Uzun zamandır kendine bir şeyler yapmıyordu. Eve gelince bu akşamın sadece ona özel olması için hazırlığa başladı. Mutfağa girdiğinde evde çok da bir şey olmadığını gördü ve dışarı çıktı. Markette sağına soluna bakındı. Tanıdıklarla selamlaştı. Yüzünde güller açıyordu. Alışverişini tamamladıktan sonra eve döndü ve hazırlıklara başladı.

Sevdiği bir şarkı açtı. Duygusallaştı. Önce kısık sesle ardından da gittikçe yükselen bir tonla şarkıya eşlik etmeye başladı. İçinin rahatladığını hissediyordu. Bir yandan da elleriyle kendine özel olan hazırlıklarına devam ediyordu. Şarkıyla birlikte duygusal halini doğramıştı tencereye. Sonrasında da gözü daldı uzaklara. Aklına sevdikleri geldi. Kaybettikleri, ona uzakta olanlar, görüşmek istedikleri fakat görüşemedikleri… Kısacası birtakım sebeplerden sonra onun için imkânsız olanlar geldi aklına. Üzüldü. Kendine bir şeyler hazırlamak, bugünü kendine özel yapmak bu kadar duygusal olmamalıydı dedi kendi kendine. O sırada tencereye göz yaşlarını da ekledi. Buzdolabını açıp marketten aldığı birkaç şeyi de dışarıya çıkarttı.

Kapı çaldı. Kapıyı açtı. Karşısında uzun boylu bir adam vardı. Bir süre birbirlerine baktılar. Sonrasında da adam ‘’Pardon, yanlış geldim.’’ diyerek kapının önünden son sürat uzaklaştı. Kapıyı kapattı ve bu devirde nasıl yanlış kapı çalınır gibi kelimelerle kendi kendine söylenmeye başladı. Bu söylenmeler devam etti. Devam ettikçe daha önceden içinde kalan, biriktirdikleri geldi aklına. Onlara sinirlendi ve onlara da söylenmeye başladı. Söylenme işi kendi kendine konuşmaya döndü. Bu üstüne konuştuğu olaylar onu daha da sinirlendirdi. Bu kez de geçmişten hâlâ ders almadığı konusunda kendine kızdı. Sonrasında kızdıklarını da tencerenin içerisine ekledi.

Kısa sürede toparladı kendini. Sonuçta bu akşam onun akşamıydı ve kendi için uzun süre sonra bir şeyler hazırlıyordu. Geçmişi düşünüp üzüldüğü, sinirlendiği yeterdi. Yeni bakış açıları lazımdı ve onun için ileriyi düşünmeye başladı. Olasılıkların olasılıklı olduğu, imkânsızların imkânsız olmadığı, farklılıkların sorun teşkil etmediği şeyleri düşündü. Bunlara kimi güzel hayaller ya da pembe hayaller, kimi de umut diyordu. Her ikisinin de söylemi onun hoşuna gidiyordu ve her ikisinden de birer tutam tencerenin içerisine koydu. Tabii ki tencereye koymadan önce onları temiz bir suda yıkadı.

Onların da tencereye girmesiyle artık her şey hazır görünüyordu. Son eklemeleri ve süslemeleri yapacak daha sonrasında da tencerenin altına hafif bir ateş yakacaktı. Tencerenin içerisini tekrar kontrol etti. Eksik olan, koymadığı bir şey var mı diye düşündü ama her şey tam görünüyordu. Bu akşama özel olarak hazırladığı karışımın sadece pişmeye ihtiyacı vardı. Gazı açtı ve ateş yakarak ocağın altını yaktı. Tencere yavaş yavaş ısınmaya başladı. Bir süre sonra mutfağa geldi ve mutfak mis gibi kokuyordu. Umut ve hayalin kokusu her yeri sarmıştı. Güzel koku sayesinde ağzı sulanmış ve hevesleri daha da artmıştı. Gözyaşları buharlaşmış, hüzünler ise ateşe karışıp gitmişti. Yeni bir sayfa açmış gibi hissediyordu kendine. Hızlıca bir tabak aldı kendine ve yemeğe başladı. Bu karışım o kadar güzeldi ki bir tabak daha aldı. Her güzel şey gibi bu karışımın da bu kadar çabuk bitişine hüzünlendi. Oysa ki ne güzel karıştırmıştı kendiyle ilgili her şeyi ve ateşe vermişti. Bu tarifi çok beğenmişti. Bu yaptığından cesaretlendi ve bir de ‘’Hata’’ yemeği yapmak için tarif aldı. Haftaya da onu yapacaktı.