İbret almasını bilenler için tarih, nice diktatörlerin halkını “aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin” yöntemi ile yönettiklerini gösteriyor.

Bu manada eğitim yani bilimin önemine dair binlerce yaşanmış örnek var. Bir tanesi de şu;

Kristof Kolomb, gemilerin zorunlu tamiratı için Jamaika'ya uğrar. Yerlilerle aralarında bir takım sıkıntılar yaşanır, tamirat aylarca bitmez. Yerliler yardımı ve yiyecek desteğini çekince çaresiz durumdaki Kolomb, gemilerde bulunan takvimi karıştırırken, ertesi gün Ay tutulması olduğunu öğrenir.

Hemen yerlilerin şefine gider. Şefe, Tanrı ile haberleştiğini ve Tanrı'nın yardımın kesilmesine çok kızdığını, bu kızgınlığını da Ay'ı kan kırmızıya çevirerek göstereceğini söyler.

Ertesi gün akşam Ay tutulması başlar ve Ay'ın rengi tutulmadan dolayı kızıla döner.

Oğlunun anlattığına göre; “İnleme ve feryatlarla birlikte, her yerden gemilere doğru gelip, yiyecek ve içecekler sunup, Tanrı'ya onları affetmesini söylemesi için yalvarırlar.”

Tutulma bitince, Tanrı tarafından affedilen yerliler de evrenin işleyişini bilen yani bilgiyi elinde tutan ve bunu kullanan Kolomb da çok mutludur.

Seyir defterine şu tarihi notu düşer; “Cehalet her zaman köleliği getirir. 1503/Haziran.”

Aç bırak itaat etsinler yöntemine yaşanmış en iyi örnek ise Firavun’un zulmü ile inim inim inleyen İsrailoğullarının, Allah’ın elçisine yönelik tavrıdır.

Derler ki; “Sen haklısın ey Musa! Tamam, sen doğruları söylüyorsun. Ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor!”

Büyük Önder Atatürk, ulusa bağımsızlık ve milli egemenlik sözü vermekle kalmamış, bütün bunların alt yapısını da oluşturmuştu.

Çok iyi biliyordu ki birincisi insanların aç kalmaması lazım yani iyi bir ekonomi, ikincisi halkın cahil kalmaması lazım yani iyi bir eğitim…

Atatürk’e göre; “Halkını cehalet ile sefalete teslim eden yöneticiler yok olmaya, cehalet ve sefalete sürükleyen yöneticileri seçen halk ise köle olmaya mahkûmdu!”

Atatürk’e göre; “Siyasi zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa devamlı olamazlardı!”

Atatürk’e göre; “Savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde edilirse edilsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündü!”

Atatürk’e göre; “İstiklalin tamamiyeti ancak mali istiklal (ekonomik bağımsızlık) ile mümkün olacaktı. Bir ulus için ekonomisi, çöküşünün de yükselişinin de nedeniydi!”

Atatürk’e göre; “Ulusal egemenlik, iktisadî egemenlikle birleştirilmeliydi yoksa kazanılan askerî ve siyasî başarılardan olumlu sonuçlar elde edilemezdi!”

Yani, “Milli egemenlik, mali egemenlikle desteklenmeliydi!”

Büyük Önder, bunun içindir ki yurdumuz işgal altındayken ve henüz Kurtuluş Savaşı sona ermeden Maarif Kongresi topladı.

Büyük Önder Atatürk, İktisat Kongresi’ni topladığında ise henüz Cumhuriyet bile ilan edilmemişti.

Saltanı kaldırma kararı aldığında, bırakın aç ve cahil bırakılmış halkı en yakın arkadaşlarından Rauf Orbay bile, “Sen haklısın ey Musa ama karnımızı Firavun doyuruyor” düşüncesindeydi.

“Ben saltanat ve hilafet makamına vicdanen ve hissen bağlayım. Çünkü benim babam, padişahın ekmeği ve nimetiyle yetişmiştir. Ben nankör değilim, Padişah'a sadakati muhafaza etmek borcumdur. Bizde genel vaziyeti tutmak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam temin edebilir. O da saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı kaldırmak, onun yerine başka bir mahiyette bir mevcudiyet koymaya çalışmak, felaket ve acıya sebep olur” diyerek. Saltanatın ve hilafetin kaldırılmasına karşı çıkmıştı.

Ona göre saltanat ve hilafet dışında bir yönetim tarzı mümkün değildi. Aksi halde halk biat ve itaat etmezdi yani…

Ama Atatürk’e, bilgisizlikten biat eden, açlıktan itaat eden bir toplum yani sürü lazım değildi.

Atatürk, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir topluma önderlik etmeyi yeğledi ve başardı.

Maalesef bugün, yönetenler ‘cahil kesimin ferasetine güvendikleri’ için, onları eğitim seviyesi arttıkça hafakanlar bastığı için, karnı tok, sırtı pek, eğitimli kesimleri yönetme kabiliyetleri ve de zaten böyle bir şansları olmadığı için, seçme ve seçilme bilinci yerine biat ve itaat kültürü yerleşsin diye; Atatürk’ün miras bıraktığı eğitim ve ekonomi modelleri terk edildi!

Onlar yardım edilmiş yoksullar istediler ve yarattılar…

Atatürk ve biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk istiyoruz.

İşte bunun için bu arkadaşlarla anlaşamıyoruz.

O halde, şimdi top sen de ey millet! Sandığa gittiğinde yardım edilen yoksulluk mu yoksa ortadan kaldırılmış yoksulluk mu?

Tarikat ve cemaatlere teslim edilen mi yoksa Atatürk’ün miras bıraktığı çağdaş eğitim modeli mi?

Tercih senin!