Yaşı müsait olanlar bilir; Eskiden eğitimli insan ile eğitilmemiş insan arasında müthiş bir kalite farkı vardı.

‘Okumuş adam ne de olsa’ denilirdi olumlu davranışlara ve diğer kesim ise ‘cahil işte mektep medrese görmemiş ki’ şeklinde hoş görülürdü.

Zamanla bu fark okumuşların aleyhine kapandı…

Ve bir gün geldi ki mektep medrese görmemiş çocuklarımız, görenlere nazaran çok daha kaliteli bir seviyeye ulaştılar.

Bunu sosyal hastalıklarla ilgili istatistikî verilerden anlamak mümkün…

En çok sigara içen kesim doktorlar mesela…

Ve trafik suçlarında başı yüksek tahsilliler çekiyor.

Demek ki artık eğitim sistemimiz hatalı imalat sebebiyle neslimizi bozar hale gelmiştir.

Demek ki eğitim sistemimiz artık bu ülkeye ve bu millete zarar verir hale gelmiştir.

Bugün ‘artık açılan 100 okul bile bir hapishane kapatmıyor’ derken kastımız da budur.

Okullar kuru birer diploma dışında bireysel veya toplumsal hiçbir olumlu davranış kazandıramadığı gibi evden ve aileden miras kalanları da yok ediyor.

Bir ülkenin eğitim organizasyonun her evresinden geçen bir bireyin ülkesine ve toplumuna düşman olabildiği bir başka ülke tanımıyorum ben.

Aramayın, bulamazsınız…

Başka ülkelerin iki fakülte bitiren bir APO canisi yoktur.

Başka ülkelerde üniversite eğitimini yarım bırakıp veya bitirip soluğu dağda alanlar yoktur.

16 milyon öğrencimiz var, dile kolay 16 milyon…

Çoğu ülkelerin nüfusu bile öğrenci sayımızdan az…

Bu bir ordu demektir. Bu ordu iyi eğitilse bu devlete zeval yoktur.

Lakin bu ordu ne yazık ki çekirge sürüsü mesabesinde…

Bırakın bu orduyu sözde eğitmek için ayırdığımız bütçeyi bir yana çocuklarımızın davranış bozukluğu sebebiyle verdikleri zararı görün.

Önceki gün yeni kurulan bir okula gittim, baktım öğrenci sıraları adeta kazınmış, isimler, resimler, rumuzlar, işaretler…

Bırakın duvarları tavanda bile ayak izleri…

Bir aylık okul olduğuna inanamazsınız.

Demek ki biz daha bu çocuklara devlet malına özen göstermeyi öğretememişiz ki, bu topluma dost olmayı öğretebilelim.

Bu müfredatla da pek mümkün görünmüyor.

Eskiden ‘adam’  olmaktı okumaktan maksat…

Şimdi salt derdimiz iş ve istihdam…

Aman bir meslek sahibi olsun da ne olursa olsun anlayışı hakim.

Dolayısıyla toplum kaymakam olmuş ama adam olamamışlarla dolup taşıyor.

Hoş artık istihdam falan da hak getire ki diplomalı işsizler ordusu çığ gibi…

O zaman bir karar vermeli toplum ve devlet.

Bir neşter vurulmalı artık.

Ve bu ülkede adam gibi bir milli eğitim sistemi uygulanmalı…

Atatürk’ün,  henüz yurt düşmandan kurtarılmadan ve top sesleri Ankara’dan duyulurken maarif kongresi toplama sebebi iyi anlaşılmalı.

Hadi dıştan gelen tehditlerin bir izahı vardır peki içimizden çıkanlara ne demeli?

İkinci Dünya Harbine girmedik, yıkılmadık, bölünmedik, işgale uğramadık. Kıbrıs dışında bir dış sıkıntımız da olmadı.

Ama hep içten vurulduk, içten yıkıldık, içten sarsıldık.

Ha diyeceksiniz ki PKK?

PKK ithal edilmedi ki…

PKK terörü, elebaşları ve teröristleri bu ülkenin vatandaşı değil mi? Bu ülkenin okullarında okumadılar mı? Dahası hala elebaşlarından bir kısmı şu veya bu ad adı altında bu devletten maaş almıyor mu?

Parlamenter yapıp beslediklerimiz de cabası…

Kendi imalatımız olan sineklerle mücadele uğruna bunun gibi üç ülkeyi daha çağlar ötesine sıçratacak kadar varlıklarımızı heba ettik.

O halde bütçenin en büyük payını savunma ve dışarıdan gelecek muhtemel düşmanı bekleme uğruna harcamanın bir anlamı var mı?

Üste para verip kendine zararlı unsurları yetiştirmenin, sonra yine milyarlar harcayıp bu zararı bertaraf etmeye çalışmanın veya çalışıyor görünmenin tek izahı ‘tavşana kaç, tazıya tut’ politikasıdır.

Yazıktır…

Aklımızı başımıza almanın vakti geldi geçiyor.

Ve yarın bile çok geç olacak gibi…