Sevgili okurlarım, Erzincan’da yaşadığımız maden kazası olayı aslında ülkemizin halini gözler önüne seriyor. Hiçbir kuralı tanımayan maden şirketi ülkemizin yeraltı kaynağını bulup işleyecek, zenginleşecek madenin asıl sahibi biz ne olacağız şirketin kölesi... Ülke bizim, maden bizim, zenginleşen onlar sömürü sistemi tam olarak bu oluyor. Küçük bir şiirle anlatacak olursak:

Ne diyordu değirmenci dayı;

Bu nasıl çark ulan!

Buğday bizim, ezilen biz.

Un olan biz, aç kalan biz.

Kimdir bu doymak bilmeyen soysuz…

Yabancı bir firmanın Erzincan’da altın araması herhalde Türk Milleti’nin menfaatine, zenginleşmesine katkı sağlamak için değildir.

Toplumumuzda tarihi sözde çok iyi bilenler vardı. Hani 2023’de Lozan bitiyordu? Kurtuluyorduk? Kendi madenlerimizi çıkaracaktık? Ne oldu? Cevabını yine ben yıllar öncesinden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle vereyim “ Tarih yazmak Tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir hal alır” demiştir. Yani tarihi gerçeklikleri siyasi söylemlerle değiştirmek sadece günü kurtarır. Gerçek çok açıktır ki Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra yabancı ve yerli güçler tarafından Türk Milleti sömürülmektedir. Bunun en yakın örneğini de Erzincan’da İliç’te görmekteyiz. İngiltere ve Fransa’nın sömürdüğü Afrika kıtasında bile böyle bir doğa kırımı yoktur.

Konu ile ilgili “bu bilgi aldı, yok şu oradan bunu dedi, diğeri bütün imkanlar seferber edilsin” dedi. Bu tarzda bir sürü haber duyar okursunuz. Buraya ruhsatı kim verdi? Sorumlu kim? Kimler burada halkın sağlığını toplumların geleceğini tehlikeye attı? Savcılık imzası olanları ifadeye çağırdı. Halkın yaşamını tehlikeye atan şu kişiler tutuklandı gibi cümleler duyamazsınız. Su kaynağına bu kadar yakın bir alanda bu kadar tehlikeli bir işi yapmak gerçekten izaha muhtaç bir durumdur. Sistemin kölesi haline getirilen 9 tane can, Türk evladı hala aranıyor.

Bu olayın sorumlusu kim? Erzincanlılar mı? Firmayı Erzincan’a halk mı çağırdı? Maden arama yetkisini halk mı verdi? Aslında bu soruların cevabı dolaylı olarak “evet” tir. Çünkü bunlara izin verenleri, denetleyenleri bizler seçtik.

Sorumlular hesap vermeli ve ülkemizin yeraltı yerüstü zenginlikleri artık yabancı güçlere teslim edilmemelidir. Çocuklarımızın geleceği milletimizin umutları yok edilmemelidir. Sözlerime bir Kızılderili atasözü ile son vermek istiyorum.

"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda ve son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”