HAYAT PAHALI AMA İNSAN CANI DEĞERSİZ!

Albert Camus “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” demiş.

Ne zaman olağan olmayan bir ölüm haberi izlesem, aklıma bu söz gelir.

Ülkemizde insan hayatı o kadar değersiz ve o kadar ucuz ki!

Mesela işçi ölümleri…

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin İSİG) raporuna göre bu yılın ilk üç ayında 347 emekçi “iş cinayetlerinde” hayatını kaybetmiş. Raporda, “Geçinemeyen işçilerin banka ve tefecilerden aldıkları borçları geri ödeyememeleri ve yapılan baskılar nedeniyle intiharlarda artış olabilir” değerlendirmesi yapılıyor.

Rapora göre ocak ayında 120, şubat ayında 109 ve mart ayında 118 olmak üzere; üç ayda toplam 347 emekçi “iş cinayetlerine” kurban edilmiş.

Rapora göre; En çok “iş cinayeti”, inşaat ve yol iş kolunda yaşandı, bu iş kolunda yaşanan “iş cinayetlerinin” oranı toplam rakamın yüzde 16’sı oldu.

Bu iş kolunu; yüzde 13’lük oranla taşımacılık ve yüzde 10’luk oranla tarım ve orman iş kolu takip etti.

“İş cinayetlerinin” gerçekleşme nedenleri listesinde; yüzde 18’lik oranla trafik ve servis kazası ve ezilme, göçük birinci sırada yer aldı.

Bunları; yüzde 14’lük oranla yüksekten düşme ve kalp krizi izledi.

Üçüncü sırada ise yüzde 11’lik oranla koronavirüs nedeniyle gerçekleşen ölümler yer aldı.

Yılın ilk üç ayında 18 mülteci emekçi, 25 kadın emekçi ve altı çocuk işçi iş cinayetlerinde öldü.

Yılın ilk üç ayında işçi sağlığı ve güvenliğine dair olan sorunları ekonomik kriz, işten çıkarmalar, iklim durumu (yoğun kar yağışı) gibi koşullar belirledi. İşçiler hayat pahalılığı ve işten çıkarma tehdidi nedeniyle güvencesiz çalışma koşullarına mahkûm edildi.

Asgari ücret düzeyinin tüm ücretliler içindeki oranı yüzde 70’e ulaşırken birçok işyerinde sigortalar asgari ücret üzerinden yatırılsa da belli miktarlar elden geri alındı. İşten atılma baskısıyla işçiler daha çok çalıştırıldı, üç işçinin yapacağı iş iki işçiye yaptırıldı.

Başta temel gıda, kira, ısınma, ulaşım olmak üzere her şeye yapılan zam furyasında düşük ücret-işsizlik-güvencesiz çalışma cenderesindeki işçilerin fiziki ve ruhsal sağlığı çok etkilendi. Yine bu dönemin Türkiye çapında yoğun kar yağışı ile geçmesi işçilerin işyerlerine gitmelerinden tutun enerji, yol, belediye gibi işkolları başta olmak üzere işçi sınıfı üzerindeki iş yükünü daha da ağırlaştırdı.

Diğer yandan yüzlerce işçi direnişi de gerçekleşti. Önümüzdeki dönemde de bir yandan ekonomik krizin baskısı yoğunlaşacak ama diğer yandan zikzaklar çizse de Türkiye işçi sınıfının direnişleri de güne damgasını vuracak gibi gözüküyor.

İSİG diyor ki;

Nisan ayı ile birlikte (havanın ısınması, sezonun başlaması) güvencesiz çalışmanın en yoğun olduğu inşaatlarda ve tarımdaki iş cinayetlerinde hızlı bir artış gözükebilir. Bu noktada inşaatlarda yüksekten düşmeler, tarımda işçilerinin taşınması ve çiftçilerin traktörlerindeki eksikliklerin giderilmesi başta olmak üzere acil önlemler alınmalıdır.

‘Koronavirüs bir işçi sınıfı hastalığıdır’ demiştik. Şu an için gözlemleyebildiğimiz kadarıyla çalışan işçiler içinde hastalık yaygınlığını devam ettirse de ölümler giderek azalmaktadır. Ancak işçi sınıfının kırılgan kesimleri (yaşlı-emekli işçiler ve kronik hastalığı olanlar) arasında ölümler devam etmektedir. Kamusal sağlık önlemleri bu kesimleri önceleyecek biçimde alınmalıdır.

Ekonomik kriz, mobbing ve fazla çalışmaya bağlı işçi intiharları devam etmektedir. Özellikle geçinemeyen işçilerin banka ve tefecilerden aldıkları borçları geri ödeyememeleri ve yapılan baskılar nedeniyle meydana gelen intiharlarda artış olabilir.

5- Yine aşırı-yoğun-fazla-sağlıksız çalışmaya bağlı kalp krizi ve beyin kanaması gibi ani ölümler de sürüyor. Buna ekonomik krizin ve salgının etkilerini de ekleyebiliriz. İntiharlar gibi kalp krizleri de işçi ölümlerinde belirgin bir hal almaktadır.

Salgınla birlikte işçi sınıfının yeni bölükleri de oluşmaya başladı. Bu noktada örneğin bir meslek grubu olarak moto kuryeler öne çıkıyor. (Raporlarımızda konaklama işkolunda yer verdiğimiz) moto kurye ölümleri (ve yaralanmaları) geçen yıl olduğu gibi bu yılda artarak devam ediyor. Bu dönemde en az 10 moto kurye arkadaşımızı kaybettik. (Diğer yandan moto kuryelerin örgütlenmeleri ve direnişleri de sürüyor)

ILO, Çocuk İşçilikle Mücadele Yılı ilan etse de siyasi iktidar önlem aldığını belirtse de çocuk işçi ölümleri devam ediyor. Her yıl ortalama 60-70 çocuk işçiyi iş cinayetlerinde kaybediyoruz. Çocuk işçilik güvencesiz çalıştırmanın en önemli kaynaklarından olduğu için görmezden geliniyor ve önlem alınmıyor. Çocuk işçilik ile mücadelede biz emek örgütlerinin bir ‘seferberlik’ ilan etmesi için zaman geldi de geçiyor.

Yılın ilk üç ayında 18 göçmen/mülteci işçi hayatını kaybetti. Tarım ve inşaatlarda meydana gelen ölümlere paralel olarak yaz aylarında göçmen işçi ölümleri de artışa geçmektedir. Diğer yandan Türkiye’de milyonlarca göçmen işçinin var olduğunu ve bu işçilerin büyük bir çoğunluğunun kayıt dışı olarak çalıştıklarını ve yine bu yüzden iş cinayetlerinin gizlendiğini de unutmamalıyız.

Raporlarımızda iş cinayetlerinde ölenlerin ortalama yüzde 2 ila 4’ünü sendikalı işçiler oluşturuyor. Ancak kâğıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi sonucu net bir bilgi verme şansımız olmadığını da belirtelim. Bu durum özellikle kamu çalışanı/memur sendikaları açısından daha da tespit edemediğimiz bir husus. Ancak tersinden baktığımızda da sendikalı-örgütlü olmak bir işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğini sağlamanın en önemli yolunu oluşturuyor. Bu yüzden yukarıda saydığımız hususları önlemenin ve olumlu adımları hayata geçirmenin zorunlu koşulu sendikalı-örgütlü olmak.”

GENÇLER SİYASETE NASIL BAKIYOR?

Türkiye’de 2023’te yapılacak seçimde seçmen listelerinde büyük değişiklik olacak; genç nüfuslu ülke olma özelliği sayesinde yaklaşık 5 milyon genç seçmen (toplam seçmen sayısının yaklaşık yüzde 10’u) gelecek seçimlerde oy kullanacak.

Peki Y ve Z kuşağının öncelikleri neler? Ülke sorunlarına nasıl bakıyorlar? Nasıl yaşıyorlar, nelere dikkat ediyorlar?

Konrad-Adenauer-Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından yaptırılan geniş çaplı anket çalışması, Türkiye’deki gençlerin sesi olmaya aday. “Z Kuşağı” (1997-2005) olarak adlandırılan ve “Y Kuşağı”nın (1981-1996) genç kısmını da içeren araştırmada çok çarpıcı sonuçlar var.

20 Mayıs-10 Eylül 2021 tarihleri arasında, 28 ilde ve 3243 kişiyle yüz yüze görüşme-anket tekniğiyle gerçekleştirilen ve 100 sorudan oluşan Türkiye Gençlik Araştırması 2021’den elde edilen verilerin öne çıkanları şöyle:

Gençler geleceğe karşı karamsar; sebep ekonomi

Anket sonuçları Türkiye’deki gençlerin çoğunun ülke geleceğine karamsar baktığını gösteriyor. Ankete katılanların %62,8’i Türkiye’nin geleceğini iyi görmediklerini belirtirken, “Türkiye’nin geleceğinden tamamen umutsuz olduklarını” söyleyenlerin oranı ise %35,2 çıktı.

Karamsarlığın önde gelen nedeni ise Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum. Gençler en çok yaşanan sorunları sırasıyla; ekonomik durumun kötü olması (%17,8), işsizlik (%16,1), kalitesiz eğitim sistemi (%15,8), adam kayırma, yolsuzluk ve rüşvetin yaygın olması (%15,4) olarak dile getirdiler.

Bu çerçevede katılımcıların önemli kısmı da (%72,9) fırsat verildiği takdirde başka bir ülkede yaşamak istediklerini belirtmişler.

Anket sonuçlarında gençlerin siyasetçilere yönelik güvensizlikleri de öne çıktı. Ankete katılan gençler en güvendikleri kişiler konusunda bilim insanlarını işaret ederken (%70,3), ordu da gençlerin çoğunluğu tarafından güvenilir bulunuyor (%61,8).

Politikacılara, siyasi partilere ve gazetecilere beyan edilen güven oranları sırasıyla %3,7, %4,4 ve %6,9 oldu. Gençlerin Cumhurbaşkanlığı’na güveni ise %19,4’da kalırken, yargıya güven ise %11,9 çıktı.

Araştırma, Türkiye’deki 18-25 yaş arasındaki gençlerin “milliyetçi” bir profile sahip olduklarını da ortaya koydu. Sonuçlar Türk Bayrağı (%89,7), kurum olarak Türkiye Cumhuriyeti (%87,4) ve Türk olmak (%71,6) gibi ulusal sembolleri son derece önemli olarak gören milliyetçi genç bir topluma işaret ediyor.

“Dindar nesil” hedefi ne ölçüde gerçekleşti?

Araştırma sonuçları, Türkiye’deki genç nüfusun Müslüman olmaya büyük önem verdiğini ortaya koydu. Bu çerçevede gençlerin %70,5’i “Müslüman olmaya önem veriyorum” şeklinde görüş beyan etti. Ancak iş dindar olmaya geldiğinde durum değişti; Allah’a inandığını söyleyip, kendini “dindar” olarak nitelendirenlerin oranı yüzde %29,8’da kalırken, Allah’a inandığını söyleyip kendini “pek dindar olmayan” olarak tanımlayanların oranı %56,9 oldu. Kendisini deist olarak tanımlayanlar %7,3, ateist ve agnostik olanlar ise %4,6 olarak ortaya çıktı.

Kadın-Erkek İlişkisi

Ankete katılanların tamamına yakını (%92,3), evlilik öncesi kız-erkek arkadaşlığını normal görüyor. Çoğunluk (%80), kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanıyor, %10,6’sı ise kadınların daha üstün olduğunu düşünüyor. Erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu düşünenlerin oranı ise sadece %9,4.

Ankette Mansur Yavaş sürprizi

Ankette siyasi açıdan en büyük sürpriz ise takdir edilen siyasetçilere ilişkin sorulara verilen yanıtlarda ortaya çıktı. Ankete katılanlara tüm siyasi partilerin liderlerinin adları verilerek, en çok hangisine hayran oldukları soruldu. Ayrıca isterlerse, siyasi parti liderleri dışında kendi istedikleri bir siyasetçinin ismini de verebilecekleri söylendi.

Yanıtlarda, “hiçbir siyasetçi” şıkkı %20,1 ile birinci sırada gelirken, ikinci sırada ise %16,8’lik bir oranla Recep Tayyip Erdoğan’ın adı yer aldı. Soru listesinde adı yer almayan kişiler için konulan “Diğer” seçeneğine katılımcıların %16,3’ü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın adını yazdı.

Türkiye’de yaşanan sorunların sorumlusu kim?

Anket sonuçlarına göre gençler, Türkiye’de yaşanan sorunların sorumlusu olarak, iktidar ve muhalefet ile birlikte “tüm politikacılar” (%38,9) olarak gördüklerini ortaya koymuşlar. “Yaşanan sorunların sorumlusu” olarak ikinci sırada Cumhurbaşkanı (%34,6) gösterilmiş, küçük bir grup ise (%5,7) Türkiye’de yaşanan sorunların sorumlusu olarak muhalefeti gördüklerini ifade etmiş. Gençlerin, neden muhalefeti sorumlu tuttukları sorusuna verdikleri yanıt da ilginç; “olması gereken muhalefeti yapmayarak Recep Tayyip Erdoğan’ın sürekli iktidarda kalmasını sağlıyorlar, bu nedenle esas sorumlu onlardır” diye görüş belirtmiş gençler.

Hangi partiye oy verecekler?

Ankete katılan gençlerden 18-19 yaş grubu dışında kalanlar (katılımcıların %87,9’u) daha önceki seçimlerde oy kullanmışlar. Buna göre, son seçimlerde (31 Mart 2019) %28,2’si CHP’ye ve %20,1’i AK Parti’ye oy verdiği ifade etmiş.

Mayıs-Eylül 2021 arasında yapılan ankette katılımcılara “yarın bir seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz” sorusu yöneltildiğinde ise oranlar, %23,9 ile CHP ve %10,0 ile AK Parti olarak ortaya çıkmış. Çoğunluk ise ya “oy vermeyeceğim” ya da “kararsızım” diye yanıt vermiş (%44,8).

İdeolojik duruş

Ankete katılan gençlere ideolojik duruşları sorulduğunda ise kendilerini “Atatürkçü ve Kemalist” olarak nitelendirenlerin sayısı yüzde 20,5 ile diğer yanıtların açık ara önünde yer alıyor. İkinci sırada ise kendini apolitik-ideolojim yok olarak tanımlayanlar bulunuyor. (%18,8).

Dünyaya bakış

Gençlere göre yakın gelecekte dünyayı bekleyen en önemli sorun küresel ısınma, iklim değişikliği ve kuraklık (%28,3). Bunu savaşlar-ülkeler arası anlaşmazlık ve çatışmalar (%26,3) ile ekonomik krizler izliyor (%23,1).

Suriyeliler’e bakış

Ankete katılan Türk gençlerinin büyük çoğunluğu (%80,4) hükümetin mülteci politikasının doğru olmadığını ve değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Gençler, Suriye’de barış olduğunda Suriyelilerin kendi ülkelerine gönderilmelerini (%56,8) de istiyorlar. Suriyelilerin Türkiye dışında başka ülkelere gönderilmelerini isteyenlerin oranı ise %19,9.

Suriyelilere sağlık ve beslenme konusunda yardım edilmeli diyenlerin oranı %26,6 olurken, Türk vatandaşlarının yardıma daha çok ihtiyaç duyduklarını vurgulayanların oranı ise %41,7 olarak ortaya çıkıyor. Suriyelilerin Türkiye’de kalmaları durumunda, Türkiye’ye uyum sağlayamayacaklarını düşünüyor gençler (%75,8). Buna gerekçe olarak da kültür ve yaşam biçimini gösteriyorlar.

Gençlerin siyasete ve liderlere bakış açısı oldukça ilginç geldi bana.

“Mevcut siyasi liderlerden hangisini beğeniyorsunuz” sorusuna verilen yanıtlar arasında ilk sırayı “Hiçbirine” şıkkı almış.

Gençlerin yüzde 20,5’i mevcut liderlerin hiçbirini kafasına uygun bulmuyor.

Hiçbirini takip eden lider ise Recep Tayyip Erdoğan.

Erdoğan’ın gençler arasındaki popülerlik oranı yüzde 16,8.

Onu takip eden ise Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş. Yavaş’ın beğenilme oranı Erdoğan’a çok yakın: 16,3.

Ardından 8,7 ile Meral Akşener, yüzde 7,9 ile Selahattin Demirtaş, yüzde 7,3 ile Muharrem İnce, yüzde 6,3 ile Kemal Kılıçdaroğlu, yüzde 4,5 ile Devlet Bahçeli geliyor. Fikir beyan etmeyenlerin oranı yüzde 3,6 iken Ekrem İmamoğlu diyen gençlerin oranı yüzde 3,3. Onu yüzde 3,3 ile Babacan, 1,1 ile Davutoğlu takip etmiş.

Bu sorunun illere göre yanıtları da çok ilginç.

İstanbul’da yaşayan gençlerin en beğendiği politikacı açık ara farklı Mansur Yavaş. Yavaş’ın İstanbullu gençler arasında beğenilme oranı yüzde 28.

İmamoğlu’nun yüzde 9. Meral Akşener’in yüzde 7,9. Tayyip Erdoğan’ın ise yüzde 7,5.

Onu 6,1 ile Muharrem İnce, 5,4 ile Kılıçdaroğlu ve Bahçeli takip ediyor.

Buna mukabil Trabzon’daki gençler arasında en beğenilen lider yüzde 20,5 ile Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 19,2 ile Meral Akşener, yüzde 12,3 ile Muharrem İnce, Yavaş’ın Trabzon’daki gençler arasındaki popülaritesi yüzde 11. İlginçtir, İmamoğlu, memleketi Trabzon’da yüzde 1,4 oranında beğenilen Selahattin Demirtaş kadar bile popüler değil.

Gaziantepli gençler arasında yüzde 26,1 ile en popüler isim yine Mansur Yavaş, onu takip eden ise yüzde 14,2 ile Recep Tayyip Erdoğan.

Konyalı gençlerin en beğendiği lider yüzde 29,6 ile Recep Tayyip Erdoğan olurken onu yüzde 12,4’le Mansur Yavaş takip etmiş.

Van’da ise en beğenilen siyasi figür yüzde 37,5 ile Selahattin Demirtaş, yüzde 21,1 ile Recep Tayyip Erdoğan. Onu yüzde 5,5’lik oranlarla Akşener ve Babacan, yüzde 4,4 ile Mansur Yavaş izliyor.

Vanlı gençler arasında İmamoğlu’nun beğenilme oranı Kemal Kılıçdaroğlu’nun altında.

İşin garibi pek çok yerde bu durum söz konusu.

Ne derler, niye derler bilemem ama gençliğe güvenim sonsuz…

İnşallah siyaset üzerinde baskı mekanizması oluştururlar da ülkemizdeki kirli ve bağnaz siyaset düzelir.