Kabarık bir deniz, sert esen bir rüzgâr... Denizin dalgaları kıyıyı dövüyor. Rüzgâr ise denizden eserek dalgaları daha da hırçın ve güçlü hale getiriyordu. Etrafta bir kış sessizliği vardı. Sokaklar boş, sahil kenarları ise hava şartları sebebiyle artık rağbet görmüyordu. Yalnız bir adam vardı sahilde ayakta duruyordu. Rüzgârın yardımıyla güçlenen dalgalar ıslatıyordu adamı.

Adam hareketsiz duruyordu. Bir deri ceketi vardı üstünde. Ceketin boyun bölgesinin arkasından çıkardığı kapüşonu başına geçirmişti. Sanki oradan geçiyordu da bir an denize bakmak için durmuş gibi bir hali vardı ama bir süre onu izledikten sonra oradan sadece geçmediğini anlamak zor değildi.

Hiçbir şey yapmıyor sadece öylece duruyordu. Ne esen sert rüzgâr onu hareket ettirebiliyordu ne de dalgaların taşıdığı soğuk deniz suyu... Sanki ayakları çiviyle sahilin betonuna çakılmış gibiydi. Titreme veya ufak bir güç kaybı bile yoktu. Adam heykel gibi denizin karşısında duruyordu.

Arkası dönüktü. Denizi izlediğini düşündürüyordu. Ölmüş olamazdı. Ya büyük bir derdi vardı ya da amaçsızca denize bakıyordu. Kafasında bir şeyler düşünüyor da olabilirdi. O kadar hareketsiz duruyordu ki yanından koşarak geçen nadir de olsa insanlar, köpekler ve kediler bile onun farkında değil gibilerdi. Adam duruşuyla kendini hayattan izole etmiş gibi gözüküyordu.

Hayatın hiçliğinde o da bir hiç gibi sadece duruyordu. Bu durma olayı nereye kadar sürecekti? Bir gün, bir hafta, bir mevsim, bir ömür... Bu kadar süre bu şekilde duramazdı ya. Görüntüsüyle sanki hayatın bütün zorluklarına karşı ayakta dimdik duruyorum mesajı veriyordu. Sadece hareketsiz değil aynı zamanda güçlü de görünüyordu.

Sonunda ufak bir kıpırdanma göründü. Sanki ayaklarını hafifçe bir titretti. Beyni herhalde vücuduna elektrik sinyali gönderdi. Ellerini o sırada cebinden çıkardı. Uzun süre sonra ilk defa hareket edip yaşam belirtisi gösterdi. Sonrasında da ellerini yukarı kaldırarak kendini esnetti. Adamın güçlü görüntüsü bu esneme hareketiyle meydan okuma hareketine döndü. Sanki hayata, dalgalara, rüzgâra meydan okurcasına ''Ben buradayım!'' diyordu. Başındaki kapüşonluyu çıkardı ve uzun saçları rüzgâra kapılarak havalanmaya başladı. Her şeyden önce o bir kadındı. Hep güçlü, meydan okuyan, isyankâr olan erkek mi olmalıydı? Hayır, işte hayata karşı güçlü duran, meydan okuyan bir kadındı oradaki.

Bir süre etrafına bakındıktan sonra kapüşonunu tekrar geçirdi ve ellerini ceketinin cebine sokarak ayaklarını hareket ettirdi. Dalgalı denize paralel rüzgârın bütün gücünü sırtına yükleyerek gideceği yere yürümeye başladı.