Hislerimi kaybettim. Evet, evet yanlış okumadınız hislerimi kaybettim. Nerede unuttuğumu ya da bıraktığımı ben de bilemiyorum. Belki de biri benden çaldı onları. Hissizleştim. İşin kötü tarafı ne zaman hissizleştiğimi ben bile bilmiyorum. Sanki her şey normalmiş gibi yaşıyordum. Bir gün yemek yaparken kaynamış çorba elime döküldü. Hiçbir şey olmamış gibi elimi soğuk suyun altına tuttum. Bir süre bekledikten sonra fark ettim ki elim donmuştu ama ben donmasını da hissetmiyordum. Hatta ilk kaynar çorbayı döktüğümde de yanma acısını hissetmediğimi fark ettim. Ondan sonra bir panikle arayıp bulduğum toplu iğneyi ellerime, kollarıma, ayaklarıma her yere batırdım ama bir şey hissetmiyordum. O anda anladım hislerimi kaybettiğimi. Ne yapacağımı bilemeden hemen kendimi attım sokağa. Belki sokakta düşürmüşümdür umuduyla. O anın paniği ve şokuyla ne yapacağını bilemezsiniz ya ben de tam o durumdaydım. Son bir iki günde yürüdüğüm yollara baktım yoklardı. Üzgün bir şekilde eve döndüm. Eski montlarımın, eşofmanların ve pantolonların ceplerine baktım orada da yoktular. Evin altını üstüne getirdim evde de değildiler. Onlar artık yoktular. Sanki çıplak kalmış gibi hissettim kendimi.

Onlarsız ne yapacağımı bilemiyorum. Nasıl yaşanır, neler yapılır gibi sorularla önce doktorlara gittim. Onların verdikleri cevaplar beni tatmin etmedi. Sonrasında da bir sürü kitap okudum ama aradığım beni tatmin edecek cevapları bulamadım. Etrafıma sordum, büyücülere, falcılara gittim. Hiçbir şey gibi bu konuda da ne yapacağımı söyleyemediler. Bilmiyorlardı. İşin kötü tarafı ben de sorduğum soruyu neden sorduğumu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Hislerimi kaybetmenin getirdiği büyük bir bilinmezlik vardı ortada.

Hayatımı devam ettirmeye çalıştım. İlk başlarda çok zorlandım. Öyle ki kulaklıklarım kulağımda yolda yürürken arkamdan sessiz bir köpek gelip beni ısırsa acısını bile hissetmeyecektim. Acıyı hissetmemek demek bir insanın ölümüdür. Hisler olmadan bir insan nasıl empati yapabilir? Nasıl düşüncelerini yönlendirebilir? Hayatımı pür dikkat her şeyi görerek, duyarak, dokunarak yaşamaya başladım. Bu beni son derece büyük bir yorgunluğun kucağına attı. Her şeyin farkında olmak, her şeyi kontrol etmek büyük bir işti. Ben bütün bunları yaparken ve bu hayatıma alışırken bir yandan da hislerimi aramaya devam ediyordum. Çevremdeki insanlara soruyordum belki onlar görmüştür. Benden nefret edenlere bile sordum belki onlar bana bu kötülüğü yapmışlardır diye ama yok. Nereye baktıysam yoktu. Umutsuzluğum ve bu zor olan yeni yaşam biçimim beni artık iyice korkutmaya başlamıştı.

Bir gün her şeyden ümidimi kesmiş bir şekilde yürüyordum, bütün üzgünlüğüm ve hissizliğimle. Rüzgârın nereye sürüklediği belli olmayan bir poşet gibi giderken yol kenarında bir şey gördüm. Önce emin olamadım sonra yanına yaklaştığım da içimde anlamsız bir sevinç belirdi. Sokağın ortasında gece vakti sevinçten bağırdım. Hislerimi bulmuştum. Oturduğum yerin biraz yakınında bir sokak köşesinde. Belli ki birisi onları çalmıştı. Herhalde beğenmemiş ya da beklediğini bulamamıştı ki, onu buraya atmıştı. Sonunda onları bulmuştum. Artık tekrar insan olabilirdim. Mutluluğu hissederek, acıyı duyarak ve bütün hislerimle.