Coronovirüs günlerindeyiz. Hangi pencereden bakarsak bakalım ne yazık ki manzara kötü. Ayrıca her bir şey yarım, her bir şey eksik ve her daim bir korku var içimizde… Ölmedik, ama her gün, her an ölüyormuşuz gibi bir şey yaşıyoruz sanki…

Şahsım adına söylüyorum, olağanüstü pozitif, olağanüstü iyimser bir ruh hali için çaba içerisindeyim. Ki polyanna polyanna olalı böyle iyimser bakmamıştır hayata..

Sizde durum nasıl bilmiyorum ama benim gün boyu yarattığım meşguliyetlerle, ruh sağlığımı koruma çabam, günün sonunda televizyon kanallarında ki akşam haberlerini izlerken, yerini büyük bir karamsarlığa bırakıyor. Sanırım doğru zamanda doğru haber yapan kanallar ki bu gerekli, bu süreçte biraz endişemi arttırıyor. Aynı zamanda derin bir üzüntü yaşamama da neden oluyorlar .

VİCDAN…

Gün geçmiyor ki , bir dram ana haberlere konu olmasın. Ancak son derece hassas olduğumuz şu süreçte üzerimizde ki etkileri biraz daha fazla. En kötüsü de ne biliyor musunuz, bu haberleri izlerken aslında önceden türlü türlü drama tanık olacağımızı ve de hiçbir şey ama hiçbir şey yapamayacağımızı biliyor olmamız. Örneğin; eşine defalarca şiddet uygulayıp işkence yapan ve de yine eşini bıçakladığı için cezaevinde olan, kısa bir süre yatıp çıkan adam (adam demek pek doğru değil cinsiyeti erkek olan canlı diyelim!!!) tahliye oluyor. Tahliyesinden hemen sonra üç çocuğundan birini, darp ederek öldürüyor. Kamu vicdanı dikkate alınarak hazırlanan infaz yasası ile dışarı çıkan bu caninin haberi, tamda çocuk bayramı haftasında vicdanlarımıza sızıyor. Haberi izleyen her evde kamu, vicdan ve kamu vicdanı tanımı yeniden ve yeniden sorgulanıyor …

Bir başka haber ve bir başka acı. Annesi ve babası virüsten dolayı hayatlarını kaybederken, kendisi de hastalıkla mücadelesine yenik düşen ve hayatını kaybeden aile hekimi Yavuz Kalaycı’nın haberi . Bir başka baba. Sizin için, bizim için insanlık ve insan sağlığı için mücadelede hayatını kaybediyor ve son nefesinde de evlatlarını düşünüyor. Yavuz Kalaycı’ nın son mesajı ‘’kızlarım küçük sahip çıkarsınız değil mi? oluyor. Bir yanda kamu vicdanıyla virüsün cezaevinden çıkardığı adam ve söndürdüğü yaşamlar ,kıydığı o can , bir yanda da birilerine hayat vermek için kendi hayatını feda eden ve aklı çocuklarında kalarak giden gerçek bir baba…

bir diğer yanda biz. Evde izole kalmaktan şikâyet eden biz. Dört gün sokağa çıkma yasağı olacak diye, semt pazarlarını, marketlerde market arabalarını tıka basa dolduran, gerekmediği halde dışarıda olan, gerekliyse de sosyal mesafe ve korunma tedbirlerini hiçe sayan biz… Vicdan lütfen biraz vicdan…

TSUNAMİ YÂDA DEPREM GİBİ

Bu salgın hastalık, hayatımıza girmeden önce çoğunluğun ortak sorunuydu gelecek kaygısı. Bugün hemen herkese endişe veren aslında ne biliyor musunuz? Geleceğin artık gelmeyecek oluşunu düşünmeye başlamak. Geleceğin varlığından emin olamamak en büyük ortak kaygımız oldu.

Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de salgın ve onun getirisi o kadar çok sorun o kadar sıkıntı, bir o kadar aksaklık var ki… Şimdi değil belki ama salgın bastırıldığında hepsi su yüzüne çıkacak ve sesler yükselecek.

Bir tsunami anını düşünün , nasıl ki tsunami bitip ancak sular çekildikten sonra verdiği zararı görebiliyorsak, yada yıkıcı bir deprem anı ve sonrasını düşünün işte bu felaketler gibi bu salgın…Asıl salgın bittikten sonra verdiği zarar ortaya çıkacak. Şu anda herkes korunmaya, bir şekilde yaşamaya çalışıyor. Ama yaşanan felaketin tahribatı, maddi manevi fiziksel yada ruhsal her biçimde er yada geç karşımıza çıkacak.VE ben gerekli önlemlerin alınıyor olduğunu ümit etmek istiyorum.

İNSANLIK MUTASYONA UĞRUYOR…

Bu arada şimdilerde uzmanların önerileri ümitsiz olmamamız ama rehavete de kapılmamamız yönünde. Ve neredeyse ilk defa uzmanlar, imkanlarımız dâhilinde ruh sağlığımız için mümkün olduğu kadar fazla, iletişim araçlarını kullanmamızı öneriyorlar.

Bu öneri dahil, iki ay gibi kısa bir sürede ne çok ezber bozuldu hayatımızda farkında mısınız?

Bile isteye değiştirdiklerimizin yanı sıra kaçınılmaz olan değişimlerle de, covid 19 u bilmiyorum ama sanki insanlık mutasyona uğruyor gibi…