TBMM’de 2021 yılı bütçe görüşmeleri başladı.

Başladı başlamasına ama bakıyorum da çoğumuzu ilgilendirmiyor. Vakti olanlar bile lütfedip TBMM televizyondan canlı verilen görüşmeleri takip etmiyor.

Bana ne diyor çoğu, aman dinleyip de ne olacak, ne değişecek diyenler de var. Ama çoğunluğun bütçenin öneminden bihaber olduğu kesin…

Kesin çünkü ‘bak, kayıp kaçak bedeli yetmedi, elektrik şirketlerinin seyahat giderlerini bile bize kitlediler’ konusu açıldığında köpürüyor, çünkü onu algılıyor, hissediyor ama kendi parası, kendi hakkı olan bütçenin nereye, nasıl harcandığı konusuna gelince belki de işin iç yüzünü bilmediği için, pek oralı olmuyor.

Oysa bütçe önemlidir, bütçe haktır, bütçe namustur…

Hatırlatalım; Bütçe uygulaması ilk başlangıcı 1215, evet evet, tam olarak 1215…

Çıkış ve dünyada ilk uygulama tarihi 1215’tir.

Peki, nasıl başladı?

İngiliz halkı, ‘bir dakika arkadaş, tamam kralsın ama bütçe de bizim bütçemiz, bizim verdiğimiz vergilerden oluşuyor, dolayısıyla bu parayı nereye harcıyorsun bilmek hakkımızdır’ talebiyle bastırdı da öyle...

Vergi koyma, toplama ve harcama yetkisinin kral, hükümdar ya da yönetici olarak hangi sıfatı taşırsa taşısın tek bir kişiye bırakılmaması mücadelesi yaptılar ve kazandılar.

Böylece dünyada ilk olarak bu yetkinin halk temsilcilerinin oluşturduğu bir oluşumca denetlenmesi hakkı doğdu.

Bu hak, anayasa hukukunun temel kurallarından biri olarak pek çok ülkede uygulandı.

Gördüğünüz gibi; Bütçe hakkı, halkın seçtiği parlamentolar aracılığı ile kamu gelir ve giderlerini belirleme hakkıdır. Dünyada halkın haraç ödemekten vergi ödemeye geçişi, vergilerin nerelere harcandığını denetlemesi, bütçeye 'evet' veya 'hayır' demesi, binlerce yıllık demokrasi mücadelesinin bir sonucudur.

Bize, modern anlamda bütçe hakkı 1924 Anayasası ile geldi.

2018 yılı bütçesine kadar bütçeler hükümetler tarafından hazırlandı, halk adına Meclis denetimine tutuldu, Meclis adına da bütçe uygulamaları Sayıştay tarafından denetlendi.

Bütçe aynı zamanda güvenoyu niteliği taşıyor, bütçesi geçmeyen hükümet düşüyordu.

İşte bizim Başkanlık sistemini eleştirirken kullandığımız en önemli argümanlardan birisi de bütçe hakkıydı. Sizin ellerinizle tek bir kişinin emrine amade ettiğiniz, adeta bağışladığınız bütçe hakkınız yani…

Şimdi senin benimsediğin ve onay verdiğin sisteme göre sevgili kardeşim, şu an yapılan bütçe görüşmelerinin hiçbir fonksiyonu yok.

Bütçeyi seçilmişler değil, atanmışlar hazırlıyor, TBMM’ye geliyor, iş olsun babından üzerinde kavga ediliyor, hükümetin ve yandaşlarının el kaldırıp indirmesiyle kabul edilip geçiştiriliyor.

Ha, geçmese ne olacak?

Yeni sisteme göre Başkan, kendi kendine hazırladığı bir bütçe ile yoluna devam ediyor.

Artık Sayıştay da, halk adına denetim yapsa bile karşılığı olmadığı için, kim nereye ne harcamış denetleyemiyoruz, hesap soramıyoruz.

Haliyle bu durum, halkın idareye olan güvenini azaltıyor, vergiye karşı tepkileri artıyor ve vergi bilinci olumsuz etkilendiği için vergi kayıp ve kaçağı artıyor.

Bu arada, eskiden vergi rekortmenleri göğsünü gere gere ortalığa çıkar ve bundan gurur duyardı. Şimdi pek çoğu adının açıklanmasını istemiyorsa, sebeplerinden bir tanesi de vergi denen kutsal olaya bakış açımızın değişmesidir.

Tabi bu devirde türedi zengin olduğu ve bunu gizleme ihtiyacı duyduğu için adının gizleyenler de var elbet.

Tavsiye ederim, TBMM’yi takip edin, fırsatınız yoksa girin tutanaklardan okuyun.

Ufkunuz genişler, bakış açınız değişir, bir şeyler öğrenirsiniz fena mı?

Ama durumdan memnunsanız, boşa vakit kaybetmeyin, seyredin yandaş medyayı, onların oluşturduğu sahte cennetin keyfini sürün.

Görüşmeleri izliyorum da, muhalefet gerçekten iyi hazırlanmış ama birincisi dinleyen ve umursayan yok ikincisi de iktidar, sataşma ve polemiklerle anında gündemi saptırıyor.

Muhalefet soruyor, darbe şehitleri için toplanan paralar nerde?

Soruya soruyla karşılık veriyorlar; Kılıçdaroğlu, darbe gecesi neredeydi?

Kılıçdaroğlu, Tank Palet Fabrikasını peşkeş çektiniz, ortada tank da yok diyor, muhalefet; darbe gecesi neden tankın üzerine çıkmadın diye laf atıyor.

Baştan sona izledim, iki gün de yazdım.

Kılıçdaroğlu, zor sorular sorunca sinirlerine hakim olamayan iktidar vekilleri oturdukları yerden sataşıp “aday ol, aday” diye bağırdılar.

Kılıçdaroğlu da “Değerli arkadaşlarım, hangi noktaya geldiniz? Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi?” deyince de her şey unutuldu, bütçe konusunda kürsüye çıkıp tek laf etmeyen Bahçeli bile topa girerek; “Çok müjdeli bir konuşma oldu. Zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğu anlaşıldı“ diyebildi.

Peki bütçe, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, vurgunlar, soygunlar, şehitler için toplanan paralar, merkez bankasının içinin boşaltılması, bazılarının dolar borçlarının Türk lirası olarak yeniden güncellenmesi, yandaş firmaların vergilerinin silinmesi???

Onların hiçbir önemi yok.

Kılıçdaroğlu aday mı değil mi? Asıl memleket meselesi bu…

Ey vatandaş! Senin gündemin, derdin ne peki?