Otur otur çekinme. Sana bu zamana kadar başkalarının, başka hayatların hatta başka dünyadaki benim gibi düşünmeyenlerin hayatlarından kesitler anlattım. Daha öncesinde de sormuştun bunlar senin hayatın mı diye? Ben de sana "Bazılarında anlattığım karakter yerine koyuyorum kendimi, bazılarında ise buna gerek kalmıyor çünkü konunun kendisi direkt olarak ben oluyorum." demiştim.

Burada seni oturtmamın sebebi şu; biraz kendimden bahsetmek istiyorum sana, öykü, söyleşi gibi edebi tarzda olmasa da ben sana elimden geleni yapacağım ama önce iki çay söyleyelim mi? Çaylar da tavşan kanı görünüyor. Bir iki yudum aldıktan sonra hemen başlıyorum anlatmaya. Sen de bu sırada hazırlığını yap. Kâğıda mı yazacaksın, ses mi kaydedeceksin artık orası sana kalmış.

Yalnızlık hikâyemin başlangıç noktası aslında bir başlangıç noktasının olmaması. Başlangıç noktan olmadığı zaman yalnız olmaya ilk adımı atmış oluyorsun. Sakın bu adımla bütün işin bittiğini de sanma. Yalnız olmak çok zor bir şey. Sadece bir iki kişiyi terk etmek, aşk acısı yaşamak gibi kolaya alınacak bir şey değildir. Zaten o kadar kolay olsa herkes yalnız olurdu, o zaman da benim bir anlamım kalmazdı dimi?

Yalnızlığın iki yolu vardır biri duygusal yalnızlık diğeri ise düşünce yalnızlığıdır. İlki herkesin yaşadığı olaylardır; aşk sorunları, ailesi, arkadaşlarıyla ilgili yaşadığı sorunlar ve kayıplar… Bunların hepsini herkes gibi ben de yaşadım. Bir kadına ilgi duyduğumda o daha fazla ilgi istedi. Daha fazla ilgi gösterdiğimde sevgi istedi. Sevgi gösterdiğimde onun için ölmemi istedi. Onun için öldüğümde ise o bunları başkasından istedi. Duygusal açıdan durumuma bu diyebilirdim. Arkadaşlık konuları da bu aşk meşk konularından farklı olmadı. Arkadaş, dost dediğimiz, çok fazla anlamlar yükleyip fazlasıyla değer verdiklerim maalesef değerimi bilmediler. Bilmeye çalıştıklarında ise iş işten çoktan geçmişti. Bu iki duygusal değerlendirmem hayatta çoğu insanın yaşadığı yalnızlığın ilk adımıdır.

Yalnız kalmaya başladığın yer düşünce yalnızlığıdır. Sakın aynı düşüncede ve fikirde buluşmak olarak düşünme. Herkes farklı düşünür ve bu son derece doğaldır çünkü her insan kendini farklı bir şekilde geliştirir. Kimi kitap okur, kimi gezer, kimi videolar izler ve daha sayamayacağım kadar bir sürü yol kullanır. Fakat konuşmaya başladığında anlattıklarının anlaşılmadığını hissettiğinde, anlattıklarının karşıdakinin anlama kapasitesi kadar olduğunda ve en önemlisi senin düşüncelerine saygı gösterilmeyip küçümsendiğini gördüğünde yalnızlar kulübüne hoş geldin diyorsun kendine. Düşüncelerinin bir anlam taşımadığını görüyorsun. Şöyle anlatırsam daha iyi olacak sanki. Sen birini sevdin çok sevdin ve o kişi seni onu aldattığını düşünerek bırakmak istedi. Aslında ortada aldatılma yok ve sen haklısın ama nasıl ikna edebilir, nasıl anlatabilirsin ki karşındakine? Karşıdaki bir yargıya körü körüne inanmış ve kendini o düşünceye bırakmış. Düşüncelerini anlattıklarında da bu hissiyata kapılıyorsun artık. Anlatılacak bir şey kalmıyor.

Keşke düşüncelerimi de aşklarımı da bir bilim tezi şeklinde sunsam ve kanıtlayabilseydim. Bu sefer duygularımı da düşüncelerimi de bilimsel olarak kanıtlamış olurdum fakat bu benim elimde olan bir şey değil. Düşüncelerimi ve duygularımı karşı tarafa kanıtlayabileceğim bir bilim dalı yok. Bütün bu olaylardan sonra artık gönül rahatlığıyla ‘’Yalnızım’’ diyebiliyorum. Ne kadardır bunu duymak istiyordun benden, umarım dilediğin her şeyi duymuşsundur. Neden yalnız olduğumu da anlamışsındır. İki çay daha söyleyelim mi ne dersin?