Ne zaman asgari ücret belirleme çalışmaları gündeme gelse, aklıma hep eskilerde kalmış bir şarkının sözleri gelir;

Beterin beteri var, haline şükret dostum!

Hükümetlerin ve işverenin asgari ücret belirleme stratejisi tam da budur.

Bir nevi, işsizlik tehdidiyle asgari ücret belirlemek…

Yani haline şükret ulan hiç değilse bir işin var, bu maaşı bulamayanlar da var,  Allah’tan belanı mı istiyorsun diyerek asgari ücret artış taleplerini reddetmek.

Bunu yaparken de kamuoyu oluşturmak maalesef ve başarılı da oluyorlar.

Özellikle iktidar yanlısı kamuoyu, asgari ücretin artması durumunda ekonominin çökeceğine inanıyor ve artış talep edenleri hainlikle suçlayabiliyorlar.

Bunlara boşuna iktidarın müsriflerini ve saray harcamalarını hatırlatmayın, onları itibarın artması olarak değerlendiriyorlar.

Neyse, Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını yaptı.

Asgari ücret bugün net olarak 2020 lira. Bu ücretin ne kadar artırılacağı, hükümet, işveren ve sendika temsilcilerinin görüşmeleri sonrasında belli olacak.

İlk toplantıda görüldüğü gibi işçi temsilcileri geçinemiyoruz iddiasıyla ücret arıtış talep ederken, hükümet ve işveren temsilcileri; işsizlik bahanesi ile önemli olan ücret değil istihdamı muhafaza bahanesi ile direniyorlar ve direnecekler.

Baştan belirttiğimiz gibi emekçileri “önce işinizi kaybetmemeye bakın, çok işsiz var” mesajı ve “işsiz kalırsınız ha” tehdidiyle düşük bir asgari ücret artışına razı edecekler.

Doğrudur, ülkemizde işsizlik var.

Bir de başımızda, asgari ücretin bile çok çok altında çalışan ve çalışmaya hazır Suriyeli sığınmacılar eklenince, hükümetin ve işverenin, işçiyi “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” stratejisi kısmen de olsa tutacak demektir.

Ne kadar ilginç; Asgari ücret, adı üzerinde, bir kişinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür ve benzeri zorunlu ihtiyaçlarını günlük fiyatlarla karşılayabileceği en düşük ücret diye tanımlanıyor ama emekçinin ücreti buna göre değil de başka ve suni saiklere göre belirleniyor.

Buna bir de uydurma enflasyon oranının da ekleyince facia kaçınılmaz oluyor.

Türk-İş’in hazırladığı rapora göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 2 bin 58 lira, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 6 bin 705 lira…

Demek ki bugünkü asgari ücret açlık sınırının altında...

TÜİK son olarak enflasyon oranını yıllık yüzde 10.56 olarak açıkladı, doğru değil elbet.

Bu rakamın gerçekçi olmadığı, temel ihtiyaç maddeleri ve hizmetlere yapılan zam oranlarından ve devletin esas aldığı vergi artış oranından da belli.

Devlet, vergileri yüzde 22.58 oranında artırdı. Devletin yeniden değerleme oranı bu olduğuna göre enflasyonun bu rakamın altında olması düşünülemez. Hükümetin devlete ayrı, vatandaşa ayrı enflasyon oranı uygulaması da kabul edilemez.

Vatandaşın enflasyonuna baktığımızda ise bir yılda gıdada yüzde 54, elektrikte yüzde 71, doğalgazda yüzde 58 fiyat artışı görüyoruz.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun dikkate alması gereken enflasyon işte bu rakamlar olmalı.

Yoksa yüzde 7 veya 10 brüt zamla vatandaşın satın alma gücünde bir yılda meydana gelen kayıp karşılanamaz.

Komisyon, devletin vergi artışlarında esas aldığı yüzde 22.58 oranını dikkate alsa asgari ücretin 2.578 lira olması gerekiyor ki, bu dahi temel ihtiyaç maddelerinde bir yılda yapılan fiyat artışını karşılamaktan çok geri kalıyor.

Ücretlerin ortalama seviyesine bakılırsa, asgari ücretin "ortalama ücret" haline geldiği de görülüyor. 2016 yılında yapılan araştırmaya göre Türkiye’de asgari ücretle çalışan işçi sayısı 6 milyon civarındadır.

Son üç yılda ekonomide kötü gidiş ve işsizliğin katlanmasının sonucu olarak bu sayının çok daha arttığı söylenebilir.

Bu koşullarda israf üzerine israf yapan, en büyük işadamlarının vergi borcunu silen, birçok büyük inşaat ve tekstil şirketini yeni düzenlemelerle kurtaran hükümetin görevi, asgari ücreti insan onuruna yakışacak bir düzeye çıkarmaktır.

İşçileri, işsiz kalırsınız tehdidiyle daha aza razı etmek için çabalamak değil.