Tedbirli, olağanüstü duyarlı ve bir o kadar da soğukkanlı olmak zorunda bulunduğumuz bir süreç içerisindeyiz.

Son zamanlarda hemen her şey zaten yeterince zor iken üzerine birde, henüz tedavisi bulunamayan, insanlık için yaşam tehdidi oluşturan salgın hastalık coronovirüs girdi hayatımıza.

Hemen herkes psikolojik açıdan da zor günler geçirmekte…

Bu herkesin içerisinde bir kesim var, hayatına hiçbir şey olmayacak, olmuyor, hatta olmamış gibi devam ederken, bir kesimde gerek sosyal, gerek iş gerek eğitim hayatına odaklanmakta zorluk çekiyor. Kanımca Kaygı ve korku hayatımızı sardığında nasıl olumsuz etkileniyorsak, hiçbir şey yokmuş gibi davranmakta sağlıklı değil bu durumda.

Neyse, ben küresel olarak etkilendiğimiz bu durumdan herkes gibi, insanlığın en az zararla çıkabilmesini ve insanlık yararına gereken dersleri alabilmesini diliyorum.Ve bugün neden bu konuya ilişkin yazdığıma geliyorum hemen;

DÜN sosyal medyada, ‘’ne düşünüyorsam , yazıya dökülmüş’’ dediğim bir metin çıktı karşıma. Farkındalığıma farkındalık kattı. İtalyan Psikolog F.Morelli ‘nin cümleleriydi bunlar. En hoşuma gidenlerden birini aktarıyorum hemen;

‘’iİnanıyorum ki evren, kuralları tepetaklak geldiğinde bunları düzeltmenin bir yolunu bulur.’’ Diyordu Morelli.

Bu umudu, ben dahil inanan herkesin taşıdığını düşünüyorum. Şimdi uzun bulduğum için metni aktarmayacağım ama yazıdan benim çıkarımlarımı özetleyeceğim size.

-Öncelikle küresel ısınmanın çevreye verdiği zarardan, ekonominin yerle bir oluşuna ama bu süreçte hava kirliliğinin önemli oranda azalmakta olduğuna, ancak temiz nefes alabilecekken maske kullanmak zorunda kalışımızda ki ironiye dikkat çekiyordu Morelli.

- Sonra dışlayıcı politikaların ve iğrenç ideolojilerin yaygınlaştığı günümüzde bir virüsün gelipde herkesi (sınırda bloke edilen,beyazı,batılısı zengini yoksulu ) nasılda aynı kategoriye koyduğunu vurguluyordu. (virüs zengin ,yoksul,eğitimli eğitimsiz,elit varoş,doğu batı ,Müslüman yada hristiyan gözetmiyor çünkü)

Herkesin zamansızlıktan yakındığı, kimsenin kimseye gereken zamanı ayıramadığı, insanların kendisi için bile es veremediği salt üretime ve tüketime dayalı bir topluluğa dönüşüpte şimdi nasıl zorunluluktan durduğumuzu ve ‘’zaman ‘’dediğimiz şeyle nasılda hesaplaşmak zorunda kaldığımızı vurgularken, bize de ‘’hala onunla neler yapabileceğinizi anımsıyor musunuz?’’ diye soruyordu.

Çocukların kurumlara emanet edildiği ,şimdi ise okulların kapanıp ta ebeveynleri çocuklarıyla olmaya zorlayan nedenin sebebinin bir virüs olduğu gerçeğini anımsatıyordu. Sosyalleşmenin, birbirimize yakın olmanın sadece sosyal medya ile olduğu yanılsamasındayken, bizi evlerimize kapatıp birbirimize yaklaştıran salgın hastalığın, hal böyleyken bizi cezalandırır gibi, sarılmayı ,öpmeyi ,dokunmayı yasaklayarak aslında bizi birbirimizden nasılda uzaklaştırdığını vurguluyordu.

’’Biz anlamlı ve güzel paylaşılabilir ne çok şeyi göz ardı etmişiz ‘’diyordu.

Morelli ‘nin yazısını okurken bende sorular sordum boşluğa; RUTİNDE yapabileceğimiz onca güzel şey varken (çocuklarımıza, eşimize sevdiklerimize zaman ayırıp onlarla zaman geçirmek gibi) üreten toplumun daha çok tüketeni olmak ve bu uğurda yakıp yıkmak yok etmek NEDEN? Dedim mesela.

Kah para kazanmak, kah itibarımızı ayakta tutmak uğruna, hırsların kurbanı olmak, tek tek kapitalizmin kölelerine dönüşmek NİYE? dedim

Dünya, tüm insanlık (depremler,savaşlar,salgınlar v.s)tüm bunları yaşarken size bize dokunmadan geçse bile arada bir durup düşünmek, empati kurmak gerek dedim bu felaketleri yaşayanlar ve insanlık adına.

Örneğin; Hayatınızda hala en öncelikli şey işiniz mi? Ya da hala en kıymetli şey mücevherleriniz mi? Ya da en büyük sorununuz ödenmesi gereken bilmem kaç taksidi kalmış krediniz mi? Veya en çok canınızı sıkan x kişinin sizin hakkınızda söylediği, en çok üzüldüğünüz y kişisinin size küsmüş olması mı? Diye düşündüm.

Ne yazık ki bizler zaman içerisinde ,bir çok güzel şey gibi toplum yararına davranmayı, doğayı korumayı, sosyal adaleti savunmayı falan unutmuş olduğumuz kanaatine vardım.

Bugün bir virüs, toplumda ki ayrımcılığın zengin yoksul sınıflandırmasının ne kadar yanlış olduğunu, herkesin nasılda bir anda eşitlendiğini hepimizin etten kemikten olduğunu tüm çıplaklığıyla göstermedi mi bize…

Bu salgın, oturup ta düşünebilene hayatta ki önceliklerini anımsatmıyor mu aslında…

Morelli’nin konuya ilişkin farkındalığınızı arttıracağını umduğum son cümlesiyle, sizi de düşünmeye belki de kendinize sorular sormaya davet ederek bitirmek istiyorum yazımı .

Morelli yazısına şöyle final yapmıştı;

‘’Paylaşılan sorumluluk, attığın adım sadece kendi kaderini değil etrafındakilerini de belirlemesi ve senin kaderinin de onlara bağlı olması…

Öyleyse cadı avını, kimin suçlu olduğunu ve sebebini düşünmeyi bırakır, onun yerine kendimize bundan neler öğrenebileceğimizi sorarsak, öğrenecek ve yapacak çok şeyimiz olduğuna inanıyorum. Çünkü belli ki evrene ve onun kurallarına borcumuz çok ve bunu bir virüs bedelini ödeterek hatırlatıyor bize’’….