Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde şöyle diyordu;

“Benim vatandaşım çöpten rızık topluyorsa, pazarlardan atık topluyorsa, meydanlar 'açız' diye bağırıyorsa, ev kirasını elektriği suyu ödeyemiyorsa, yüzde 25'i açlık sınırının, yüzde 50'si yoksulluk sınırının altındaysa ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir.”

Doğrudur, haklıdır, bir ülkede insanların nasıl yaşadıklarının tek sorumlusu iş başındaki hükümettir.

Türkiye gibi, büyük bir ekonomiye sahip bir ülkede aç insan sayısı artıyorsa, buna mukabil milyoner sayısı da gittikçe artıyorsa, bu ülke ekonomisinin iyi yönetilmediğinin ve ekonomide nimetlerin adil bölüşülmediğinin göstergesidir.

Bu aynı zaman da hükümetin siyasi tercihidir ki neyin nasıl paylaşılacağının tek belirleyicisi iktidardır.

Ekonomist Rubil Gökdemir, AKP iktidarıyla geçen yılların ve son olarak da 2020 yılının resmini çekip paylaştı.

Şimdi önce onun özeti doğrultusunda resme bir bakalım;

Yıl 2002, Türkiye'nin toplam servetinin yüzde 40'ı nüfusun % yüzde 1'ine aitmiş. Bu oran 2018'de yüzde 60'a çıkmış. 2019'da yüzde 56'ya düştüyse de, 2020 yılı sonunda yine de zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olmuş.

Türkiye kişi başına gelir sıralamasında Dünyada 78. sıraya gerilerken, kişi başına yüzde 33,5 oranında gelir kaybına uğramışız ama dolar milyarderleri sayısı bakımından dünyada 14. olmuşuz.

Bütün göstergelerimiz bozulmuş ama kamudan en çok iş alan ilk 10 şirket listesine 5 Türk şirketini sokarak, Türkün gücünü küffara göstermişiz...

Bankalardaki toplam 3,5 Trilyon TL'lik mevduatın yüzde 58'i sadece 322 bin hesap sahibine, geri kalan yüzde 42'lik mevduat 33 milyon kişinin üç-beş kuruşluk tasarrufundan oluşuyor.

Sadece İstanbul'da 70 inşaat firmasına, 18 milyon metrekarelik inşaat artışı sağlayan "mevzi imâr değişikliği" ile 240 milyar TL'lik vergisiz kaynak aktarmayı başarmış,  "sermaye birikimi ve yeni kaynak yaratmada" eşsiz bir RANT modeli ortaya koymuşuz.

Nüfusu 6 milyon olan Ankara'da, 10 bin civarında "mevzi imar planı" değişikliği yaparak, 18 milyon nüfusun yaşayacağı "imar" satışlarıyla, yaklaşık 100-150 milyar TL'lık haksız kazancı yandaşlarımıza aktarmışız...

Yine büyük payı beş şirketin aldığı sadece 30 tane "yandaş firmaya" dışarıdan borç aldığımız veya garanti verdiğimiz 158,6 milyar $'lık Hazine ve gelir garantili YİD ve KÖİ projelerini vererek, "gelir ve kaynak" çeşitlemesinde bütün dünyaya örnek olmuşuz...

"Bütçeden beş kuruş çıkmayacak" diye vatandaşı ağır propaganda bombardımanına maruz bıraktığımız 20-25 yıl GELİR VE HAZİNE GARANTİLİ bu projeler için, 2019 yılında bütçeden 9,5 milyar TL, 2020 yılı için de ise 18,9 milyar, 2021 yılında ise 32 milyar TL "gelir garantisi" ödeyeceğiz. Dolar endeksli olduğu için ha bire artacak tabi…

18 yılda 437 adet ve 58 milyar $'lık AVM inşa ederek ve yüzde 70'i yabancı olan markalarla millete sahte cennet yaşatmışız.

2002'de 129 milyar $ olan dış borcu 440 milyar $'a çıkararak ve 18 yıllık sürede sadece bu borçlara karşılık olarak 178 milyar $ faiz ödeyerek, "faiz lobisinin" de belini kırmışız.

Sadece iç borç faizi olarak merkezi hükümet bütçesinden 2019 yılında 99,9 milyar TL, 2020 yılında 137,4 milyar, 2021 yılında ise 179,5 milyar TL pay ayırmış, toplam yatırımlara ise 68 milyar TL reva görmüşüz…

Dünya Bankası verilerine göre 1820 yılında Dünya Ekonomisinden aldığımız pay yüzde 0,96 iken, 200 yıl sonra bu payı 2019'da yüzde 0,86'ya, 2020 yıl sonunda ise yüzde 0,77'ye düşürerek, büyük bir mucizeye imza atmış, ABD, AB başta olmak üzere, bilumum "dış düşmanları" kıskançlık krizine sokmuşuz!!!

Son 18 yılda 3 trilyon 045 milyar $'ı Bütçe harcamaları olmak üzere, toplam 4 trilyon 378 milyar $'lık kaynak kullanmış ama sadece 100 milyar $ harcadığımız "yollar, köprüler, tüneller, hastaneler, havaalanları" ile övünerek, istikrarlı siyaset ve kalkınma nasıl olur, iktidarda kesintisiz olarak 18 yıl nasıl kalınırmış herkese göstermişiz.

18 yılda Dünyada yaşanan bol ve ucuz para döneminden faydalanarak, kurları düşük tutup, 1 Trilyon 103 milyar $'lık dış ticaret açığı ve 610 milyar $'lık da cari açık vererek ve milleti de sadece "hane halkı" olarak 835 milyar TL bankalara borçlandırarak, hep birlikte çılgınlar gibi tüketmişiz.

Toplam borcu ise GSYH'nın yüzde 167,4'e oranına çıkararak tarihimizde olmayan bir rekora imza atmışız...

18 yıl boyunca "vergiyi tabana yayacağız" nutukları eşliğinde, toplam vergilerin yüzde 72'sini DOLAYLI VERGİLERLE halkın tüketiminden alınırken, vergi gelirlerinin sadece yüzde 13'ünü 808 bin kurumlar vergisi mükellefi ve gerçek usulde beyanda bulunan yaklaşık 3 milyon mükellefin kazançlarından alma başarısını göstermişiz...

Sadece "sigara ve alkolden" aldığımız KDV ve ÖTV gibi vergiler bile kurumlar vergisinin üstüne çıkararak, dünyaya literatüre giren bir maliye politikası ile dosta düşmana yeni bir vergi toplama modeli hediye etmişiz.

Bitmedi, yarın devam edelim…