Kalenin büyük kapıları açıldı. İçeriye bir kahraman edasıyla girdi. Kale içerisinde bulunan halk sağlı sollu dizilmiş, kendisini alkışlıyordu. Atıyla halkın çevresinde bir tur atıp kralın olduğu yöne doğru ilerledi. Atından indi ve dizlerinin üstüne çökerek kralı selamladı. Atına geri dönüp ceplerinden çıkardığı kralına iletmesi gereken hediyeleri verdi. Sonrasında da kralın davetiyle içeriye girdiler.

    Kral şaşkındı fakat onun gibi bir kahramana sahip olduğu için de mutluydu. Şaşkındı, çünkü daha önce düşmanlarına karşı gönderdiği hiçbir elçi, savaşçı ve asker geri gelememişti. Ama bu sefer ilk defa gönderdiği bir kişi geri gelmişti. Üstelik sağ salim şekilde ve hediyelerle birlikte… Kralın sormak istediği, konuşmak istediği çok şey vardı ama kahramanının uzun ve yorucu bir yoldan geldiğini bildiği için onu yormak ve sıkmak istemiyordu.

   Önce masaya buyur etti. Masada yok yoktu. Kahraman izin isteyerek yemeklere yumuldu. Uzun süredir aç olduğu yemeği yiyişinden belliydi. Kral da bu sırada şarabını yudumlarken, kahramanın getirdiği hediyelere bakıyordu. En sonunda kendini tutamayıp sormak istediği sorular için öne atıldı:

‘’Bunca zamandır oraya sayısız adam, asker, elçi gönderdim. Yetmedi onlarla beraber bir sürü hediye, altın gönderdim fakat hiçbiri geri gelmedi. Sadece bana iletilen ise gönderdiğim kişilerin kellesiydi. Nasıl oldu da sen sapasağlam, üstelik karşı tarafın hediyeleriyle ve barış anlaşmasıyla bana geldin? Yanlış anlama, son derece mutluyum fakat bu sırrını merak ediyorum.’’

Nefessiz bir şekilde önündeki yemekleri yiyen kahraman yemeğe bir ara verip ağzındaki son lokmayı hızlı bir şekilde yuttu. Sonra kralına bakarak söze başladı:

‘’Kralım ben ne bir askerim, ne bir ustayım ne de bir elçiyim. Ben sadece bir vatandaşım. İyi dövüştüğüm doğrudur fakat bunu ancak siz ve daha önce savaşta karşılaştığım askerler biliyor. Kısacası beni tanıyan biri yok. Vatandaş olduğum için diploması kurallarını, adetleri veya yapılması gerekenleri de bilmem. Ben sadece işim gereği tavuklara bakmayı iyi bilirim. Vergimi öderim, size kulluk ederim, emrinize de amedeyimdir. Zaten bundan dolayı size rica etmiştim. Doğduğumdan beri bu kalenin içerisindeydim en fazla kale duvarlarının biraz dışını görmüşlüğüm vardı. Bu fırsat sayesinde hem farklı bir krallık görecektim hem de o krallıkta ki halkları tanıyacaktım. Keza tam düşündüğüm gibi oldu. Karşı krallığın kralının karşısına çıktığımda da bu sözleri söyledim. Onun da dikkatini çekti ve beni dinledi. Bizim ve onların halkının durumunu konuştuk. Sonrasında da bana hediyeler vererek kralımın yanına, evime ve tavuklarıma dönmem ve sade bir vatandaş olarak yaşamaya devam etmem gerektiği söylenerek beni geri gönderdiler.’’

   Kral çok şaşırmıştı. Bu kadar kolay mıydı bir iletişim kurmak? Oysa o ne elçileri ne en iyi askerleri feda etmişti bu yolda. O gün kral bir şey daha öğrendi: Bazen zor gibi görünen sorunların çözümleri aslında çok basitti. Çözüm ise o soruna nereden ve nasıl baktığında saklıydı.