Atakan onbeş yaşında. Merkeze yakın bir köyde yaşıyor. Çok okumak istemişti ama kader onu çıraklık okuluna getirdi. Şimdi haftada bir gün okula gidiyor Çarşamba günü ve sadece o günlerde öğrenci olduğunu hatırlıyor. 
Her hafta sabırsızlıkla beklediği o gün geldiğinde sabah erkenden kalkıyor. Diğer sabahlardan farklı en temiz kıyafetini giyiyor okul için. Her sabah bindiğinden daha geç biniyor otobüse. Adımları daha bir istekli oluyor diğer günlerden. Arkadaşlarıyla sözleşiyor o gün ders çıkışı beraber vakit geçirmek için. O gün diğerlerinden daha bir neşeli geçiyor. 
Sevmediği tek şey Atakan’ın Çarşamba gününde, zamanın daha bir hızlı geçmesi, günün daha bir kısa olması. 
Hiç hoşlanmadığı gün ise Pazartesi. O gün erkenden kalkması gerekiyor, erkenden kahvaltı etmesi. Otobüse yetişmesi daha zor oluyor o gün, daha hızlı koşması gerekiyor.
Sabah çalıştığı dükkana herkesten önce gitmesi gerekiyor, ustasından önce, patronundan önce. İlk kim geldiyse ona yardım ediyor, kaldırıyor ağır kepenkleri. Buz gibi dükkana ilk o giriyor, dükkanın önüne malzemeleri çıkarmak için. Tek tek taşıyor ve diziyor hepsini muntazam ve itina ile. Sonra deponun anahtarını alıyor iş kıyafetlerini giymek için. Bu rutini her sabah tekrarladığı için hiç kaldırmıyor kafasını ve şaşırmıyor sırasını. Bir saat gibi tik tak tik tak.
Ustası çayını içmiş işe koyulma vakti diyor şimdi. Hadi git malzeme çantasını kap gel. 
Çanta hep ağır, içindeki aletler hep soğuk.
Başlıyorlar çalışmaya. Usta ta dübel bitti bir koşu depodan al gel diyor, usta şunu tut diyor, usta şunun civatasını sık diyor, usta şu yağı boşalt diyor, usta bir çay kap gel de içelim diyor, usta tembel tembel oturma şunu alda buraya tak diyor, diyor da diyor usta hep diyor, ta ki akşam olana kadar. Şimdi şuraları temizle de çıkalım artık diyor. 
Yağ, pas, ter, çamur hepsi kıyafetinin üzerinde. Depoya gidiyor kıyafetini değiştirmeye. Döndüğünde bir rutin tekrar başlıyor. Sabah çıkardığı tüm malzemeleri dükkanın içine taşıyor, hepsini yerlerine koyuyor. Işıklar kapatılıyor, dükkan kapıları kilitleniyor. Kepenkler indiriliyor otobüsün yolu tutuluyor.
Sadece Pazartesi günü değil Salı’da, Perşembe’de, Cuma’da, Cumartesi’de aynı rutin devam ediyor. Atakan için iki gün çok önemli Çarşamba’yı arkadaşlarıyla geçiriyor, Pazar’sa aile ile. Diğer günler se sabah sekiz akşam altı çırak diyorlar ama bir yetişkin gibi çalışıyor.
Atakan bir işte çalıştığını biliyor, ailesi onun bir işte çalıştığını biliyor, patronu ve ustası onun nasıl çalıştığını görüyor ve karnesine on üzerinden on yazılıyor ama SGK onu hiç görmüyor. 
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Atakan’ın üç yıl boyunca bu şartlarda çalışmasını görmezden gelip, çıraklık sigortasına tabi olduğunu, Uzun Vade Sigorta Kolları için pirim yatırmadığını bahane ederek sigorta başlangıcını kabul etmiyor. Hiç çalışmamış hükmünde sayıyor. Atakan için bu üç yıl ömründen, geleceğinden çalınmış üç yıl olmaktan daha öteye gidemiyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu;
Geçmişte çok sayıda kişiyi Çırakları ve Stajyerleri mağdur ettiniz. En azından Şimdiki çocukları mağdur etmeyin. Gerekli düzenlemeleri bir an önce yapın. Staj ve çıraklık başlangıcını sigorta başlangıcı olarak kabul edin.