Lafı eveleyip gevelemenin anlamı yok.

Hepimiz biliyoruz ki, iktidar ve türevlerinin Atatürk diye bir derdi var.

Sevmiyorlar, istemiyorlar, her fırsatta da bunu belli ediyorlar.

Son örnek, yine Ayasofya imamı…

Vaazında üstü kapalı olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okudu.

Arkadaş, adeta ‘CHP’yi ümmetin başına getirme Allah’ım!’ diye dua edip, siyasi mesajda verdi.

Sosyal medyada güzel tepkiler var, bunlardan bir tanesi de şu;

Fatih Sultan Mehmet aldı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise kurtardı. Allah ikisinden de razı olsun!

Lakin arkadaşlar için Atatürk yok, öyle bir devir yaşanmadı, Mondros ve Sevr de yoktu, direk Lozan’a geçtik, İstanbul işgal edilmedi dolayısıyla da kurtarılmadı.

Oysa, bakın Ayasofya’nın başına neler gelmiş?

Tarihçi Ümit Doğan anlatıyor;

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın yarattığı uygun ortamı fırsat bilen Fener Rum Patrikhanesi Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi için çalışma başlattı.
1 Şubat 1919’da yapılan bir toplantıda Osmanlı’nın İstanbul’da camiye çevirdiği kiliselere ait bir liste hazırlanması ve Ayasofya çevresindeki araziler zengin Rumlar tarafından satın alınması kararlaştırıldı.
Osmanlı Vükela Meclisi bu durumun önüne geçmek için, satılmak istenen arazinin Evkaf Nezaretince satın alınmasını kararlaştırdı ve bunun için Haydarizade İbrahim Efendi başkanlığında bir komisyon oluşturuldu.
Patrikhane Ayasofya’ya asılacak Yunan bayrağını bile hazırlamıştı. Bayrak atlas üzerine işlenmişti ve iki buçuk metre genişliğindeydi. İzmir’den gelen Rum Metropolidi Galata’da ki bir kilisede Ayasofya’ya çekilecek bu bayrak için takdis yaptı.
Ayasofya’ya büyük bir çan ve Yunan bayrağı asılacağını duyan Rum mahallelerinde mızıkalı şenlik başlamıştı.
Venizelos Fener Rum Patriğine “Yakında elinizi Ayasofya’da öpeceğim” demişti.
İşgal güçleri de Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesine sıcak bakıyorlardı. İngiltere Başbakanı Lloyd George, “İstanbul, bilhassa Doğu dünyasının kozmopolit ve milletlerarası bir şehirdir. Ayasofya tabiatıyla eski hüviyetine iade edilecektir” diyordu.
Sonrası malum, kurtuluş Savaşı kazanıldı, planlar bozuldu.

Ama dediğim gibi o arkadaşlar tarihin bu kesitinden muaflar veya işlerine gelmediği için olsa gerek bu dönemi es geçiyorlar.

İstanbul’u alan Fatih’in kılıç hakkı önemli ama ya kurtaran Atatürk’ün?

İşte onu görmezden geliyorlar…

* * * *

Gündem Peker ifşalarına dönünce fırsat bulup yazamadım.

‘Artık ipliğiniz pazara çıktı hocam’ demişti birisi…

İP kısmını da büyük harflerle yazmış yani İYİ Parti’ye gönderme yapıyor aklı sıra.

Peki, ne olmuş?

Dursun Çiçek, bir kanalda ’HDP’ye bakanlık vereceğiz’ demiş!

Birincisi; Dursun Çiçek, CHP eski milletvekili, partide herhangi resmi bir görevi de yok, kaldı ki görüşü istendiğinde de (bu benim şahsi görüşümdür’ parantezi açma gereği duyan birisi…

O programa CHP’yi temsilen katılmış da değil…

İkincisi; Dursun çiçek ‘vereceğiz’ demiyor, eğer seçim ikinci tura kalırsa, Kürt oylarını kanalize etme babından HDP’ye bakanlık teklif edilebilir/verilebilir diyor. PKK bağlantısı olmayan, hem CHP hem de İYİ Parti seçmenini rahatsız etmeyecek bir isim üzerinde anlaşılabilir, diyor.

Haliyle biraz da tahrif edilmiş şekliyle Cumhur ittifakı taraftarları için bulunmaz bir manipülasyon malzemesi haline getirilip haftalardır kullanılıyor.

Aklımın almadı nokta şu;

Toplum mühendisliği ve beraberinde algı operasyonları o seviyeye gelmiş ki, HDP’ye bakanlık verenler,  rakiplerini HDP’ye bakanlık verecekleri ihtimali üzerinden şeytanlaştırabiliyorlar!

Yani yapana sözümüz yok da, yapacağını söyleyene sövüyoruz günlerdir.

Kimse kusura bakmasın, bu da bana Neyzen Tevfik’e atfedilen bir dörtlüğü hatırlatıyor.

“İnsanoğlu gariptir,

Her lafı kaldırmaz.

İp.e dersin kızar da,

Öpsen(!) aldırmaz.”

Hocam, sana yakıştı mı diyeceksiniz, biliyorum.

Evet, bana yakışmadı ama doğrusu birilerinin üstünde çok güzel duruyor!