Ahh ‘kadın olmak’ … Olağanüstü güzel bir deneyim kadın olmak ve dibine kadar kadın hissetmek. Olduğun bu halinden mutlu olmak ve şükretmek fevkalade güzeldir, kadınlığını yaşayana, yaşayabilene...
 Eş olmak, sevgili olmak, anne olmak, annelik yapmak, üremek, üretmek, üreten ve üreyen olmak, duygunun, şefkatin, merhametin, aşkın, fedakarlığın ve huzurun bunlara benzer birçok güzel olgunun bitmez tükenmez kaynağı olmaktır kadın. Kanımca, güzel, harika, nefis, bir tane, gibisi yok, şeker, bal, müthiş, azimli, güçlü, kişilikli, fedakâr tüm bu sıfatların ardında ki isimdir kadın, bu sıfatların geçtiği her yerde ilk akla gelen olmaktır, kadın olmak.

**********************
‘’Kadınlar günümüz kutlu olsun’’ DEMEYECEĞİM!
Bugün 8 Mart dünya kadınlar günü, bugünün çıkışı, hikayesi v.s çok okundu ve çok yazıldı. Günlere anlam yüklemeyi, özel günleri ve bunları kutlamayı çok seviyor, olmama rağmen, burada bugün bunu reddediyorum ve bu konuya girmeyeceğim, kadınlar gününüz, günümüz kutlu olsun falan da demeyeceğim.  Bugün bir kadın olarak, kadınların en büyük dertlerinden birini dillendireceğim. Kadın cinayetlerinden söz edeceğim. Ancak gazetelerin üçüncü sayfalarına haber olan, haber kanallarında bugün gösterilen hemen yarın unutulan, öldürülmüş, zavallı addedilen o kadınlardan da söz etmeyeceğim.
 Ben öldürülen, dönüştürülen ama ruhunu teslim etmeyen kadınlardan, bu tür de duygusal şiddete maruz kalan kadınların, kadın cinayetlerinden söz edeceğim. Üstelik birçoğunun faili meçhul falan da değil, faili belli cinayetler bunlar. Üçüncü sayfa haberlerine konu olan, haber kanallarına çıkan kadın cinayetlerinde, kadınlar fiziken öldürülür ve ruhen yaşarlar. Ancak benim sözünü ettiğim bu kadın cinayetlerinde ise kadın fiziken yaşıyor ama ne yazık ki ruhen ölüyor…
Cinayeti işleyen çok zaman bellidir. Bu kadınlar genellikle en çok sevdikleri tarafından öldürülürler hem de defalarca… Cinayet aletleri ihanet, ihmal, istismar,bencillik,ego,bağnazlık,töre v.s olabiliyor. Bu kadınlar sevilip sevilmediklerini anlayamadan ölüp gidiyorlar. Görmezden geliniyorlar mesela ölüyorlar. Ya da yok sayılarak, hor görülerek aşağılanarak öldürülüyorlar. Değersizleştirilirler, kullanılırlar, taşıyabileceklerinin üstünde yüklere maruz bırakılırlar, ezilir göz göre göre ezdirilirler. Sevgisiz bırakılırlar, her canlının gereksinimi olan, her canlının en doğal yaşam hakkı sayılan saygı esirgenir onlardan ve bu biçimde de ölürler. Hem kadın olmaları istenir, hem de erkek gibi olmaya zorlanırlar. Hem kendi işlerini kendilerinin görmesi hem başka bütün işlere de yetişmesi beklenir, evine yuvalarına ilişkin bütün sorumluluğu alacak, olası bir sıkıntılı durumda tek suçlu sayılacak, dışarıda ki vazifelerini de kusursuz yapması gerekecek, olağandışı bir fedakârlık gerektiğinde tüm yüzler ona çevrilecek, her şeye her biçimde hâkim olacak, elini her koşulda taşın altına koyacak, canları için canını hiçe sayacak bu varlık, bu kadınlar duygusal şiddete maruz kalırlar ve ölürler. 
*************************************************
Hangi ara?
Kadın denen bu canlılar, nasıl oluyor da en ilkel çağlarda bile bereketin, doğurganlığın, üretimin kaynağı görülüp yüzlerce yıl baş tacı edilirken, şimdilerde, medeni toplumlar dediğimiz bu kalabalıklarda ikinci sınıf muamelesi görmeye başladı? Hangi ara kadının toplumda ki ve ailede ki üstünlüğü ve yeri değişti? Hangi ara kadınlar yaşamlarının kontrolünü bir başka varlığa bırakmak zorunda kaldılar?
 Gelinen bu noktada kadın var olma çabasını, yer edinme ve hakkı olan yerini koruma gayretini sessizce sürdürürken, olağanüstü mücadele göstererek konfor alanından çıkarak kendileri için kendi hayatlarını değil başkaları için başkalarının hayatlarını yaşamaya hangi ara başlar oldular?  
 Direnenler, ben de varım, ben buyum diyenler hangi ara bir biçimde fiziken ya da ruhen ölüme mahkum edildiler yada öldürüldüler? Ve biz hepimiz hangi ara kanıksadık bu durumu?
 Oysa kadın öteden beri hayattı, kadın huzur, kadın bereket, kadın mutluluk, kadın kutsal bir varlıktı. Ama, kadın değiştirildi, kadın dönüştürüldü, kadın değersizleştirildi. Tamam, kadına uygulanan fiziksel şiddet bilinen, görülen, duyulan ve de çok kınanan, cezası da olan ama önlenemeyen bir durum oldu. Ama duygusal şiddet neden hep görmezden gelindi? Biliyor musunuz oysa en çok böyle öldü kadınlar. Önce gülüşlerini kaybettiler, sonra pırıltıları gitti gözlerinden, sonrada ruhları terk etti bedenlerini…Kadınlar fiziksel şiddetin yanı sıra en çok duygusal şiddete maruz kaldılar ve kalıyorlar…Ve ne yazık ki Kadınlar en çok böyle yaşarken ölüyorlar.
Bizi görün!
Kadınlar günümüzü mü kutlayacaksınız, kutlamayın. Bizi görün potansiyelimizi, yapabileceklerimizi, yapamayacaklarımızı görün. Bizi duyun, korkularımızı, kaygılarımızı, öngörü ve sağduyumuzu, sesli ve sessiz çığlıklarımızı duyun. Bizi sevin, sizin için yaptıklarımızı, bu dünyaya kattıklarımızı, becerimizi, dokunduğumuz yeri ve şeyi güzelleştirmemizi ve bizi,bizi olduğumuz gibi sevin. Bizi ve gücümüzü ve de hayatlarınızda ki doldurulamaz yerimizi kabul edin… 
 Biliyor musunuz kadınların unutulmaya tahammülü yok, ama hiçbir kadının yılın bir günü anımsanmaya da ihtiyacı yok. Ve nacizane lütfen bırakın artık, kadınlar birazda kendileri için yaşasınlar, bırakın ablalarınızı,annelerinizi,eşlerinizi, bırakın kız kardeşlerinizi kendileri için bir şeyler yapsınlar, bir bırakın böyle yaşamayı deneyimlesinler .Kimsenin kimsenin hayatında kontrol üstünlüğü yok, olmamalı da. Bırakın kadınları çalmayın onların gülüşlerini, söndürmeyin o her bir yeri aydınlatan gözlerinde ki ışığı, bırakın onları, olması gerektiği biçimde yani kendileri gibi yaşasınlar. 
 Bilmez misiniz ruhunu öldürdüğünüz her kadın için siz ,( bu kadın kardeşiniz, ablanız ya da eşiniz her kimse), siz de bu sebeple ‘’müebbet mutsuz’’ olursunuz bir biçimde… Zarar vermeyin kadın ruhuna ve lütfen öldürmeyin bizi egolarınızla.

Bir gün gelir açmaz dediğin çiçekler açar,
Gitmez dediğin dertler gider,
Bitmez dediğin zaman geçer,
Hayat öyle bir sır ki…
Önce şükür, sonra sabır, sonrada inanmak gerek

                                                                        -Mevlana-


Ben, çokça şükür, bolca sabır ile ne mutlu ki ‘kadınım’ diyorum ve
‘Ne mutlu kadınım’ diyenlerin sayısının artmasını diliyorum. 
‘Ne mutlu kadınını öldürmeyene’ deyip, bu yazımın anlaşılacağına da inanarak, her şeye rağmen kadın olmaktan mutlu ve gururlu olarak yazımı sonlandırmak istiyorum…
                                                                  
                            Tüm kadınlara ve kadını sevmeyi bilenlere sevgiyle….