Bir başıma, başıboş ve yalnız bir şekilde oturup düşünüyorum. Onların istemediğini yapıyorum ve düşünüyorum. Bu hayatı nasıl oluşturduklarını. İnsanları bunca şeye nasıl inandırıp, bunca şeyle nasıl meşgul ettiklerini düşünüyorum. Zaten ancak yalnız kalıp ve yapacak bir şeyiniz olmayınca düşünüyorsunuz. Onların yapmanızı istemediğiniz şeyi ancak boşken yapabiliyorsunuz.

Daha kolayca söylemem gerekirse, insan yalnız ve tek başına kalmayı çok sever. Ama bir süreden sonra bu yalnızlıktan sıkılır. Aslında sıkılmaması lazım ama oluşturdukları düzen sayesinde sıkılmaya başlıyorsunuz. Sıkılmayıp, yalnızlığınızı devam ettirince her şeyi sorgulamaya başlıyorsunuz. Önce eski günleri, daha sonra hayatı, iş yerinizi, sevgililerinizi, her şeyi ama her şeyi sorguluyorsunuz ve sorguladıktan sonrada bu hayata fazla anlam yüklenildiğini ve bu hayat için çok fazla uğraşla uğraşıldığını anlıyorsunuz.

Bu hayatı bu şekilde organize edenler sizin yalnız kalıp, düşünmenizi bu yüzden istemezler. Belki bir kişinin düşünmesi önemli değil ama topluluklar halinde düşünmeye başlarsanız o zaman bu onların kurduğu bu hayat düzeni için korkunç bir son olacak. Buna bazı kesimler başkaldırı, bazı kesimler ise uyanış diyor. Ben buna henüz bir isim bulamadım. Ama tek başıma kalıp, kendimi tanımaya vakit ayırdığımdan beri birçok şeyi düşünüp farkına vardım.

Örnek olarak hayatın çok erkenden başlayıp, şık bir kıyafet ile bir yere, bir ofise gidip orada para kazanmak uğruna bütün gününü heba etmenin anlamsız olduğunu öğrendim. İnsanı bu düzene alıştırdıklarını bu düzenin dışına çıkarsa hem diğer insanlar tarafından hem de oluşturulmuş bu hayat düzenli tarafından dışlandığını öğrendim. Bunu bizzat kendim tecrübe ettim.

O kadar ince eleyip sık dokumuşlar ki; evlenmeyi mecbur kılmışlar gibi bir şey. Yalnızlığı suç ve kötü bir şey gibi göstermişler. Yalnız kalan insanda bir kusur bir sorun olduğunu düşündürmüşler. Yalnız kalan insan çok düşünür, çok okur hem bu kadar düşünmek, okumak ile ne olacak kafayı yer diye de bir söz söylemişler. Aslında sizin sevgi sanıp, evlenip yaşadığınız hayat, tamamen bu sistemin bir ürünü. Siz bunu gerekli görüyorsunuz o da size düşünmemenizi sağlıyor. Çünkü insanlar iş harici başka bir uğraşla daha uğraşırlarsa kendilerine zaman ayıramaz, düşünemez, sorgulayamaz, demişler.

Ve son büyük dokunuşu da size kazandırdığı az biraz para ile yaptı. Kazandığınız az parayla yıllar boyunca ödeyeceğiniz taksit karşılığında bir araba, belki de bir ev almanızı sağladı. Siz bunun sevinci içerisindeyken taksitlerinizi ödemek için ve yanınızdaki insanların sorumluluğunu yüklendiğiniz için sürekli çalıştınız. Hiçbir şeyin farkında olmadan çalıştınız. Aralarda sizi kimin yöneteceğine dair siyasetçiler geldi geçti. Sizlerde bunlar için tahtadan yapılmış bir sandığa oy attınız ve kendinizi değerli hissettiniz.

Hayır, aslında hepiniz çok yanıldınız. Sanki biri sizi uyuşturmuş ama bayıltmamış gibi hayatınızı yaşadınız, yaşamaya devam ediyorsunuz. Siz, kafanızı kaldırmadığınız sürece kendinizi tanıyamayacaksınız. Kim olduğunuzu, nelerden hoşlandığınız. Aslında sizin içinizde gizlenmiş, bastırılmış olan seni tanıyamayacaksın. Birini sevemeyeceksin üstelik. Düzenin bu hayat yolunda karşına çıkardığı kişiyi seviyorum sanıp, ondan çocuk sahibi olacaksın ve iyice kafanı kuma gömeceksin. Gündüzleri korkutucu bir alarm sesiyle kalkıp, geceleri de uyumak için boş boş ekrana bakıp günlerini dolduracaksın.

Şimdi ne mi yapacaksın? Kaldıracaksın başını ve düşünmeye başlayacaksın. Düşünen varlık sorgular, sorgulayan varlık öğrenir. Öğrenen varlık ise hayatını yeniden kurgular.