldiğinde sevdiği kadını ve lüks arabalı adamın kadının evinin önünde, ara‐ banın içinde tartışırken buldu. Biraz uzakla‐ şıp olayı uzaktan izledi. Birkaç dakika sonra kadın kapıyı sertçe çarparak arabadan indi ve araba hızlı bir şekilde oradan uzaklaştı. Kadın hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yanına gidip gitmemek için çok kararsızdı. Ya yine yanlış anlarsa? Büyük bir tepki verirse? Hiç yoktan suçlu o olacaktı diye düşündü fakat duygu‐ ları ve insanlığı bu sefer de daha ağır bastı ve kadının yanına gitti. Kadın bunu görünce önce bir duraksadı sonrasında da ona sarıldı ve omzunda ağlamaya başladı. Adam bir şey demedi, öylece kaldılar. Kısa bir süre sonra kadının ağlaması kesildi ve başını adamın omzundan kaldırıp. ‘’Te‐ şekkür ederim, iyi ki varsın.’’ diyerek adamın yanından ayrıldı. Adam ne olduğunu anla‐ madı, o geceden sonra adamın elinde ka‐ dına karşı olan büyük sevgisi ve bu sevginin asla cevaplanmayacak soru işaretleri kaldı.