Sevgili okurlar,
Nerede yaşarsanız, yaşayınız, her güne farklı bir olay, farklı bir gelişme ile uyanıyorsunuz..
Türkiye’deki son gelişmeler, hepimizin malumu!
Bugünkü yazıma, Belçika’dan bir örnek vererek başlamak istiyorum.
Belçika’nın, maden bölgesi olarak bilinen ve “Limburg bölgesi” diye tanımlanan yerleşim merkezlerinden “Houhalen Yeşilcami Din Görevlisi”, yaptığı bir vaaz konuşması nedeni ile “Sınır dışı” kararına tabi tutuldu..
Houthalen’de hatırı sayılır bir Türk nüfusu var..Bir araya gelerek bir cami yaptırmışlar ve adını da “Yeşilcami” koymuşlar.. Zamanla bu caminin din görevlisi de Türkiye’den gelir olmuş.. Son zamanlarda Belçika Federal Hükümeti, aldığı bir kararla camileri tanımaya ve tanılan camilerin din görevlisi ile diğer görevlilerinin maaşlarını ödemeye, tanınan camilerin su, elektrik, vergi gibi faturalarını da ödemeye başladı.
Belçika’da halen tanınan camiler olduğu kadar, eksikleri nedeni ile tanınmayan, ancak faaliyetlerine “hoşgörü ve tolerans” bağlamında kendi imkânları ile devam eden camilerde var.
İşe bakınız ki, İltica ve Göçten Sorumlu Devlet Bakanı Sammy Mahdi (CD&V), Houthalen Yeşilcami imamına yönelik “homofobik” açıklamalar yapması nedeni ile hakkında işlem başlatıldığını medyadan da paylaşarak; “Nefret yaymaya gelenlerin burada yeri yoktur. Kamu düzeni ve ulusal güvenliği tehdit eden, bu kişi hakkında yasal işlem başlatıldı ve sınır dışı edilmesi için gerekli işlemler yürütülüyor” diyerek, kendisine çalışma izini verilmediğini paylaştı.
Belçika’da yaşayan Türkler arasında, büyük üzüntüye neden olan bu işlem, elbette Belçika Diyanet Camileri ile diğer camilerde sarf edilen sözleri ve yapılan vaazların içeriği hakkında bizlere bir nebze de olsa bilgi veriyor..
Belçika Devleti, özellikle yurtdışından gelen din adamlarının, ülkede yarattığı bu tip olaylar nedeni ile artık Türkiye’den din adamlarının ülkeye gelmesine izin vermiyor.
Bu sorunu gerek Diyanet camiası ve gerekse tarikat ve cemaatler şimdilik “ Yeşil pasaportlu din adamlarının ülkeye gelerek, 6 ay hizmet vermesi ile” giderme yoluna gidiyor..
Bu durumun farkına varan Belçika, özellikle son zamanlarda “Yeşil pasaportlu” avına çıkarak, bu yönde ülkeye gelen, birçok kişiyi, havaalanından geri çevirmeye başladı..
Yani işin geldiği boyutu, görüyor musunuz?
Bu elbette tek taraflı değil, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın özellikle “homofobik” açıklamalarından sonra, onu taklit eden ve bu yönde açıklamalar yapan din adamlarının başına, bu tür olaylar geliyor!..
Bütün Avrupa Birliği ülkelerinde “LGBT”liler, devletin önemli kurumlarında görev yaptığını ve kendilerine yönelik eleştirileri yakinen takip ettiklerini bilmeyenimiz mi var?
Üstelik, yaptığı bir açıklamaya İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da,”LGBT’li sapkını” söylemini eklemesi yakışık alıyor mu?
İşte sanal ortamda bile engellenen bu söylem, daha birçok kişinin dilini yakacak, hayatını alabora edecek gibi görünüyor.
Türkiye gibi ülkelerde sorunlar yığın, yığın insanımızı terletirken, bu “LGBT” tartışmaları üzerinden siyaset yapmak, kime ne fayda getirir?
İşte Boğaziçi Üniversitesi’nde günlerdir, üzerinde “Kabe”nin olduğu bir afişin yere atılıp, atılmaması, çiğnenip, çiğnenmesi tartışılıyor.
Ah be kardeşim, siz neleri çiğnemediniz ki?
Gelin, bunu külahlımıza anlatınız!
Tuzun koktuğu anlar, bu anlar işte!
Üniversiteye yapılan bir siyasi atamaya, öğrenci ve akademisyenler karşı çıkıyor.. Siyasi iktidar ise, bu karşı çıkışı bir “başkaldırı ve isyan” olarak görüyor!..
Hatta bu girişimi, “gezi olayları” ile ilişkilendirerek, güya tedbir alıyor!
Kardeşim, “korkunu ecele faydası yok” bilmez misiniz?
Günlerdir tartışma sürüp gidiyor..
Burada uzlaşma zeminini hazırlayacak olan, hangi kesimdir dersiniz?
İktidar mı?
İçişleri Bakanı mı?
Milli Eğitim Bakanı mı?
YÖK mü?
Muhalefet mi?
Ne oluyor, Allah aşkına!?
Yani şu küçük anlaşmazlığın üstesinden bir siyasi iktidar gelemiyor ve devletin tüm imkânları ile keskin nişancılarla, tomalarla, çevik kuvvet ile oraya yükleniyorsa, demek ki, siyasi iktidarda,” bir kendine güvensizlik hastalığı” teşekkül etmiştir!
Siyaset kurumunun her aldığı karara bu millet, “eyvallah mı” diyecek?
Hani, “hak, hukuk, liyakat ve geleneklere” riayet!?
Geç efendim, öyle mi?
“Biz seçildik, her şeyi biliriz, yaparız, başınıza da polisi, askeri dikeriz, dünyanızı karartırız baskısı” öyle mi?
Ülkenin zenginliklerini sat, sesimiz çıkmasın?
Ülkenin ballı, börek işlerini, üç-beş iş adamına ver, sesimiz çıkmasın?
Ülkenin en önemli kurumlarının kapısına kilit vur, sesimiz çıkmasın?
Ülkenin en saygın kurumlarına, kendi kadrolarını tayin et, sesimiz çıkmasın?
Ülkede sistemi değiştir, sesimiz çıkmasın?
Ülkenin geleceğini alt-üst et, gençleri, doğacak evlatlarımızı borçlandır sesimiz çıkmasın?
Yaylaları imara aç, doğal zenginlikleri ona, buna peşkeş çek, sesimiz çıkmasın?
AVM’leri kapatma, kendi kongrelerini tıka-basa yap, ötekilere yasak koy, sesimiz çıkmasın?
Ülkede, zam üstüne, zam yap, ayçiçeğini postaneden satmaya başla, sesimiz çıkmasın?
Vah ki, ne vah!
Sesini çıkartanların, “hak, hukuk, adalet arayanların böyle tepesine silah dayayıp, gözaltına alıp, işi çözeceğinizi sanıyorsanız”, yanılıyorsunuz!
Tuz koktu usta!
Bu siyasetiniz ile daha fazla yol alamazsınız!..
Bakınız, anketlerde bile bu sisteme karşı olanların oranı, yüzde 65’e vardı..
Lütfen ülkeyi, insanımızı daha fazla yormayınız, germeyiniz!..
Bu millet sizden, “hak, hukuk, eşitlik temelinde güzel işler” bekliyor..
“Millete sopa göstermekten, milleti korkutmaktan, milleti sindirmekten, milleti evinin önünde dövmelerden, milleti dava etmekten” vazgeçiniz!
Bu ülke hepimizin..
Lütfen, artık gölge etmeyiniz!
Yorulduk!