Dostlara tavsiyem, gündemi, hayatı ve olayları değerlendirirken, dün kendi ülkelerinde farklılıklarını öne sürüp birbirlerini yiyen ama bugün ancak başka ülkelerin çöplüklerinde müştereklerinde buluşan Suriyelilerden örnek almalarıdır.

Ne diyordu o Suriyeli hatırlayalım;

“Biz Suriye’de önyargılı yaşıyorduk. Birbirimize tahammülümüz kalmamıştı. Suriyeliler arasındaki fay hatları patlama noktasına gelmişti. Şiiler, iktidar olduğu için kimseyi beğenmiyor, Sünniler, çoğunluk benim diye herkese tepeden bakıyor, Hristiyan zengin olduğu için kürdü ezmeye çalışıyor, Arab’ı başka, Türkmen’i başka konuşuyordu. Herkes herkesi beğenmeyip aşağılıyor, sosyal medyada karşılıklı incitici, hakaret edici paylaşımların önü alınamıyordu. Herkes, herkesten uzaklaşıyor, en iyinin kendisi olduğuna inanıyor, başkasını kabullenmiyordu. Hepimiz, en ahlaklı, en namuslu, en dindar kendimizi sanıyorduk. Sonunda ülkemiz paramparça oldu ve Sünnisi, Şiisi, Arabı, Kürdü, Türkmeni birleştik. Ama nerede biliyor musunuz, Gaziantep Çöplüğünde. Çöp toplarken artık tartışmıyoruz, yani birlikte yaşamayı çöplüğe düşünce öğrendik. Ama üzerinde yaşadığımız topraklar artık bize uzak…”

Bakın, bizler de bugün önyargılarımızla yaşıyoruz.

Birilerinin sokma aklı ve bize taktıkları at gözlüğü sebebiyle birilerinin istediklerini görüyor, görmemiz gerekenleri görmüyoruz.

Takım tutar gibi parti tutuyor, siyaseti ve olayları fanatik taraftar mantığı ile değerlendiriyor, eğriyi doğruyu birbirinden ayırmıyor, ayıramıyoruz.

Birileri, müştereklerde buluşmamızı istemiyor, dolayısıyla sürekli farklılıklarımızı öne sürüp ve araya siyasi nifaklar sokup bizi tokuşturuyor.

Birileri bizim birbirimizi sevmememizden, birbirimize tahammülsüzlüğümüzden beslenirken, bir araya gelmemizden, birbirimizi anlamamızdan, ortak noktalarımızda buluşmamızdan ödleri kopuyor.

Yarın bizler de Suriyeliler gibi başkalarının vatanında bir çöplükte buluşmak ve ancak birbirimizi anlamak istemiyorsak, dikkatli, uyanık ve bilinçli olmalıyız.

Ve dediğim gibi, kendimize at gözlüğü taktırmamalı ve eğer takıldıysa da bu at gözlüğünden bir an önce kurtulmalıyız.

Farklı görüşlerden olabiliriz, hatta etnik kökenimiz bile farklı olabilir, hiç önemli değil neticede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliğinde buluşabilir, bu ülke ve bu toplum için her şeyin en iyisini ve en güzelini birlikte tahayyül edebilir hatta gerçekleştirebiliriz.

Bu, bu kadar zor mu?

Pek çok şeyimiz farklı olsa bile mesela ‘adalet’ noktasında buluşamaz mıyız?

Bu adaletin er ya da geç herkese lazım olacağı gerçeğinden yola çıkarak, başkalarına yapılıyorken özellikle ‘hop, durun bakalım, bu bir haksızlık’ diyemez miyiz?

Adaletsizliğe uğrayan birilerini, sırf bizden değil diye savunmayacaksak -ki bunun ne mübarek dinimiz de ne de ne şanlı geçmişimizde yeri vardır- yarın sıra bize geldiğinde ne yapacağız?

Bunun insanlık tarihinde yüzlerce örneği var.

Örneğin Papaz Niemöller…

Sözleri aynı zaman da Hitler Faşizminin yerleşmesinde halkın payının da olduğunun bir işaretidir ve insanlık için önemli bir uyarıdır;

“En önce komünistleri hapsettiler ve biz bundan hemen haberdar olduk. Evet, biz kilise için yaşıyorduk ve komünistler kilisenin dostu değildi hatta kilise onları düşman ilan etmişti. Tabii bunun için sesimizi çıkarmadık… Sonra sendikalara sıra geldi. Sendikaların da kiliseyle bir ilişkisi yoktu ya da hiç olmamıştı. Biz bu sefer de, her koyun kendi bacağından asılır dedik…

Komünist kesinlikle değildik ve hatta kilisenin düşmanı komünistlerin faşistler tarafından tutuklanmaları dolayısıyla yakamızdan düşmelerine rıza gösterdik bile…

Komünistlere, sosyal demokratlara, sendikacılara yapılanları kabul ettik. Bunlar bizi ilgilendiren şeyler değil dedik. Kilise politikayla uğraşmaz dedik…”

Sonrası malumunuz; Yahudiler haksızlığa uğrarken Yahudi olmadıkları için, Komünistler haksızlığı uğrarken Komünist olmadıkları için sesini çıkarmayanlar, sıra kendilerine geldiğinde, imdat istediler, kafalarını kaldırıp şöyle bir baktılar ki, seslerini duyacak ve yardımlarına gelecek hiçbir kişi/grup kalmamıştı.

Bütün bunları şunun için yazıyorum;

Siyasette gerilim tırmanıyor, bile isteye tırmandırılıyor…

Muktedirler, ağır itham ve hatta iftiralarla hedef gösteriyorlar, kendilerinden olmayanların üzerine adeta çullanıyorlar ve bizim de böyle yapmamızı istiyorlar.

Bakın iktidar, yer yer siyaset dışı araçlarla ve devlet gücüyle muhalefetin siyaset alanını yok ederek varlığını ve iktidarını sürdürmeye çalışıyor.

İktidar, ekonomide ve salgınla mücadeledeki başarısızlığını topyekûn muhalefete çullanarak kapatmaya çalışıyor.

Bu çullanmayı sadece siyaset araçlarıyla değil siyaset dışı araçlar ve yöntemlerle de yapıyor.

Demokratik teamüllere, demokratik kurallara aykırı bir şekilde, bazen bağırıp çağırarak, bazen gerçeği çarpıtarak, bazen devlet gücünü, bazen yer altı dünyasını konuşturarak muhalefet partilerine, muhalefet liderlerine, muhalefet milletvekillerine, muhalif bilim insanlarına ve aydınlarına her yönden yükleniyor.

Oh canıma değsin diyenlere sözüm yok…

Ama biraz vicdanınız varsa, 12 Eylül öncesi şartları yeniden yaşamak istemiyorsanız, bölünmek, parçalanmak ve başkaları gibi başka bir ülkenin çöplüğünde buluşmak istemiyorsanız, siz, siz olun yapmayın, alet olmayın ve eğer gücünüz yetiyorsa da engel olun.